TİMETURK | HABER MERKEZİ
ÇEVİRİ: ÖMER ÇOLAKOĞLU
27 Eylül 2016 günü, halk arasında 'Ahok' olarak bilinen Hıristiyan Çinli Cakarta valisi Basuki Tjahaha Purnama, Kuzey Cakarta'daki Kepulauan Seribu'da bir konuşma yaptı. Konuşmanın tümü, Cakarta Belediyesi (Pemda) tarafından internette yayımlandı. Videonun kısaltılmış hali internet üzerinden müthiş bir hızla yayıldı ve tartışma başlattı.
FETVA VERİLDİ
Endonezya Ulema Meclisi (Majelis Ulama Indonesia [MUI]), valinin 'elfaz-ı küfür' içeren sözler söylediğine dair bir fetva verdi. MUI Endonezya'da, aralarında Nezhetü'l-Ulemâ (NU) ve Muhammediyye'nin de bulunduğu bütün Müslüman organizasyonları temsil eden en üst düzey dini organ.
"VALİYİ TUTUKLAYIN!"
Fetvanın verilmesinden sonra bazı kimseler polise şikayette bulundu. Fakat polisin bir tepki vermediğini ve hatta valiyi koruma eğiliminde olduğunu görünce, valinin tutuklanması için bir gösteri organize ettiler. Ancak, çoğu liberal addedilen az sayıda Müslüman entelektüel, MUI'nin fetvasını da, küfür iddialarını da kabul etmedi.
SUÇLAMALAR
Vali konuşmasında, Müslüman muhaliflerinin, vali olarak konumunun meşruiyetini bozmaya ve ikinci dönem seçilmesine din temelinde karşı çıkmaya yönelik bir komplonun parçası olarak, Kur'an-ı Kerîm'deki Maide suresinin 51. âyetine dayanarak Müslüman seçmenleri aldattığını ve aptal yerine koyduğunu ima etti. Alaycı ve aşağılayıcı bir tavır sergilediğinin görüldüğü konuşmasında gereksiz bir şekilde, Müslüman seçmenlerin zaten “mide bulandırıcı görünen böyle dini inançların” peşinden gittikleri için “safdil” ve “aptal” olduklarını söyleyerek, böyle bir konuşmanın küfür anlamına geldiğine inanan birçok kişinin öfkesini çekti. Küfür sözleri içerdiği kabul edilen konuşmasının ilgili kısmının tercümesi şöyle:
“Hanımefendiler, beyefendiler; El-Maide 51'i veya benzerlerini kullananlar tarafından aldatılarak bana oy vermeyebilirsiniz. Bu sizin hakkınızdır. Aldatıldığınız için, cehenneme gitmekten korkarak bana oy veremeyeceğinizi düşüyorsanız, buna da tamam; bu da kişisel bir takdirinizdir. Ama bu program ne olursa olsun devam edecektir.”
Kur'ân-ı Kerîm'in beşinci suresi olan Maide'nin 51. âyeti, Müslümanların Yahudilerle Hıristiyanları dost tutmalarının yasak olduğundan bahseder. Âyet netice itibariyle, Yahudi ve Hıristiyanların Müslümanların başına idareci olarak getirilmesini yasaklar. Âyetin anlamı ve Endonezya ulemasınca da kabul edilen tefsiri budur. Dolayısıyla bir Hıristiyan olan Ahok'un, mütekebbir bir tavırla Müslümanların kutsal kitabını küçümsemesi, anında bir tartışma başlattı. Gerçek niyeti ne olursa olsun, konuşması sadece sıradan Müslümanları değil, Müslüman âlimleri de rencide etti.
