Türkiye, Suriye'de uzun süredir farklı aktörlerle mücadelede yer aldı: göçmen akını, sınır güvenliği, terör tehdidi gibi bir dizi sorunla karşı karşıya kaldı. Ancak son dönemde diplomatik, ekonomik ve güvenlik alanında adımlar atıldı ki, bu adımlar Türkiye'nin lehine dönüyor gibi görünüyor.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, “Suriye ile diplomatik ilişkiler kurulmasında engel görmüyoruz” diyerek normalleşmeye açık olduklarını ifade etti. Bu tutum, Türkiye'nin yıllardır gerilim içinde olduğu Suriye rejimiyle ya da yeni aktörlerle “yeni bir sayfa” açma niyetini gösteriyor.
Türkiye–Suriye arasında ekonomi alanında ciddi hareketlenmeler yaşanıyor. Örneğin, Türkiye'nin Suriye'ye doğalgaz sağlaması, enerji altyapısına ortak olunması gibi adımlar gündeme geldi. Ayrıca Türkiye'nin ihracatında Suriye'ye yöneliş artıyor. Bu durum, Türkiye'nin Suriye sonrası dönemde ekonomik aktör olarak avantaj elde edebileceğini ima ediyor.
Türkiye'nin Suriye sınırında güvenlik kaygıları vardı: güvensiz şekilde kalan bölgeler, terör tehdidi oluşturan yapıların varlığı vb. Bu alanda Türkiye, Suriye devletiyle ya da yeni aktörlerle ilişkisini geliştirerek kendi güvenlik koridorunu güçlendirme imkânı buluyor. Ayrıca Suriye'nin egemenliği, toprak bütünlüğü gibi konular Türkiye açısından da önem arz ediyor.
Bu gelişmeler ışığında, Türkiye'nin elde edebileceği bazı stratejik avantajlar şöyle sıralanabilir:
Sınır güvenliği ve terör tehdidi açısından: Suriye sınır hattında kontrolün artması, Türkiye'nin terör örgütlerinin faaliyet alanını sınırlama çabalarını destekleyebilir.
Savaş sonrası Suriye'nin yeniden inşasında Türk firmaları, lojistik ağları ve müteahhitlik gücüyle ön planda olabilir. Bu da hem ihracat hem yatırım açısından Türkiye'ye kazanç yaratabilir.
Suriye'de söz sahibi olmak, Türkiye'nin Orta Doğu politika alanında etkinliğini artırabilir. Türkiye burada sadece göçmen krizini yöneten değil, sürece müdahil olan bir aktör konumuna yükseliyor.
Türkiye'de yüz binlerce Suriyeli bulunuyor; normalleşme ve Suriye'ye dönüş sürecinin hızlanması, Türkiye içindeki siyasi ve sosyal yükleri hafifletebilir.
Bazı riskler ve “lehte ilerleme” algısını gölgede bırakan faktörler
Tabii ki bu “lehte ilerleme” ifadesi temkinle kullanılmalı; çünkü süreç hâlâ kırılgan:
Suriye'de hâlâ istikrarsızlık var: Uzun yıllar süren savaşın ardından Suriye'de güvenlik, ekonomik altyapı, sosyal yeniden yapılanma gibi önemli sorunlar bulunuyor. Bu, ülkemizin planlarını da riske atabilir.
Türkiye'nin Suriye politikası Rusya, İran, ABD gibi büyük aktörlerle de kesişiyor. Bu aktörlerin beklentileri ve yönelimleri süreç üzerinde etkili olacak.
Türkiye'de Suriyeli göçmen meselesi toplumsal olarak hassas bir alan. Normalleşme süreci ne kadar başarılı olursa olsun, iç politikada zorluklara yol açabilir.
Suriye'nin yeniden inşasında Türkiye'nin öne çıkması için güven ortamı, yatırım koşulları ve uzun vadeli istikrar gerekir. Bu da zaman alacak.
Mevcut durumum; “Türkiye lehine” olduğunu bir ölçüde diyebiliriz. Çünkü:
Türkiye artık pasif bir gözlemci değil, sahada etkin adımlar atan bir aktör konumunda.
Ekonomi, enerji, güvenlik alanlarında önemli fırsatlar ortaya çıkıyor.
Suriye ile ilişkilerin normalleşme yönünde olması, Türkiye'nin dış politika önceliklerine uygun bir gelişme.
Ancak bu süreci “kesin kazanım” olarak değerlendirmek doğru olmaz. Kazanım ifadesi “potansiyel” üzerinden yapılmalı. Türkiye'nin elindeki fırsatlar güçlü ancak aynı zamanda yüksek beklenti ve risk içeriyor.
Ülkemizin önündeki kritik soru şöyle: Bu potansiyeli somut ve sürdürülebilir kazanıma dönüştürmek. Bu da kurumlar arası koordinasyon, özel sektör mobilizasyonu, diplomatik denge yönetimi ve iç sosyal istikrarla mümkündür.
Sonuç olarak, Suriye sürecinde Türkiye için olumlu bir momentum var. Eğer doğru yönetilirse ülkemizin stratejik çıkarlarını güçlendirebilir. Ancak unutulmamalı ki “süreç ilerliyor” demek “süreç tamamlandı” demek değildir. Oyun hâlâ devam ediyor.