Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Rojava'nın bukalemunları': YPG/PKK!

Gazeteci ve analist Ben Davies'in, 'Rojava’nın Bukalemunları” başlıklı makalesinde, “YPG/PKK, Suriye sınırları içinde ona ihtiyacı olan nefes alma alanını garanti edecek olan her kim ise onun yanında yer aldı” yorumunda bulundu.

6 Yıl Önce Güncellendi

2019-10-12 10:15:57

'Rojava'nın bukalemunları': YPG/PKK!

Gazeteci ve analist Ben Davies'in, Rojava'nın Bukalemunları” başlıklı makalesinde, “YPG/PKK, Suriye sınırları içinde ona ihtiyacı olan nefes alma alanını garanti edecek olan her kim ise onun yanında yer aldı” yorumunda bulundu.

Gazeteci ve analist Ben Davies'in makalesinin Türkçe çevirisi şöyle:

PYD'nin silahlı kolu YPG ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG)'ndeki müttefiklerinin Halep'teki muhalif cephenin düşmesinden faydalanmaları bazı gözlemcileri şaşırttı.
IŞİD'in yıkıcı gücüne gösterdiği azimli direnç nedeniyle (Suriye rejimi destekçilerini de içeren) çoğu kesim tarafından övülen YPG, rejim ulaşmadan önce mümkün olduğunca fazla bölgeyi ele geçirme amacıyla Halep'teki her muhalif gruba saldırdığı için neredeyse bir gecede dışlanmış bir grup haline gelmiştir.
2014 yılında, YPG'nin Suriye'nin kuzeyindeki Kürt bölgelerinin kontrolünü ele geçirmesinden beri meydana gelen ve yıllar süren çarpışmaların ardından YPG ve çeşitli muhalif gruplar arasındaki ilişkilerde buzlar erimişti. Üzerlerindeki IŞİD tehdidi, bazı grupları ortak bir düşmana karşı aslında kolay olmayan bir barışa zorladı. Bu anlamda Kobani zorlu bir testti; ÖSO ve YPG birlikleri her iki tarafta da ağır zayiatlar vererek (ve aslında hiç de azımsanmayacak ABD hava desteği ile) IŞİD'i geri püskürtmeden önce, şehir Eylül 2014'de neredeyse düşmüştü. Burkan el Fırat (Fırat Volkanı), ortak operasyonların en önemlisiydi.

‘İSLAMCILARA KARŞI' SAVAŞ

Ne var ki, yaklaşık bir yıl sonra, YPG, yollarına çıkan herkesi "İslamcı" saldırganlar olmakla suçlayarak Afrin kantonu üzerinden Halep'teki muhaliflere saldırdığında, birlikte hareket etme girişimleri bir kez daha sona erdi. Bununla ilgili öfke, Suriyeli ya da değil, birçok gözlemci tarafından çevrimiçi ve çevirimdışı ortamlarda ifade edildi. Ancak, YPG'nin yakın tarihi düşünüldüğünde, bu adım aslında beklenmedik değildi.

PKK'NIN BİR KOLU OLARAK DOĞDU

2011 yılında kurulan YPG (Halk Koruma Birlikleri), Kürt Marksist isyancı grubu olan PKK'nın Suriye kolu olarak 2003'te kurulan PYD'den (Demokratik Birlik Partisi) doğmuştur. PKK, Türkiye'ye karşı onlarca yıldır süregelen bir mücadele sürdürmektedir. Esed rejimi, 2004 yılında Kamışlı'da onlarca isyancı Kürdü katletti ve binlercesinin yerini değiştirdi. PYD, katliamın ardından rejimin karşısında gibi göründü.

REJİM KARŞITI AYAKLANMAYA DESTEK VERDİLER

Rejim karşıtı ayaklanmanın en yoğun dönemi olan 2011 yılı Nisan'ına kadar, PYD'nin rejime karşı çok dengesiz bir mücadele içinde olduğu söylenmiştir. 1400'e yakın YPG bağlantılı aktivist tutuklandı, işkence gördü ve öldürüldü. Liderleri (PYD lideri Salih Muslim de dahil) yurtdışına sürgün edildi ve tutuklanma korkusuyla Suriye'ye giremediler.
Mart 2011'de ayaklanma başladığında, PKK ilk başlarda hükümet karşıtı ayaklanmanın destekçisiydi. Esed karşıtı aktivistlerin PKK'nın RojTV kanalında röportajları yayınlandı. Abdulrazak Eid, Haytham Manna, Fayez Sara, Hassan Abdul Azim ve Yassin al-Haj Saleh gibi tanınan muhalefet liderleriyle röportajlar yapıldı. PKK ayrıca Suriyelileri ayaklanmaya ve gösteriler düzenlemeye teşvik etti.