Konuşmanın videosunu inceledikten sonra MUI, Kur'ân'ın (Maide, 51) Müslümanları, Yahudi ve Hıristiyanları kendilerine idareci olarak tayin etmekten açıkça men ettiğini ve bu âyetin manasını Müslüman toplumuna iletmenin de Müslüman âlimlerin görevi olduğunu ifade eden bir açıklama yaptı. MUI valinin konuşmasını Kur'ân'a ve söz konusu ayetin bu tefsirini halka ileten Müslüman alimlere hakaret anlamına gelen bir konuşma olarak tanımladı. Endonezya hukukunda, dini anlamda küfür irtikap edenler için cezai hükümlerin mevcut olduğunu ve hukukun MUI'nin fetvalarını ve toplumsal tepkileri de değerlendirmeye aldığını belirtmek mühim. Peygamberlik iddiasında bulunan birkaç kişi de dahil olmak üzere, geçmişte çeşitli kişiler küfür irtikabından dolayı hapse atılmıştı.
Ancak, vali suçlamaları reddederek evvela bir mücadeleye girişti ve muhaliflerinin siyasi ve ırkçı bir motivasyonla hareket ettiğini söyledi. Fakat daha sonra, açık bir şekilde hata yapmış olduğunu itiraf etmeksizin, Müslümanlardan özür diledi. Ne Kur'ân'ı ne de ulemayı aşağılamak gibi bir niyeti olduğunu, ifade ve sözlerinin yanlış anlaşıldığını iddia etti. Birçok Müslüman ise valinin Müslüman toplumunu kasten rencide ettiğine ve özrüne rağmen cezalandırılmayı hakettiğine inanıyordu.
PROTESTOLAR
Birçok İslami örgüt, MUI'nin fetvasının ardından yeni bir cephe oluşturdu. Endonezce ismi ‘Gerakan Nasional Pengawal Fatwa Majelis Ulama Indonesia' (GNPF-MUI) olan 'Ulusal MUI'nin Fetvasını Koruma Hareketi', Cakarta'da şimdiye kadar iki gösteri ve bir dua toplantısı organize etti. Spontane bir toplumsal katılımla gerçekleşen organizasyonlar diğer birkaç Endonezya şehirlerinde de yapıldı. İnsanlar, her ikisi de valiye yakın isimler olarak bilinen emniyet müdürünü ve cumhurbaşkanını, adil olmaya ve valiyi ülke yasalarına uygun şekilde yargılanmaktan korumamaya davet etmek için toplandılar.
İlk gösteride, 14 Ekim'de Cakarta'da gerçekleşerek Cuma namazından sonra, Cakarta'nın merkezindeki İstiklal camiinden Belediye binasına (Balai Kota) yüründü.
İkinci gösteri 4 Kasım'da gerçekleşti ve Cakartalıların yanı sıra şehir dışından gelenler de katıldı. Göstericiler şikayetlerini cumhurbaşkanına sunabilmek için, yine Cuma namazından sonra İstiklal camiinden Milli Saray'a (Istana Negara) yürüdü, fakat cumhurbaşkanı GNPF liderlerini bizzat karşılamak sorumluluğunu bazı yüksek rütbeli memurlara havale etti.
Cumhurbaşkanının bu hareketi, göstericilerde öfkeye ve hayal kırıklığına sebep oldu. Ancak 2 Aralık'ta Milli Abide'nin (Monas) etrafında gerçekleşen üçüncü toplantıda, cumhurbaşkanı da kendisini bağırlarına basan göstericilere Cuma namazından hemen önce katıldı. Bu toplantıya da Cakarta dışından, Endonezya'nın doğu ucu olan Papua'dan başkentin 250 km uzağındaki Ciamis'e kadar birçok şehirden katılanlar oldu.
MEDYANIN ROLÜ
Polis protesto toplantılarını engelleyebilmek ve Cakarta dışından gelenlerin katılımını önleyebilmek için büyük gayret gösterdi, ama nafile. Endonezya'nın en büyük iki Müslüman teşkilatı olan Nahdatü'l-Ulemâ'nın ve Muhammediyye'nin üyelerine protestolara katılmayı tavsiye etmemesine rağmen, her iki organizasyondan da çok sayıda üye toplantılara akın etti ve diğer göstericilerle birlikte protestolara katıldı.
