Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Muhafazakar Parti'ye 30 yılın en büyük seçim zaferini kazandırdı

Muhafazakar Parti'ye 30 yılın en büyük seçim zaferini kazandırarak başbakanlık koltuğunu sağlama alan Boris Johnson, gazetecilikten siyasete tüm kariyerinde hep 'renkli' ve 'tartışmalı' bir isim olmayı başardı.

5 Yıl Önce Güncellendi

2019-12-13 10:47:55

Muhafazakar Parti'ye 30 yılın en büyük seçim zaferini kazandırdı

Damat Ferit Paşa kabinesinde İçişleri Bakanlığı yapan, İstiklal Savaşı'na karşı muhalif yazılar kalem alan ve İngiliz Muhipler Cemiyetinin kurucusu Ali Kemal Bey'in torununun çocuğu olan, tam ismiyle Alexander Boris de Pfeffel Johnson, temmuz ayında liderliğe geldiği Muhafazakar Parti'ye 360'ı aşan milletvekiliyle Margaret Thatcher'ın 1987'deki seçim zaferinden bu yana büyük seçim zaferini kazandırdı.

Bunun, uyguladığı ekonomik politikaların etkileri nedeniyle İngiltere'de bir nefret objesi haline gelen, heykelleri kırılan Thatcher gibi, daha şimdiden toplumun bir kesimi için sevimsiz bir figür olan Johnson için de "uğursuz" bir başarı olup olmadığını bekleyip görmek gerekecek.

Johnson'ın, seçim zaferini takiben Kraliçe 2. Elizabeth tarafından yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesi bekleniyor.

1964 doğumlu Johnson, İngiltere'de siyasetçi sınıfının yetiştiği iki önemli okul kabul edilen Eton Lisesinde ve Oxford Üniversitesinde eğitim gördü. Johnson, mezuniyetinin ardından aile bağlantılarını kullanarak The Times'ta gazetecilik kariyerine başladı. Gazetecilik kariyeri kısa süren Johnson, hazırladığı yalan haber nedeniyle işten kovuldu.

Bunun ardından Daily Telegraph gazetesine geçen Johnson, bu basın kuruluşunun Brüksel muhabiri oldu. Johnson'ın AB karşıtlığı da bu dönemde imza attığı haberlerle kendini göstermeye başladı.

Johnson, gazetecilik kariyerinde Daily Telegraph'ın editör yardımcılığına ve Spectator dergisinin editörlüğüne kadar yükseldi.

Siyasi kariyeri

Johnson kariyer değişikliğiyle 2001'de Muhafazakar Parti milletvekili olarak siyasete adım attı. Avam Kamarasında 2 dönem görev yapsa da ön plana çıkmayı başaramadı.

Boris Johnson, ilk büyük başarısını 2008'de Londra Belediye Başkanı seçilerek elde etti. Bu görevi de 2 dönem sürdüren Johnson'ın akıllarda kalan "icraatı" ise 2012 Londra Olimpiyatları sırasında Victoria Parkı'na kurulan 45 metre yüksekliğindeki eğlence halatında asılı kalması oldu ancak Johnson, başka siyasetçilerin "karizmasını çizecek" bu sahneyi bile popülaritesini artıracak bir şova dönüştürmeyi başardı.

Belediye başkanıyken 2015'te ziyaret ettiği Tokyo'da katıldığı "dostluk maçı"nda 10 yaşındaki bir çocuğu ezip geçmesi veya 2016'da milletvekiliyken başka bir dostluk maçında eski Alman milli futbolcu Maurizio Gaudino'yu kafa atarak yere sermesi, Johnson'ın "kazanma hırsının" göstergeleri sayıldı.

Referandum

Belediye başkanlığının ardından yeniden Avam Kamarası'na giren Johnson'ın siyasi kariyerindeki en önemli kilometre taşlarından biri ise 23 Haziran 2016'da yapılan AB referandumu oldu.

Referandum kampanya sürecinde AB üyeliğinden ayrılması için kampın lider figürü olarak öne çıkan Johnson, beyanatlarıyla tartışmaların da odağında yer aldı.

Özellikle Türkiye'nin AB üyesi olması halinde 78 milyon Türk'ün İngiltere'ye hücum edeceği, dolayısıyla İngiltere'nin göçü kontrol altına almak için AB'den ayrılması gerektiği şeklindeki ifadeleri tartışma yarattı.