ÖCALAN, İRAN'IN MESAJINI ALDI

Aynı Mart'ta İran ordusu, PKK'nın Kandil Dağları'ndaki üslerini ağır şekilde bombalamaya başladı. Kandil Dağları, hayati önemde bir kale; bu doğal kalede bulunan komuta kademesinden  PKK bağlantılı gruplar emirler almakta. PKK'nın bazı kolları, PYD ile birlikte burada karargâh kurmuş vaziyette. Bu, 2002 yılında Irak merkezli oluşturulan Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi'ni (PCDK) ve 2004'te İran merkezli kurulan Özgür Kürdistan Partisi'ni (PJAK) de içermektedir.
Bombalamanın artmasının ardından hapiste olan PKK lideri Abdullah Öcalan mesajı aldı. İmralı Adası'ndaki hücresinden devrim destekçisi söylemlerini durdurmalarını emretti. Roller değişti; PKK propaganda araçları artık devrimi karalıyordu - camilerin dışında yapılan gösterilerden (PKK açıkça ateisttir) devrimin Müslüman Kardeşler tarafından sözde kontrol edildiği iddialarına kadar.

REJİM VE PKK ARASINDA ANLAŞMA

6 Nisan 2011 günü Öcalan, avukatına rejime iletmek üzere bir mesaj verdi. Bu mesajın bir bölümünde Öcalan, Esed'in Kürt örgütleriyle tanışması gerektiğini beyan etti. “PYD orada, ve eğer Esed'in Suriye'si demokratik reformları gerçekleştirirse onları destekleyeceğiz.” Rejimi desteklemenin karşılığında Öcalan bazı adımlar önerdi:
Bu reformların parçası olarak kültürel ve öz-yönetim hakları tanınabilir; örneğin, vilayetler yönetilebilir [bağımsız olarak]. Kürtlere kendi meselelerini yönetme şansı verilebilir ve kimlikleri tanınabilir. Eğer onlar [Suriye rejimi] bunu yaparsa, onları destekleyeceğiz […]
Açıklamasını soğukkanlı bir söylem ile bitirdi: “Esed ailesi, davaya benim yaklaşımımı bilir.”

“ÖCALAN, HAFIZ ESED'E BORÇLUYDU”

Bu aslında bir abartı değildir. 1978-1999 arasında Hafız Esed (Beşar Esed'in babası) PKK'yı ülkesinde ağırlamıştır. Suriye'nin eski lideri PKK'ya eğitim kampları kurması konusunda yardım etmiş, Öcalan da ona Türkiye'ye karşı olan dolaylı savaşındaki operasyonları için PKK savaşçılarını kullanma izni verdi. PKK ayrıca Suriye topraklarında resmi konferanslar (1982'ye kadar en az iki tane) düzenledi. Öcalan, rejimden silah ve finansal destek de aldı. Örgütü, Suriye haberalma teşkilatı tarafından kontrol ediliyordu ve Öcalan, Hafız'e karşı koyamayacak kadar borçluydu.

“ÖCALAN, SURİYE KÜRDİSTAN'INI REDDETTİ
ARAPLAŞTIRMAYI TEŞVİK ETTİ”

PKK 1984 yılında Türkiye'ye savaş ilan ettiğinde, Hafız Esed, Öcalan'a kanlı mücadelesi için binlerce genç Suriye Kürdünü kullanmasına izni verdi. 1990'lara kadar Öcalan, Esed ailesine o kadar mahkumdu ki Suriye Kürtlerinin (ya da Suriye'deki Kürdistan'ın) var olduğunu inkar etti; çoğunun "göçmen" olduğunu iddia etti. Böylece, PKK "onları kendi ana vatanlarına geri döndürecekti".
Öcalan, Hafız Esed'in zümresine destek için o kadar bağımlıydı ki Suriye'deki Kürt halkının varlığının herhangi tarihi bir temeli olduğunu inkar etmeye dahi hazırdı. Söylemleri hiçbir zaman Esed'in kendi Kürt nüfusuna yaptığı zalimliği eleştirmeye yaklaşamadı bile - aslında, zaten orada olmamaları gerektiğini iddia ederek Esed'in Araplaştırmasını (Suriye Kürdistan'ından Kürtleri kovarak ve yerlerine Arapları yerleştirerek) teşvik etti.

