Depremin bu kadar çok can kaybına yol açmasının sebebi olarak kaçak yapılar ve daha ucuza mal etmek için malzemeden çalan müteahhitler gösterildi. Yaklaşık 2100 dava açıldı. Zorunlu deprem sigortası gibi düzenlemeler getirildi, halkın bilinçlendirilmesi için çalışmalar yapıldı. Hayatımıza ‘kentsel dönüşüm' kavramı girdi. 17 Ağustos depremi, Türkiye'nin yaşadığı en büyük doğal afetlerden biri olarak tarihe geçti. Peki geçen 19 yılda ne değişti?
‘AİLESİNİ SEVEN BİNASINI KONTROL ETTİRSİN'
Depremin yıldönümünde bir araya geldiğimiz Afet ve Acil Durum (AFAD) Başkanı Mehmet Güllüoğlu anlatıyor: “Bu tarih milat oldu. Yapı denetimleri başladı. Arama kurtarma kapasitesi o günlerin kat kat üzerine çıkarıldı. En büyük değişim ‘risk azaltma'da oldu. Bugün kentsel dönüşüm afet yönetiminin en önemli parçalarından biri. Yolların kapalı olduğu yerdeki enkaza insan kaynağı yetmez. Kentsel dönüşümün hızlanması gerekiyor. Zaten imar barışının temel faktörlerinden biri de kentsel dönüşüme kaynak bularak hızlandırmak. Binalar hakkında daha geniş bilgi sahibi olunarak yoğun kentsel dönüşüm çalışmaları yapılacak. Vatandaşın da katılımı şart. Türkiye'nin yarısından fazlası deprem kuşağında yaşıyor. Kişiler kendi binasından emin olmalı, belediyeye gidip binama bakın demeli, sağlam değilse kentsel dönüşüm başlatılmasını talep etmeli. Çocuğunu, eşini seven binasını kontrol ettirsin.”
Peki Güllüoğlu imar barışı konusunda ne düşünüyor? Şöyle yanıtlıyor: “Yapılmış ve içinde yıllardır vatandaşların yaşadığı binalar var. Bu yapıların kayıt altına alınması önemli. Sonraki aşamada o binaların şehirle olan ilişkisinin ve güvenliğinin planlanması var. Şehirler değişiyor, nüfus artıyor. Belediye ve kamu bunu yok sayamaz ama öteki taraftan devletin afetlere karşı vatandaşı hazırlama konusunda sorumluluğu var. Biz o sorumluluğu temsil ediyor ve kamu kuruluşlarına bu konudaki uyarılarımızı yapıyoruz. Afete maruz bölgelerde imar barışıyla binalar kayıt altına alınabilir ama oralara bina yapmanın doğru olmadığını ve kabul edilmemesi gerektiğini hatırlatıyoruz. İmar barışından sonraki dönemde yeni imar planları yapılırken kriterlere dikkat edilmesi önemli.”
‘ALLAH'IN TAKDİRİ' DENMEMELİ
İstanbul'daki toplanma alanlarıyla ilgili soruyaysa Güllüoğlu şu cevabı veriyor: “Yetki yerel yönetimlerde. Belediyelerden beklentimiz ilin afet riskine ve nüfusuna göre yeterince toplanma alanı belirlemesi. Ancak toplanma alanları değişmez değildir. Şehirler gelişiyor. Belediye bir parkı imara açıp başka alanı toplanma merkezine çevirebilir. Şu an İstanbul'da iki binin üzerinde toplanma alanı var. Milyon metrekarenin üzerinde yer ayrılmış durumda. Bundan sonraki hedef toplanma alanlarını görünür kılmak. Deprem, ülkemizin hiçbir zaman unutmaması gereken bir gerçek. Afet gelecek. Tedbir kültürünü değiştirmeli, ‘Kötü evdeyim ama fiyatı uygun' dememeliyiz. Eskiden kadercilik yaygındı. Bilimsel olarak bazı şeyleri yaparsak daha önceden ‘Allah'ın takdiri' denip bırakılan şeylere engelleyebiliriz. Tabiata, gezegene ve Allah'a suç bulmamak, ‘Biz ne yaptık' diye bakmak gerekiyor.”
DEPREM KONTEYNERLERİ HIRSIZLARIN HEDEFİNDE
İstanbul Valiliği Afet Yönetim Merkezi tarafından 762 mahalle ve 173 köye yerleştirilen yaklaşık 2 bin konteynerin çoğu zaman içinde hırsızların hedefi oldu. İçinde 960 parça malzeme bulunan konteynerlerden en çok jeneratör gibi pahalı eşyalar çalındı. Hırsızlıklar üzerine konteynerlerin sayısı yıllar içinde azaldı. Şu an kapılarında 4 ayrı kilit bulunan konteynerlerin anahtarları mahalle muhtarları ve belediye yetkililerinde bulunuyor. Ancak anahtarların yerlerini ve deprem anında kimin açacağını birçok kişi bilmiyor.