Liderlik girişimi akim kaldı

AB referandumundan yüzde 48'e karşı yüzde 52 oyla Brexit kararının çıkmasını takiben, ülkenin AB'ye üyeliğinin devamı için kampanya yürüten dönemin Başbakanı David Cameron istifa etti.

Johnson'ın adı partinin liderliği için ciddi şekilde telaffuz edilmeye başlandı. Brexit kampının lider figürü olarak, ülkeyi AB'den ayıracak başbakanın da Johnson olması güçlü bir ihtimal haline geldi.

Boris Johnson, bu yönde kampanya çalışmasına da başlamasına karşın o ana kadar kendisiyle hareket eden dönemin Adalet Bakanı Michael Gove'un kendi adaylığını ilan etmesiyle yarışa girmekten son anda vazgeçti.

Dışişleri Bakanlığı

Johnson'a, Cameron'dan görevi devralan May'in kabinesinde Dışişleri Bakanlığı görevi verildi.

Başbakan olarak dış politikada "Küresel İngiltere" sloganıyla ülkeyi Avrupa dışı dünyaya daha fazla açmayı vadeden Johnson, ABD ile "özel ilişkinin" de altını sık sık çizdi. Johnson'ın ABD ile ilişki konusundaki ısrarcı tavrı, İngiltere'yi bir ABD "uydusuna" dönüştürebileceği endişesini de doğurdu.

Johnson bakanlık dönemi boyunca tartışma yaratan adımlarıyla gündemde kalmayı başardı.

Johnson'ın en büyük gafı, İran'da casusluk suçlamasıyla tutuklu bulunan Nazanin Zaghari-Ratcliffe'in bu ülkeye gazetecileri eğitmek üzere gittiğini söylemesi oldu. İngiliz ve İran çifte vatandaşı olan Ratcliffe'in savunması, bu ülkeye aile ziyareti için gittiği yönünde olsa da Johnson'ın sözleri kadının mahkumiyetine yol açtı.

Dışişleri kaynaklarının İngiliz basınına yaptığı değerlendirmelere göre, Johnson zeki olsa da dikkat eksikliğiyle mücadele ediyor, kendisine verilen brifinglere odaklanamıyor ve muhatapları tarafından sevilmesi ise en büyük önceliği arasında yer alıyor.

Brexit

Johnson, yaklaşık 2 yıllık dışişleri bakanlığı görevinden geçen yıl temmuzda May hükümetinin "yeni Brexit yaklaşımı" nedeniyle istifa etti.

Bakanlığının son döneminde İngiliz basınında yayımladığı köşe yazılarıyla da May'in Brexit yaklaşımını eleştiren Johnson, istifasının ardından eleştirilerinin dozunu artırdı.

Johnson, May'in AB ile vardığı Brexit anlaşmasının Avam Kamarasındaki ilk oylamasında tarihi bir farkla reddedilmesinde de kendisine yakın 100 kadar milletvekiliyle kilit rol oynadı.

Boris Johnson'ın, May'in anlaşmasını "düğmesi Brüksel'de olan intihar yeleğine" benzetmesi üzerine de büyük tepki çekti.

İslamiyet ve Müslümanlar

Boris Johnson, kaleme aldığı köşe yazılarında İslamiyet ve Müslümanlarla ilgili görüşleriyle de tartışma yarattı. Daily Telegraph'ta geçen yıl ağustos ayında yayımlanan bir yazısında, peçe takan kadınları "posta kutusu" ve "banka soyguncularına" benzeten Johnson'ın, 2006'da bir kitap için kaleme aldığı makalede de İslamiyet'i, ilerlemeye engel olarak gösterdiği ortaya çıktı.

Johnson'ın ABD Başkanı Donald Trump'la ilişkileri de İngiltere'de önemli bir tartışma kaynağı oldu.

Trump'ın Johnson'ı öven sözleri, İngiltere ziyaretinde özel olarak görüşmesi ve Johnson'ın da diplomatik yazışmalarında Trump'la ilgili olumsuz değerlendirmelere yer veren İngiltere'nin Washington Büyükelçisi Kim Darroch'a desteğini açıklamaktan kaçınması tepki çekti.

Başbakanlık

Johnson, Brexit krizini aşamayan Theresa May'in temmuz ayında istifasının ardından parti üyelerinin oylarıyla başbakanlık görevine geldi. Ancak AB yanlıları ile Brexit yanlıları arasında geniş bir koalisyonu andıran Muhafazakar Partinin parlamento grubu, yeni başbakanın Brexit planlarını hayata geçirmesine mani oldu.