TÜRKİYE'DEN SURİYE'YE: YA ÖCALAN'DAN
VAZGEÇ, YA DA SAVAŞI GÖZE AL UYARISI

1999 yılına kadar Türkiye, Suriye'den kendine karşı düzenlenen PKK saldırılarından bıkmıştı ve Hafız'a ya Öcalan'dan vazgeçmesi ya da savaşı göze alması söylendi. 1998'de Suriye, Öcalan'ı kovdu (ardından tutuklandı ve 1999'da Türkiye'ye iade edildi), ve Türkiye ile ilişkileri normalleştirmeye gitti.

BEŞAR ESED DÖNEMİ VE PKK

Beşar Esed 2000 yılında babasının yerine geçtiğinde, PKK kamplarını kapattı, önemli PKK üyelerini teslim etti ve altyapısını dağıttı. Ancak bazıları, Suriye'nin PKK'ya olan desteğinin el altından devam ettiğini, ve PYD'nin rejimle birlikte hareket ediyor olabileceğini, hatta rejim adına Kürt halkına karşı yıkıcı eylemlerin içinde olduğunu iddia ediyordu.
2011 yılına gelindiğinde Öcalan ve PKK, -Esed rejiminin tarafında- Suriye'deki örgütlenmelerini yeniden kurma fırsatını görmüştü. 13 Nisan 2011 günü Öcalan, avukatına yeni bir açıklama verdi; önceki taleplerini yineledi ve ekledi:
"Eğer Suriye bu talepleri kabul ederse Esed'e destek verilecek […] Eğer rejim tam ters istikamette hareket eder, geçici adımlar atar ve oyalayıcı bir siyasi yaklaşım izlerse, PYD önderliğindeki Kürt halkı, demokratik öz-yönetim ilkesine dayalı olarak Arap muhaliflerin yanında savaşacak.”

PKK'NIN PRAGMATİZMİ

Yani, PKK, çöküşte olan rejimden faydalanmak ve Öcalan'ın katı sosyalizm ve "Demokratik Konfedaralizm" alaşımına dayalı bir Kürt "devleti" kurmak için Suriye sınırları içinde ona ihtiyacı olan nefes alma alanını garanti edecek olan her kim ise onun yanında olacaktı.
Esed yemi yuttu. Nisan 2011'de Öcalan, Kandil Dağları'ndan 1000 PKK'lı savaşçıyı rejim güvenlik güçleriyle koordineli hareket etmesi için Suriye'ye gönderdi. Onlar ise, aynı anda birden fazla yerde bulunan rejim kuvvetleri tarafından hiçbir şekilde rahatsız edilmeksizin, kendilerini "Halk Koruma Birlikleri" (YPG) olarak örgütlenmeye başladılar. 2011 sonlarına kadar, PYD'ye kontrolü altındaki bölgelerde altı Kürtçe dil okulu açmasına izin vermişti.  Bu okullar alenen propaganda ve beyin yıkama amaçlı kullanılmakta. Mart 2012'de, 2000 kişilik başka bir PKK'lı grubun Suriye sınırlarına girmesine izin verildi.

REJİM PKK İLE ANLAŞMALI OLARAK GÜÇLERİNİ GERİ ÇEKTİ

Temmuz 2012'de, PYD ile birlikte bir yelme planını devreye soktu ve kuvvetlerini Kobani, Amuda ve Afrin'den geri çekti. Aslında rejim, Kamışlı ve Haseke illeri dışında Suriye Kürdistanı'nın büyük bir bölümünü terk etti. PYD'nin YPG kuvvetleri, bunun üzerine hükumetin onlara bıraktığı şehirlerin kontrolünü sistematik olarak ele aldı (neredeyse bir kurşun bile atmadan) ve bu bölgeleri Esed'den özgürleştirdiğini iddia etti.

Sonuç olarak, daha önceleri Kürt bölgelerinde yapılan rejim karşıtı gösteriler, PYD tarafından bastırıldı. Esed-karşıtı resim yeniden boyandı, Suriye gizli servisinin rahat bir şekilde operasyonlara devam etmesine müsaade edildi ve Esed karşıtı aktivistlere YPG tarafından suikastlar düzenlendi. PYD'nin Kürtler içindeki karşıtları, keyfi tutuklamalara maruz kaldı (ki bu halen de devam etmekte) ve PYD'nin çok eleştirel olduğu sonucuna vardığı medya kuruluşları kapatıldı. Bu ay PYD, Kürt Rudaw kuruluşunu Kobani'den men etti.

