Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bir çocuğun kendi tabiatını yaşamasına müsaade edilmeden, notlarla bir yere varmasının çok mümkün olmadığına işaret ederek, "Velilerimizin bir şekilde çocuklarının yaratılıştaki hususiyetlerine saygı göstermeleri, yatkınlıklarına dikkat etmeleri, beceri temelli, deneyim temelli bir eğitim görmelerine müsaade etmeleri gerekiyor." dedi.
Bakan Selçuk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yeni eğitim öğretim yılına ilişkin veli, öğrenci ve öğretmenlere tavsiyelerde bulundu.
Eğitimin paydaşlarının tümünü çok önemsediklerini dile getiren Selçuk, "Anne babaların katkısı kadar öğretmenlerimizin ve okul yöneticilerimizin katkısı, çevre paydaşlarımızın katkısı, bunların hepsi ayrı ayrı çok önemli." ifadesini kullandı.
Velilere önerilerde bulunan Selçuk, temelde bir öğrencinin salt okul başarısıyla ilgilenmenin hayat başarısıyla ilgilenmek anlamına gelmediğini vurguladı.
"Hayat başarısı başka, okul başarısı başka bir şey." diyen Selçuk, şöyle devam etti:
"O sebeple bir çocuğun sadece notları üzerinden, kendi tabiatını yaşamasına müsaade edilmeden, notlarla bir yere varması çok mümkün değil. Bunu bizim hayat deneyimimiz gösteriyor. Eğer çocuk bütünsel olarak yetişirse, yani çocuğun hareket, eylem tarafı, beden tarafı, sosyal ve duygusal tarafı, zihinsel, bilişsel tarafı... Bunların hepsine belli ağırlıklar vererek çocuk yetiştirmekte yarar var. Diğer taraftan velilerimiz çocuklarının doğasına hürmet etmezlerse, 'Çocuk aslında başka bir şeye yatkın fakat piyasa başka bir şey istiyor, dolayısıyla bu çocuğu zorlayalım ve bu tarafa kanalize edelim' diyerek, emin olun eğitim alanında çocuk psikolojisi ile ilgili yıllarca çalışmış biri olarak tecrübem şunu gösteriyor, hangi çocuk doğasından ne kadar uzaklaşırsa hayattaki başarısızlığı o kadar artıyor. Velilerimizin bir şekilde çocuklarının yaratılıştaki hususiyetlerine saygı göstermeleri, yatkınlıklarına dikkat etmeleri, beceri temelli, deneyim temelli bir eğitim görmelerine müsaade etmeleri gerekiyor."
"Çocuğu küçükken ne kadar korursak, büyüyünce o kadar zayıflatırız"
Bakan Selçuk, bir çocuğun sadece "a, b, c, d" şıklarını işaretleyerek bütünsel bir yaşam algısı geliştirmesinin de mümkün olmadığının altını çizdi.
Çocuğun bütünsel olarak atölyelerde elini çok kullanıp binlerce deneyim yaşaması gerektiğine değinen Selçuk, "Bir şekilde çocukların kendi işlerini kendilerinin yapması, kendi problemlerini kendilerinin çözmesi gerekiyor. Eğer veliler kendi çocuklarının işlerini, problemlerini çözerlerse, çocukta problem çözme tecrübesi gelişmiyor. Dolayısıyla çocuğun psikolojik bağışıklığı zayıflıyor. O yüzden bırakın mücadele etsinler, belli şeyleri didinerek, çalışarak, uğraşarak elde etsinler. Bunu yaptırmadığımızda çocuğu küçükken ne kadar korursak, büyüyünce o kadar zayıflatırız." diye konuştu.
"Bir çocuk öğretmeninden emin olmalıdır"
Selçuk, yeni eğitim öğretim yılı dolayısıyla öğretmenlere de mesaj verdi. "Çocuk bir emanettir." diyen Selçuk, tıpkı anne babanın rızası gibi çocuğun da rızası alınması gereken bir varlık olduğunu söyledi.
Çocuğun hakkının koşullar ne olursa olsun peşin verilmesi gerektiğini ifade eden Selçuk, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani 'şartlarımız kötü, imkanlarımız şöyle, sınıfımız şu şekilde' gibi mazeretler söz konusu olamaz. Öğretmenlerimiz ve yöneticilerimiz bu konuları bizimle konuşsunlar, tartışsınlar, beraber hareket edelim ama şartlar ne olursa olsun çocuğun hakkı peşin verilir. Çocukların ihtiyacı olan, kendi doğalarına uygun olan ne varsa takip edilir."