May'in 2017'de gittiği erken seçimde parlamento çoğunluğunu kaybederek kurmaya mecbur kaldığı azınlık hükümetini devralan Johnson, kendi parti grubundaki muhaliflerinin de katkısıyla Brexit krizini aşamadı ancak başbakanlığının daha ilk günlerinde bu krizi aşmaya dönük cüretkar hamlesiyle tarihe geçti.

Brexit'i 31 Ekim'de milletvekillerinin engeline takılmadan gerçekleştirmek isteyen Johnson, Kraliçe 2. Elizabeth'i ikna ederek parlamentoyu 5 hafta tatil kararı aldı.

Anayasal krize dönüşen bu hamle, muhalefetin girişimiyle taşındığı yargıdan döndü. Parlamento yeniden açıldı. Fakat Johnson'ın bu girişimi, amacına erişmek için ne kadar radikal adımlar atabileceğinin göstergesi olarak kayıtlara geçti.

Johnson bu aşamada da şapkadan tavşan çıkarmayı başardı ve selefi May'in AB ile vardığı Brexit anlaşmasını Brüksel'le giriştiği yoğun müzakereyle güncellemeyi başardı.

Ancak muhalefet partilerinin ve parti içi muhalefetin girişimiyle Brexit yine, bu kez 31 Ocak'a ertelendi. Johnson bu süreçte grup kararına karşı oy kullanan onlarca milletvekili partiden ihraç ederek radikal hamleler listesine bir yenisini ekledi.

"Dünyanın kralı"

Mevcut dengeler içinde Brexit krizine çözüm bulamayacağını anlayan Johnson, erken seçim çağrısında bulundu. Brexit'i erteletmeyi başaran muhalefet partilerinin de rızasıyla ülke dün erken genel seçime gitti.

Seçim kampanyasında ülkenin bazı ünlü gazetecilerine mülakat vermeyi reddeden Johnson, seçmen sadece "Brexit'i gerçekleştirelim" mesajını iletmeye odaklandı.

Tanıyanların anlattığına göre çocukluk hayali "dünyanın kralı" olmak olan Boris Johnson, 55 yaşında, bu kez seçim de kazanarak yeniden İngiltere Başbakanı olmayı başardı.

Partinin parlamento grubundaki AB yanlısı milletvekillerini de aday listesine koymayarak temizleyen Johnson'ın önünde ülkeyi 31 Ocak'ta AB'den ayırmak için engel kalmadı.

Bununla birlikte, Johnson'ın asıl amacının ülkeyi AB'den ayırmak değil, bu tartışmayı kullanarak başbakanlık koltuğuna oturmak olduğuna inananlar da bulunuyor. Bu düşüncede olanlar, Johnson'ın Brexit meselesini seçmene vadettiği şekilde çözmek yerine başbakanlık koltuğunu korumaya odaklanacağını savunuyor.

Ülke bütünlüğünü

Brexit vadini yerine getirmeye yönelmesi halinde ise Johnson'ı bir başka zorluk bekliyor, ülkenin bütünlüğünü korumak.

İngiltere'nin AB'den ayrılması İskoçya'da yeni bir bağımsızlık referandumu girişimlerine hız kazandıracak. Referandum Johnson'ın başbakanlığındaki merkezi hükümetin iznine tabi olsa da seçimden 48 milletvekili çıkararak İskoçya çapında büyük zaferle çıkan İskoç Ulusal Partisi gelişmeleri bu yönde zorlayacak. İşler İspanya'daki Katalonya krizine benzer bir hal alır mı bilinmez ama İngiltere'yi yeni bir anayasal krizin beklediği görülüyor.

Bir diğer kriz alanını da Kuzey İrlanda oluşturacak. Johnson'ın AB'den anlaşmalı ayrılması halinde, mevcut anlaşmaya göre İngiltere ile Kuzey İrlanda arasına gümrük duvarı ve sınır girecek. Bu, İngiltere ile birlik yanlısı Protestanlar için bir kabul senaryosu olarak görülüyor.

Johnson bunun önüne geçmek için AB'den anlaşmasız ayrılmayı seçerse de bu defa da ayrılıkçı Katoliklerin tepkisinin sert olması bekleniyor. Kuzey İrlanda'da terörün yeniden canlanması veya iki İrlanda'nın birleşmesi için bir referanduma gidilmesi İngiltere'yi bekleyen iki kabul senaryosu sayılıyor.

Haber Ara