KÜRTLERİN ŞEBBİHASI: PYD/YPG

Amude'de Kürtler 2012 yılında YPG'ye karşı protesto düzenledi. Gösteride insanların üzerine ateş açıldığı ve 7 ölü ile 40 yaralının olduğu bildirildi. PYD/YPG, Esed adına gösterileri bastırdığı için “Kürtlerin Şebbihası” olarak bilinir oldu. 2014 yılında İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından “Kürt idaresi altında: Suriye'nin PYD idaresindeki Yerleşim bölgelerinde suistimaller” başlıklı 107 sayfalık bir rapor yayınlandı. Raporda, tutuklamalar (alıkoymada sırasındaki suistimaller de dahil), cinayetler ve çocuk askerlerin kullanımı kayda geçirildi.
Popüler Kürt muhalefer lideri Mişel Temo rejim karşıtı bir koalisyon örgütlediği için zaten Ekim 2011'de şüpheli bir şekilde öldürülmüştü. Diğer ölümler de bunu izledi; aşiret lideri Abdullah Bedro da vuruldu ve öldürüldü. PYD bunlarla ilgili herhangi bir ilgisi olduğunu inkar ederken ölen bir YPG savaşçısının cesedi olay yerinde bulununca işin içinde olduğunu nihayetinde kabul etti. PYD ayrıca, Suriye Kürt Demokratik Birliği Partisi'nin (PYDKS) Halep temsilcisi olan Dr. Serzad Hac Resid'in öldürülmesiyle de suçlandı. Resid, Esed rejiminin vahşiliğini açığa çıkaran video görüntülerinin dağıtılmasına karışmıştı.

PYD LİDERİ, REJİMYANLISI PROPGANDAYA BAŞLADI

2013 yılında (2011'de Suriye'ye döndüğünde ilk işi "vatansever muhalefet"in bir parçası olarak Beşar Esed ile görüşmek olan) YPG lideri  Salih Muslim, Guta'daki 2013 yılı kimyasal katliamından Esed karşıtı muhalefet güçlerinin sorumlu olduğunu iddia ediyor ve muhalif savaşçıların uluslararası müdahale çekmek için kendilerini ve ailelerini gazla zehirlediklerini iddia ederek rejim yanlısı propaganda kusuyordu. Muslim de rejimin yılıkmasının Suriyeliler için bir felaket olacağını savunuyordu. Muslim'in beyanları medyada genel olarak gözden kaçtı; Kasım 2011'de, PKK'nın "hain" olduğu kabul edilen Kürtleri seri olarak infaz etmesinin haklı olduğunu söylemişti. Muslim şunu da ekledi “Eğer PKK insanları cezalandırmışsa haklı nedenleri vardı”.

Muslim, nihayetinde kuvvetlerinin Suriye ordusuna katılıp katılmayacağı sorulduğunda, bu fikre açıktı:
“Eğer Suriye kuvvetleri farklı bir perspektif ile ve yeni şartlar altında bölgeye dönmeye çalışıyorsa neden olmasın? Bu durumda PYD, Suriye ordusunun bir parçası olacaktır.”
Esed'ın danışmanı Bouthaina Shabaan, YPG'nin rejim ordusunun önemli bir parçası olduğuyla övündüğünde YPG bunu sert bir şekilde inkar etti - sadece BM Büyükelçisi Bashar Jaafari onun bu söylemini destekledi. Jaafari şöyle dedi: "Amerikan yönetimi tarafından desteklenen Kürtler, Suriye hükumeti tarafından da desteklenmektedir - bilginize".
PKK lehine konuşan sadece Shaaban ve Jaafari değil. Esed'ın kendisi de düşmanlarına karşı sonradan kullandıkları birçok silahı onlara temin ettiklerini iddia etmektedir. Banyas katliamının mimarı olan Mihraç Ural, YPG'nin rejimle çatışmadığını ve “gerekli”  bir unsur olarak görülmesini savunmaktadır. Ural, onlarca yıl önce Abdullah Öcalan'ı Hafız Esed ile buluşturmaktan sorumlu olan kişiydi.