Bakan Selçuk, şöyle devam etti:
"Bütün öğretmenler, hatırlanan öğretmen olmakla ilgili bir çabanın içinde olmak durumundadır. Biz yüzlerce kişiye 'Kaç öğretmeninizi hatırlıyorsunuz? Sizde iz bırakan kaç öğretmeniniz var?' diye sorsak bunların sayısı çok fazla olmaz. Öğretmenlerimizden 'Hatırlanacak öğretmen misiniz, iz bırakacak öğretmen misiniz?' meselesine yoğunlaşmalarını istirham ediyorum.
Bir çocuk öğretmeninden emin olmalıdır, 'Öğretmenim sayesinde ben en iyi eğitimi alıyorum' diyebilmelidir. Bu yüzden öğretmenlerimizin sürekli bir öğrenme içinde olması gerekiyor. Öğretmen, öğreten kişi değil, öğrenen kişidir. Kendi öğrenme serüvenini yaşayan kişiye öğretmen denir. Birine bir şey öğretene denmez. Bu anlamda müfredatı yetiştirmek değil, çocuğu yetiştirmek peşinde olmalılar. Sadece sistemdeki sorunlardan dolayı, bizim politikalarımızdan dolayı belirsizlikleri, güvensizlikleri, inançsızlıkları dahi olabilir ama kendilerine inansınlar. Sınıflarına girdiklerinde 'o sınıfın öğretmeni, çocukların rehberi' olduklarını, sınıfta en iyisini yapmakla ilgili bir engellerinin olmadığını bilsinler. Dışarıdaki sorunları hep beraber çözeriz."
"İş yerlerinde soru değil sorun çözebiliyor musunuz diye soruyorlar"
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, öğrencilere yönelik de "Ben öğrencilerin derste yaptıklarını çok önemserim ama iyi bir öğrenciyi ders dışında yaptıklarından tanırım. Bir öğrenci derslerde çok başarılı olabilir ama 'ders dışında bir hobiyle, sanatla, spor dalıyla uğraşarak, kendisini topluma hizmetle ilgili gönüllülük çalışmalarının içine sokarak yetiştiriyor mu yetiştirmiyor mu' diye bakmak lazım. Deneyim kütüphanesinin ne kadar zengin ya da fakir olduğu önemli." değerlendirmesinde bulundu.
"Bizim hem soru hem de sorun çözen çocuklara ihtiyacımız var. İş yerlerinde 'Soru çözüyor musunuz?' diye sormuyorlar, 'Sorun çözebiliyor musunuz?' diye soruyorlar." ifadelerini kullanan Selçuk, "O yüzden çocuklarımızın kitap okuması son derece önemli. Eğer çocuk kitap okumuyorsa emin olun LGS'de de başarısız olacak. Şimdiki LGS'nin en büyük ölçütü kitap okuyup, okumamaktır. Bunun ötesinde çocukların okul dışında doğa ile iç içe olma, arkadaşlarıyla beraber bilgisayar ya da cep telefonunun dışında bazı oyunlar oynama, etkileşimde bulunma, gezilere gitme gibi pratiklerini artırmaları önemli." şeklinde konuştu.
Selçuk, çocukların hayat pratiği kazanmalarına ilişkin şu görüşleri dile getirdi:
"Çocukların kısmi saatlerde de olsa yaz aylarında çalışmalarını, belli deneyimleri yaşamalarını çok arzu ediyorum. Şimdiden hazırlıklarını yapsınlar. Biz de destek olacağız. Mesela bu sene Kırşehir'de pilot çalışma (sosyal çalışma programı) yaptık. Yazın ortaokul çocuklarımızın belli okullarda ve iş yerlerinde çalışmaları, bunun karşılığında sembolik bir ücret de almaları için çalışma başlattık. Bu çalışmayı seneye bütün Türkiye'de yaygınlaştırmak istiyoruz. Çünkü çocuğun, 'iş yeri nedir, gelen müşteri kimdir, fatura nasıl kesilir, oradaki ortam ve iletişim nasıldır', bu konulardaki hayat tecrübelerini çok önemsiyorum."