[11] “İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW)”, 1978'de “Helsinki Watch” olarak kurulan, dünya çapında hak ihlallerini araştırıp belgeleyen bağımsız bir sivil toplum kuruluşudur. Doğu Türkistan/Xinjiang konusunda HRW; 2018'de “İdeolojik Virüsleri Yok Etmek” raporuyla kitlesel keyfî gözaltı, işkence ve günlük yaşamın total kontrolünü ayrıntılarıyla ortaya koydu; 2019'da “China's Algorithms of Repression” ile polis uygulaması/IJOP üzerinden kitlesel gözetimi teknik olarak çözdü; 2021'de “Break Their Lineage, Break Their Roots” raporuyla Uygur ve diğer Türkî Müslümanlara karşı insanlığa karşı suçlar işlendiği sonucuna vardı. HRW ayrıca haber/analizleriyle “büyük veri” temelli öngörü polisliğini ve keyfî gözaltı listelerini ifşa etti; bulgular uluslararası politika ve yaptırım çağrılarına dayanak oldu.
[12] Pierre Bourdieu'nun habitus kavramı kişinin “içine yerleşmiş toplumsal programı”dır: çocukluktan itibaren tekrarlarla bedene, dile, zevke, reflekslere yazılan; neyi doğal sayacağımızı, nasıl yürüyeceğimizi, hangi tonda konuşacağımızı, neyi seçeceğimizi ön-seçen kalıcı eğilimler dizisi. Alan (field), sermayeler (kültürel-sosyal-sembolik) ve sembolik şiddet yoluyla işler; “doxa” (tartışmasız doğru) ve “illusio” (oyunun cazibesi) ile meşrulaşır. Doğu Türkistan'da devletin hedefi tam da bu: habitusun zorla yeniden dökümü. Zorunlu yatılılaştırma + Mandarin-only müfredat + bayrak törenleri, marşlar, üniforma, sıra düzeni; yemekhanede domuz eti normu, “örnek öğrenci” puan cetvelleri, yüz tanıma kapıları, “uygunluk” rozetleri… Hepsi, çocuğun bedensel tekniklerini (duruş, bakış, ses), tat zevkini (ne yenir/yenmez), dil refleksini (hangi kelime “doğru”) ve ahlak takvimini (ne zaman, kime, nasıl itaat) tek tipliyor; eski habitus ile yeni alan arasındaki uyumsuzlukta histerezis (gecikmeli uyum/yarılma) üretiyor. Sonuç: “kök”ten değil “koşul”dan beslenen, itaatkâr-yararlı bir habitus. Heterobilim yorumu: Bu, beden-ruh yazılımının idari güncellemesidir; pedagojik değil kolonyaldir—çözüm, aile-dil-ritüel üçlüsünü yeniden kurup çocuğun kendi doxa'sını geri inşa etmektir.
[13] Mandarin-only, Doğu Türkistan'da okul–yurt–sokak üçgenine yayılan ve Mandarin'i tek meşru dil ilan ederek Uygurca/Kazakça/Kırgızca'yı gündeliğin tüm hücrelerinden silen bir disiplin rejimidir; ders saatinden teneffüse, yatakhane fısıltısından gözetimli aile görüntülü görüşmelerine kadar her alan, ödül–ceza puanları (koridorda “yanlış dil” = eksi puan), “dil nöbetçileri”, yüz tanıma/mikrofonlu kameralar ve “örnek öğrenci” rozetleriyle bastırılır; yemekhanelerde domuz eti “normal” kılınırken helal pratikler patolojikleştirilir; afişler ve duyurular yalnız Çince asılır, çocuk adlarının “Çinlileştirilmesi” teşvik edilir (gündelik ritimlerin tamamı dil üzerinden yeniden döşenir). Bu, iki dilliliği zenginleştiren değil, ana dili eksilten (subtractive) bir mühendisliktir: Bourdieu açısından habitusu yeniden döker (bedensel-dilsel refleksler, tat zevki, “doğal” sayılan ses ve jest tek tipleşir); Foucault ölçeğinde “itaatkâr bedenler” üretir (zaman çizelgesi + gözetim + imtihan üçgeni, docility–utility kalıbını basar); Bowlby–Ainsworth için ana dilin “güvenli bağ” limanı kırılır (koşullu şefkat = dağınık bağlanma); Herman'ın kompleks travmasında dissosiyasyon, seçici mutizm ve kimlik aşınması tetiklenir (çocuk “sevilmek için ben olmamalıyım” yanılgısına itilir); Arendt ölçeğinde ise aile–dil–din gibi ara yapılar eritilerek birey atomize edilir (propaganda “gerçeğin yerine” geçer). Sonuç yalın: biyososyal kolonizasyon—müfredat kışlaya, yurt fabrikaya, dil kesere dönüşür; Filozof Kirpi'nin deyimiyle: “Tank gürültülüdür; Mandarin-only sessiz tanktır—kelimeyi budar, hafızayı traşlar, yarını dilsiz bırakır.