KARAYILAN'IN SERBEST BIRAKILMASI
KARŞILIĞINDA, İRAN-PK ANLAŞMASI

Sonradan ortaya çıktı ki İran kuvvetleri Türk istihbaratının uyarısıyla 2011'de PKK lideri Murat Karayılan'ı tutuklamıştı. İlk başta onu Türkiye'ye iade etmeyi düşünürken, İran, Öcalan ile bir anlaşma yaptı. Ateşkes ve PJAK'ın İran'dan çekilmesi karşılığında Karayılan'ı serbest bırakacaktı. İran ayrıca PKK'nın merkezi komuta kademesinden, Esed'in üstündeki baskıyı biraz azaltmak için PYD'nin rejimi desteklemesi emrini vermesini istedi. İstek kabul edildi; Karayılan serbest bırakıldı ve PJAK İran'dan Türkiye'ye çekildi.
2012'ye kadar PYD ve onun silahlı kolu olan YPG ne olursa olsun rejim ile karşı karşıya gelmekten kaçındı. bunun yerine, dikkatlerini rejim karşıtı muhalefete verdiler. Temmuz 2013'de YPG, Resulayn'ı ve onun hükumet karşıtı kuvvetlerden geçen sınırını ele geçirdi. İki gün sonra YPG bu kez Tal A'lo'ya saldırdı. Eylül'e kadar YPG, ÖSO ile dahi çatışıyor, mültecilerin olduğu Atme'yi vuruyordu. Kasım'a gelindiğinde YPG, Halep'in stratejik Tell Tamr'ı da içeren 40 köyü daha ele geçirilmişti ve bölgedeki IŞİD savaşçılarıyla aktif olarak çatışıyordu (IŞİD ayrıca rejim karşıtı muhalefet ile de savaşıyordu).
2014'ün başlarına doğru, IŞİD tehdidi arterken ÖSO ve bazı YPG grupları arasında işbirliği başladı.  Fırat İslami Özgürlük Cephesi, Özgür Suriyeliler Tugayı ve Rakka Devrim Tugayı, IŞİD'e karşı YPG'ye katıldı.

KOBANİ SAVAŞI VE ABD YARDIMI

Eylül 2014'e gelindiğinde YPG, IŞİD tarafından küçük bir sınır kasabası olan Kobani'ye geri püskürtülmüştü. O zamana kadar, Obama yönetimi YPG'yi ABD ordusu ve desteğinin tek dostu yapmaya uygun olarak görmüştü. Muazzam hacimde ABD hava saldırılarını (ve daha küçük ÖSO oluşumları) arkasına alan YPG, kuşatmayı kırmayı başardı, kaybedilen tüm bölgeleri tekrar ele geçirdi ve Temmuz 2015'de sınır kasabası Tel Abyad'ın düşmesiyle Suriye'deki YPG kontrolündeki iki "kantonu" birleştirmeyi amaçlayan bir saldırıyı başlattı. Kobani'den beri YPG'nin bulunduğu her savaşta ABD hava saldırılarının büyük oranda yardımı oldu.

ÖSO UNSURLARI VE YPG ARASINDA
BAYRAK TARTIŞMAS

Daha sonra olanlar ise pek de olumlu değildi. YPG, başlangıçta ÖSO oluşumlarının yeşil devrim bayrağını taşımalarına izin verilirken daha sonra bunu kendi standart renkleri olan sarı ile değiştirdi. Yerel ÖSO komutanı Abu Ali, bu hareketin iki tarafın bayraklarının da dalgalanması anlaşmasını ihlal ettiğini söyledi. Şehrin düşmesinden sadece bir gün sonra adamları, kuzeydeki yoldaşlarına katılmak üzere ayrıldı.
“Bu bayrak için çok fazla şehit verdik,” dedi ve ekledi; “Bayrağınızın bu şekilde aşağılanmasını kabul eder miydiniz?” Ancak yine de, bıkkın bir şekilde de olsa şunu söyledi; "ÖSO bağlantılı bazı gruplar, aldıkları desteğin (ve silahların) kendilerini bağımlı hale getirdiğini savunarak, yine de YPG ile birlikte savaşmaya devam edecek".

YPG'NİN ‘ETNİK TEMİZLİK' HAMLE

Ancak, en ciddi iddia bu değil; insan haklarını savunan grupların YPG'nin Tel Abyad ve çevresindeki binlerce Arap ve Türkmen'i zorla yerlerinden ettiğini belirten birçok tanık ifadesi ve raporları daha ciddi iddialardır. Her ne kadar Tel Abyad ve çevresindeki kasabalar tarihi olarak Kürt bölgesi olmasa da yer değişim yöntemleri, tehditler ve Kürt olmayanların evlerinin yakılmasını içeriyordu.
Bölgedeki siviller, YPG'nin onları Tel Abyad'dan ayrılmaya zorladığını iddia ederken 16 bin kişi kadarı ağır ABD hava bombardımanı destekli YPG ilerleyişi sırasında yer değiştirildi. Sıra dışı bir birliktelik içinde bir düzineden fazla Esed karşıtı muhalif grup (İslami gruplardan laiklere kadar), YPG'yi kınayan bir bildiriyi imzaladı.