Bütün bu gelişmelere rağmen, protesto toplantıları medyanın büyük bir bölümünce ne objektif ne de aktif bir şekilde haberleştirildi. Fakat gelişmelere dair bilgiler sosyal medyada büyük bir hızla yayıldı. Facebook, Twitter ve Instagram toplumsal muhalefeti dile getirebilmenin yeni mecraları olduğu kadar, muhalif seslerle hâlâ valiyi arkalayanların yeni harp sahası haline geldi.
Bazı medya kuruluşları, ikinci ve üçüncü gösterilere katılanların binler civarında olduğunu, olsa olsa 200 bin kişinin katıldığını yazdı. Halbuki Republika ve Metro News gibi bazı yerel haber kaynakları, her iki gösteride de rahatlıkla bir milyondan fazla protestocu olduğunu kabul etti.
PROTESTOLARA GAYRİMÜSLİMLER DE KARTILDI
4 Kasım'daki ikinci toplantıda çıkan ufak tefek arbedelerin haricinde, protesto toplantıları genel olarak olaysız geçti. 2 Aralık'taki üçüncü toplantı için Müslüman aktivistler sabah Cakarta'nın merkezindeki Monas'ın etrafında toplandılar ve Cuma namazından hemen sonra alanı boşalttılar. Akşam olduğunda bölge protestocular tarafından tamamen tahliye edilmiş ve biriken bütün çöp de temizlenmişti.
Bazı siyasetçilerin, kendi siyasi gündemlerini gerçekleştirebilmek için gösterileri mali açıdan desteklediği iddia edildi. Bu iddiaların hedefinde ise aslında eski Cumhurbaşkanı Susilo Bambang Yudoyono vardı. Bazı siyasetçilerin bu protesto hareketine katılmış olması ihtimal dahilinde olsa da, kalabalıkları yahut gösterilerin gündemini kontrol etmiş olduklarına dair hiçbir emare yok.
Çoğunluğu Hıristiyan olan etnik Çinlilerin ekonomik hakimiyetine Endonezyalı Müslümanlar yaygın bir şekilde şüpheyle yaklaşsa da, protestolarda gözlenebilir derecede bir Hıristiyan veya Çin karşıtlığı yoktu. Gerçekten de bazı gayrımüslimler ve Çinliler dahi protesto gösterilerine katıldı.
VALİ AHOK'UN TARTIŞMALI SİCİLİ
Valiye karşı yapılan protestoların sadece küfür meselesinden çıkmadığı, diğer bazı faktörlere de bağlı olduğu söylenebilir. Valiye karşı ortaya çıkan toplumsal patlama, muhtemelen, onunla ilgili muhtelif olaylar neticesinde birikmiş olan hoşnutsuzlukla ilgili. Cakarta'da takdir gören bazı politikalarına rağmen, Ahok birçok Endonezyalı Müslüman tarafından çok kibirli ve kaba bulunuyor ve Müslümanların arzularıyla sürekli çatışan bir profil çiziyor. Kurban bayramında camiler ve okullar gibi kamusal mekanlarda kurban kesilmesini ve Ramazan ayının sonunda Cakarta'da geceleri tekbir getirilmesi geleneğini yasaklamaya kalkıştı ve likör satışını yasallaştırmak ve fuhuş yapılan mekanları belli bir yerde toplamak istedi.
Ayrıca çeşitli durumlarda hakeratamiz bir şekilde konuşmakla ve kaba davranış sergilemekle suçlandı. Mesela Kompas TV'ye verdiği bir mülakatta, program sunucusunun birkaç kez kendisini uyarmasına rağmen tekrar tekrar uygunsuz kelimeler kullandı.
Ancak eylemleri arasında en büyük tartışmaya sebep olanı, açıkça zenginleri, özellikle de etnik Çinlileri kayıran, yoksul kesimi ise olumsuz etkileyen ve aşağılayan ekonomik politikaları olmuş olabilir. Vali Cakarta koyunun kullanıma sokulmasını hararetle destekliyor; bununla kastedilen, mahkeme kararlarına rağmen, Cakarta'nın kuzeyinde yapay bir ada oluşturulması ve bu adanın da apartmanlarla doldurulması.