[14] Magnitsky tipi yaptırım, ülke-geneli ambargo yerine fail odaklı (hedef: belirli kişi/kurum) bir insan hakları–yolsuzluk yaptırım mimarisidir; mekanizma basit ama keskindir: (i) hukukî dayanak (ör. ABD Global Magnitsky Yasası + E.O. 13818; BK 2020 Global Human Rights Yönetmeliği; AB 2020 küresel rejimi; Kanada “Sergei Magnitsky” Yasası) belirli ağır ihlalleri (işkence, zorla kaybetme, köleleştirme, keyfî gözaltı, sistematik ayrımcılık) ve/veya ciddi yolsuzluğu “yaptırım suçu” sayar; (ii) yürütme organı, makul güvenilir delil (açık kaynak + sivil izleme + tanıklık + finansal iz) eşliğinde şüpheli kişileri (siyasi–bürokratik–güvenlik hiyerarşisi) ve kolaylaştırıcı kurumları (paravan şirket, tedarikçi, finans aracı) listeye alır; (iii) sonuçlar: malvarlığının dondurulması (yaptırım alanında bulunan/iştirak eden her varlık), vize yasağı/seyahat kısıtı, işlem yasağı (yerleşik kişi/kurumların listedekilerle finansal–ticari ilişki kurması yasak), bankacılıkta KYC/uyum zorunlulukları ve “ikincil maruziyet” riski (dolaylı temasın da cezalandırılması); (iv) itiraz/inceleme prosedürü (due process) ve periyodik gözden geçirme (listeden çıkarma ihtimali) çerçeveyi dengeler. Doğu Türkistan bağlamında Magnitsky hattı, “biyososyal kolonizasyon” zincirindeki insan hakları faillerini tek tek hedefleyerek maliyet fonksiyonunu değiştirir: (a) komuta sorumluluğu ilkesiyle kamp/yurt–gözetim–zorla çalıştırma ekosistemini yöneten sivil-asker yetkililer, (b) enabler statüsündeki teknoloji sağlayıcıları (yüz tanıma, veri puanlama), inşaat–lojistik yüklenicileri ve tedarik zinciri ortakları, (c) finansal ağdaki paravanlar—hepsi bireysel olarak dondurma/erişim yasağına tabi kılınabilir; bu, hem caydırıcılık üretir hem de diaspora–STK–araştırmacı üçlüsüne somut bir yol haritası verir (kanıt dosyası: fail profili + olay kronolojisi + mağdur tanıklığı + kurum bağlantıları + para/ürün izi; “command chain” ve “beneficial ownership” şemaları; UFLPA/ithalat yasakları ve ihracat kontrolleriyle senkron baskı); kaçınma taktikleri (varlık kaçırma, sahiplik gizleme, üçüncü ülke üzerinden işlem) için fayda-maliyet hızla bozulur, çünkü küresel bankacılık–sigorta–lojistik ağları uyum gereği listeyi zincirleme uygular. Kısa söz: genel ambargonun masumlara verdiği bedel yerine failin cebini, pasaportunu ve itibari ağını hedefleyen bir cerrahi; Filozof Kirpi'nin sözlüğünde: “Devletin kibri ‘dokunulmazım' der; Magnitsky, dokunulabilirliğin küresel mührüdür.”
[15] Pro bono ağları, ücret beklentisi olmadan çalışan uzman dayanışmasıdır—hak savunusunu “tek avukatın sırtından” çıkarıp çok-disiplinli bir kuvvet çarpanına dönüştürür; hukuk (evrensel yargı/Magnitsky dosyaları, sığınma dilekçeleri, delil zinciri kurulumu), psikoloji (travma bilgili görüşme, güvenli yönlendirme), OSINT–dijital adli tıp (uydu, metaveri, zincirleme teyit), çeviri–redaksiyon (yeminli beyanlar), arşivcilik (tanıklık depoları, anonimleştirme–redaksiyon), dijital güvenlik (tehdit modelleme, şifreleme), medya–savunuculuk (gölge raporlar, tedarik zinciri şikâyetleri) aynı masaya oturur; vaka kabulü triyaj ile yapılır (öncelik: çocuklar–aile birleşimi), çatışma kontrolü–gizlilik ve zararı en aza indirme ilkeleri esastır; finansmanı büyük hukuk bürolarının pro bono kotası, üniversite klinikleri ve diaspora yardımıyla yürür; başarı ölçütleri somuttur—dondurulan varlıklar, verilen koruma tedbirleri, kaldırılan kırmızı bültenler, sağlanan aile buluşturmaları. Doğu Türkistan bağlamında pro bono ağları, “biyososyal kolonizasyon”a maruz kalan çocuk ve aileler için vesayet–velayet iadesi, güvenli ülke tahliyesi, Magnitsky hedef listelerinin delillendirilmesi, UFLPA/ithalat ve ihracat kontrol şikâyetleri, BM sözleşme organlarına gölge raporlar, Interpol kötüye kullanımına itiraz dosyaları üretir; risk (misilleme, hukukî taciz) bölümlendirme ve veri güvenliği ile azaltılır; kısacası: “bedelsiz emek” değil, bedeli failin cebine yazan profesyonel bir mekanizma—Filozof Kirpi'nin defterinde: “İyilik romantizm değildir; iyi örgütlenmiş bir yaptırım mimarisidir.”
Yorum Yap