“ÇÖLÜNE DÖN

Bir mültecinin iddiasına göre YPG, "oradaki Araplara bölgelerinin Rojava"nın bir parçası olduğunu ve 'ait oldukları' Tedmur çölüne geri dönmeleri gerektiğini" söyledi. Güçlü bir aşiret üyesi Ibrahim al-Khider'e kendisi ve halkının çöllerine dönmesi gerektiği söyledi.
Suriye'deki Türkmen azınlığın sözcüsü olan Tarik Sulo da insanlarının yer değiştirmeyle karşı karşıya olmasından dert yandı. Her ne kadar YPG, geleneksel olarak Suriye'nin azınlıklarıyla iyi bir ilişkiye sahip gibi algılansa da Süryani Habur Muhafızları YPG ile olan ittifaklarını sonlandırdı. Yaptıkları açıklamada YPG'nın kendilerine saldırdığını, komutanlarını öldürerek onları köylerinden atmaya çalıştığını iddia ettiler. Af Örgütü'nün bi raporunda, Arap nüfusunun olduğu Husseiniya köyündeki binaların %90'ının köy sakinlerinin geri dönmemesinden emin olmak için YPG tarafından yıkıldığı ileri sürülmüştür.

SALİH MÜSLİM'DEN IRKÇI AÇIKLAMA

YPG'nin bu iddiayı sert bir şekilde inkar etmesine rağmen Tel Abyad'daki tutumunun arkasında Araplara karşı olan ve epeydir devam eden YPG politikasında yattığı görünüyor. 2013'de, YPG lideri Salih Muslim, oradaki "tüm köyler" Kürtlere ait olduğu için -Kürt olduğuna karar verilen topraklardaki- Arapların "kovulmak zorunda kalacağını" söyledi. Tüm köylerden kastedilenin ne olduğu hiç Kürt sakini olmayan ya da çok az olan köylerin ele geçirilmesinin ardından anlaşılabilmektedir.
YPG'nin içinde bazı yabancı savaşçılar da bu konudaki çekincelerini ifade etmişlerdir. Alman bir gönüllü YPG'yi, eğitimsiz madencileri sanki "silahlarla bir okul gezisindelermiş" gibi savaşa gönderen bir grup olarak tarif etmiştir. Sistematik yer değiştirmeyi doğrulayamadığını da söylerken eğer bir Arap yerleşimi ise "orayı yıkacaklarını" kabul etmiştir.

YPG, Ekim 2015'de "Suriye Demokratik Güçleri" içindeki bazı ÖSO gruplarıyla birleşerek ilerlemeye devam etti. Bu gruplar, Kürt Cephesi (Cebhet el Ekrad), ÖSO'nun 99'uncu Tugayı ve Özel Harekat Merkezi 455'i içeriyordu. Ayrıca, artık feshedilmiş olan Suriye Devrimciler Cephesi'nin eski üyelerinden oluşan Devrimciler Ordusu'nu (Ceyş'us Suvvar) içermektedir. Esed karşıtı mücadeleyle olan anlaşmazlığa rağmen Halep'e olan rejim saldırısı sırasında bu yılın Şubat ayına kadar YPG'ye hüznü zan ile yaklaşılmıştır.
1 Şubat günü, Suriye Ordusu'nun 4. Mekanize Bölüğü, Hizbullah, Irak Hizbullahı ve Harakat al Nujaba (Irak'ta bir Şii milis kuvveti) Başköy çevresindeki Esed karşıtı güçlerin mevzilerine saldırdı ve Şii yerleşimleri olan kuşatma altındaki Nubul ve Zehra'ya doğru ilerledi. 3 Şubat'a gelindiğinde muhalefet savunma hattını geçti ve iki kasabayı kurtardı.

REJİM VE PKK, HALEP'E İKMAL YOLUNU KESTİ

Bu saldırı, muhalefet güçlerinin Halep'e malzeme göndermelerini ve rejim  kuşatmasına dayanmalarını sağlayan Türk ikmal hattını kesti. Ancak eğer 4 Şubat günü YPG ve onun Suriye Demokratik Kuvvetleri şemsiyesinin rejimle koordine bir biçimde Nubul'un kuzeyindeki Ziyara ve Khreiybeh kasabalarını almasını sağlayan 24 saat boyunca muhalif mevkilerine olan saldırısı olmamış olsaydı, ikmal hattının kesilmesi geri döndürülebilir ya da etkisi azaltılabilirdi. Rejim, Mayer ve Kafr Naya'ya da eş zamanlı olarak saldırdı ve buraları ele geçirdi.
Daha öncesinde YPG, saldırılarda kasabalar almıştı. Ancak bu, rejim ve müttefik kuvvetlerle birlikte muhaliflerin elindeki Halep'e yönelik uzun süreli bir saldırıydı. 6 Şubat günü, rejim ilerlerken YPG ve Devrimciler Ordusu (Ceyş'us Suvvar) iki köyü, al-Faisal değirmenini ve bir tepeyi ele geçirdi. Onlar için Minneg kasabasını bombalayan Rus Hava Kuvvetleri'yle de koordine haldeydiler. YPG muhalifleri kasabayı teslim etmesi yoksa Ruslar tarafından yeniden bombalanacakları konusunda uyardı (şunu belirtmek gerekir ki iddia edildiğine göre YPG 2015 yılında Tel Abyad çevresinde bulunan köylerdeki Arap halkını ABD hava saldırılarıyla tehdit etmişti).
7 Şubat günü, rejim kuvvetleri muhaliflerin elindeki Tel Rıfat'dan yaklaşık 7 km uzaklıktaydı. Aynı zamanda YPG ve aynı çizgideki kuvvetler üç köyü aldı ve sonrasında (rejimin kendi izniyle) muhalefete saldırılarını koordine etmek için rejim kuvvetleriyle birlikte bir kontrol noktası oluşturdu.