Vali ayrıca Cakarta'nın çeşitli bölgelerinde, birçoğu yoksulluk içinde yüzen yerli Müslüman halk tabakasına mensup fakirleri, zorla evlerinden çıkarmak için de çalışmalar yürüttü. Gerekçesi ise evlerinden çıkartılanların tapularının olmaması. Halbuki bu bölgelerin sakinleri, on yıllardır bu evlerde oturduklarını iddia ediyor. Bu politika, gecekonduların sayısını azaltarak Cakarta'nın daha temiz ve daha güzel görünmesine katkı sağlayabilir, fakat temel sosyal haklardan mahrum olan kesimlerin insani yaşantısına daha büyük bir darbe vurma pahasına bunu yapıyor. Tahliye işlemleri esnasında şiddet uygulandı ve fakirlere genel olarak kulak verilmedi. Hükümet tahliye edilenlere daireler tedarik etmiş olsa da, bu insanlar şimdi kira ödemek zorunda ve birçoğu da yeni yerleştirildikleri daireler işyerlerine uzak olduğu için işten çıkarıldı.
Bütün bu unsurlar Ahok'u sadece Cakarta'da değil, Endonezya'nın diğer bölgelerinde de birçok kişinin gözünde zaten küçümsenen bir kişi haline getirmiş haldeydi. Bundan dolayı, bu tür mahrumiyetler içinde bulunan kişiler, valinin Kepulan Serbiu'da Kur'ân'la ilgili alaycı ifadelerini de duyunca, spontane bir öfke patlaması yaşadı ve bu öfkeli tepkiler hızla yayılarak Cakarta ve diğer bazı Endonezya şehirlerinde toplu gösterilere sebep oldu. Ancak şimdiye kadar barışçıl gösterilerle ve toplantılarla ortaya konulan bu öfkenin hangi noktaya kadar barışçıl kalacağı sorusu da mühim.
Gösteriler Müslümanların hoşnutsuzluğunun ifade edildiği bir platform olmanın yanında, Müslüman idarecilerin çok daha önemli birşey kazanmasına vesile oldu: En azından göstericilerin bir kısmı için artık ana konu Ahok değil; esas mesele Müslüman toplumun karşı karşıya bulunduğu sorunlar. Gösteriler ve dua toplantıları Müslüman toplumu bir araya getirdi ve daha önce düşünülemez olan ve her zaman imkansız görülmüş bir şeyin gerçekleşmesine hizmet etti. Daha önce diğer Müslümanları eleştirmeyi ve onlara küfür/beddua etmeyi bırakması imkansız görülen birçok Müslüman grup, bir araya gelmekten öte, şimdi egolarını bir tarafa bırakarak tek bir amaç için el ele yürüyorlar. Bazı Müslüman organizasyonların liderleri açık hava protestolarına katılma konusunda isteksiz olsa da, üyeleri hiçbir tereddüt göstermeden diğer protestoculara katıldılar. Endonezyalı Müslümanlar, bir liderlik altında buluşma ve büyük bir kalabalık halinde meydanlara çıkmakta başarılı olduklarını ve isteklerini de onurlu bir şekilde ortaya koymakta kabiliyetli olduklarını gösterdiler.
Ancak yol uzun ve henüz görüş sahası içinde bir menzil bulunmuyor ve önlerinde de birçok zorluk var.
2 Aralık'taki üçüncü gösteriden sonra GNPF'nin ana lideri Habib Rizieq, hükümeti, Ahok'un küfür irtikabından dolayı cezalandırılmaması durumunda bir devrim gerçekleşeceği konusunda uyardı. Endonezya, yakın gelecekte, Orta Doğudakiler gibi ya da başka bir türde devrime mi şahit olacak? Böyle bir devrimin Müslümanlara ve genel olarak Endonezyalılara bir faydası olur mu? Yoksa Ahok aleyhinde verilecek hukuki bir karar, olayların başka bir sosyo-politik istikamette ilerlemesine mi sebep olur? Cakarta ve Endonezya'nın tümü, gelecekte neler olacağını görmek için umutla, kaygıyla ve samimi dualarla bekliyor.