ÖSO UNSURLARI REJİM İLE
İTTİFAK HALİNDE Mİ?

Suriye Demokratik Güçleri (PYD ve bazı ÖSO gruplarının koalisyonu), "bir problem" olmadıklarını iddia ederek rejimi görmezden gelmeleriyle ilgili herhangi bir çekince beyan etmedi. Bazı SDG gruplarının ÖSO olduğunu iddia etmesi bazılarına şaşırtıcı gelebilir. Ancak, bazı gruplar (Kürt Cephesi ve Devrimciler Ordusu) tartışmalıdır; Kürt Cephesi, PKK'ye çok yakın olduğu için ÖSO'dan atılmıştır. Devrimciler Ordusu üyeleri ise Cemal Maruf'un eski savaşçılarıdır. Onun Suriye Devrimcileri Cephesi, (SDG üyelerinin Halep'in her yerinde yapmaya devam ettiği) yağma ve gasp nedeniyle İdlip ve Halep'den kovulmuştu. ABD'li müttefikleri bile onlara yakın görünme konusunda isteksiz olduklarından SDC'ye yardımı reddetti.
Aslında, SDG komutanı Abu Ali Bard, rejimin yanı sıra Kürtleri (koalisyonun sözde kapsayıcı bir odağı olmasına rağmen Araplardan bahsedilmemektedir) "korudukları" için SDC'nin rejim karşıtı bir kuvvet olmaktan uzak olduğunu ve "onlardan silah aldığını ve örgüte (IŞİD) karşı birlikte savaştıklarını" idda etmektedir. YPG'nin inkarlarına başka bir darbe.

10 Şubat günü Minneg, 30 Rus hava saldırısıyla vuruldu ve sonunda YPG/SDG'nin eline geçti. 11 Şubat'ta şehirdeki en stratejik rejim karşıtı kasaba olan, muhaliflerin elindeki Azez'e (rejim yanlısı Al-Masdar haberlerine göre) saldırı başlattı. 13 Şubat günü, SDG kasabanın 500 metre yakınına kadar gelerek Azez operasyonuna devam etti. Bu, Türk topçularının sınırın ötesinden SDG'ye ateş açmasını tetikledi.

SDG ARAP KÖYLERİNİ YAĞMALIYOR

Başbakan Davutoğlu, SDG'nin çekilmesini talep etti. SDG reddeti ve TV kanallarında ele geçirdikleri Esed karşıtı savaşçıları "Nusra Cephesi" gibi teşhir etti. 16 Şubat günü, SDG şehri kuşatma amacıyla Castello yoluna (muhaliflerin kritik ikmal yolu) saldırdı. Saldırı püskürtüldü.
SDG sonra, Rus hava saldırılarını arkasına alarak (rejim yanlısı medya tarafından bildirildiğine göre) şehirde muhaliflerin elindeki direnek noktalarını almaya başladı. 26 Şubat günü rejim, PYD'nin elindeki bölge üzerinden muhalif gruplara saldırı başlattı.27 Şubat'ta rejim kuvvetleri, Ahras köyünü SDG'ye verdi. Şehir ve kenar mahallelerinde çatışmalar devam etmektedir. YPG, Arap kasabalarını yağmalama ve barbarlık ile suçlanmaktadır. Birçok Arap korkudan IŞİD kontrolündeki bölgeye kaçmıştır.

PYD'NİN SURİYE'DEKİ GELECEĞİ

Türkiye, PKK ile eşanlamlı gördüğü YPG'ye hep şüphe ile bakmıştır. Tıpkı ABD Terörizmle Mücadele Merkezi'nin 2014 yılına kadar yaptığı gibi (link birden bire kaldırıldı ve metin değiştirildi). ABD'nin YPG ile olan birlikteliği, Suriyelileri ve müttefiklerini yıldırmak dışında bir şey yapmamıştır. Bir analist olan Kyle Orton'un dediği gibi:
ABD'nin PYD'ye olan desteği resmi bir varsayıma dayanmaktadır; o da PYD'nin PKK'dan ayrı bir varlık olduğudur. Ayrı değildir: PYD, PKK komuta kademesine bağlıdır. Bir savaşçının dediği gibi: “Ben bazen PKK'yım, bazen PJAK'ım [PKK'nın İran kolu], bazen de YPG'yim. Aslında fark etmez. Hepsi PKK'nın üyeleri.” Öyleyse ABD'nin PYD'yi silahlandırmasının Türkiye'yi kızdırması anlaşılabilir. Ne var ki, PYD'nin tarihi, ABD'nin onu desteklemesinin birçok Suriyeliyi de kızdırması anlamına gelir.
Eylül 2015'de Rusya'nın muhalif kuvvetlere karşı ağır bombardımanı başladığında (IŞİD ile mücadele kisvesiyle), PYD, silah ve hava desteği karşılığında ortak olmaya istekli olacaklarını iddia ederek hemen kendilerini Rusların kullanımına sundular. YPG, sadece 1 ay önce aynı teklifi ABD öncülüğündeki koalisyona da yapmış, onları üs kurmaya davet etmişti (ABD ardından PYD kontrolündeki bölgede bir havaalanı kurdu).

ABD, SURİYE'DE ESED VE
İRAN'IN ETKİSİNİ DESTEKLİYOR

ABD koalisyonu ve Rus kuvvetleriyle koordine hareket ettiği için PYD'nin ÖSO'nun bir müttefiki olduğunu iddia etmesi Suriyelilerin çoğunluğunun gözünde bu grubu dostça karşılama noktasında hiçbir işe yaramamıştır. ABD, Suriye'de Esed'in ve İran etkisinin destekçisi olarak görülmektedir; ne yazık ki bu bakış açısı gerçeklere dayanmaktadır (ve Kerry'nin son zamanlarda muhalefete yönelik tehditleri bu görüntüyü zor da olsa dağıtmıştır).

PYD, KÜRTLERİN TEMSİLCİSİ Mİ?

PYD, hem rejim karşıtı hem de yanlısı, hem müdahale karşıtı hem de yanlısı olamaz. Aslında PYD/YPG genellikle toplu olarak "Kürtler" şeklinde ifade edilmektedir, sanki Suriye Kürtleri toplu olarak bu grubu destekliyormuş gibi. Bu yanılgı, sahadaki olayları yorumlama yetimizi bulandırmaktadır. Kürtler ezici bir şekilde rejim karşıtıdır, muhalif gruplar Kürt doludur ve Suriye muhalefet blokları Kürt gruplarla doludur. Suriye Milli Konseyi'nin bir dönem lideri Kürt bir politikacı Abdulbasit Seyda idi. Kobani'ye olan IŞİD saldırısı bile bir Kürt tarafından yönetildi.
2011'den beri PYD, keskin bir şekilde Esed rejiminin yanında yer almıştır. Şu an için bu savunulabilir bir pozisyondur. Muhalefet IŞİD saldırıları, Rus bombardımanı ve onları yenmek için savaşan Esed rejimiyle dikkati çok fazla dağılmış durumdadır; üstelik de PYD, ABD koalisyonu korumasının da tadını çıkarmaktadır. 

PYD-REJİM ÇATIŞMALARININ ANLAMI

Birçok PYD destekçisinin sıklıkla iddia ettiği gibi YPG'nin zaman zaman Esed rejimi ile çatıştığı doğrudur. Ancak bu çatışmalar, sıklıkla YPG ve rejim komutanları arasında bölge kontrolüyle ilgili anlaşmazlıklardan ya da Kürtleri rejim ordusuna karşı zorla askere alma girişimlerinden kaynaklanan sınırlı, yerel çekişmelerdir. Bu iki taraf arasında herhangi bir kalıcı ihtilaf ya da sıkıntı olmamıştır.
Eğer ki güç dengesi Esed karşıtı savaşçılar lehine değişir ya da rejim düşerse, PYD, pozisyonunu hemen savunulamaz bulabilir. İslamcı savaşçılarda laik güçlere kadar Suriye muhalif gruplarının tamamı tarafından nefret edilen YPG, kolaylıkla bu grupların saldırısına uğrayabilir. Tıpkı 2012 ve 2013'de ÖSO, Ahrar'uş Şam ve Nusra Cephesi'nin onlara karşı birleştiğindeki gibi. Tabi bir dahaki sefere YPG, muhalif savaşçıları Suriye'nin Kürt bölgelerindeki kırılgan hakimiyetlerinden uzak tutmak için rejime bel bağlayamayabilir.

Kaynak: Mepa News

Haber Ara