Dolar

34,9509

Euro

36,7080

Altın

2.999,43

Bist

10.049,63

BAE'nin yıkıcı politikaları bölgeyi istikrarsızlaştırıyor

Sahip olduğu petrol gelirleriyle bölge ülkelerini dizayn etmeye çalışan küçük Körfez ülkesi Prensi Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan yönetimindeki Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), bölgedeki çatışmaları derinleştiren yıkıcı politikalarıyla coğrafyayı istikrarsızlaştırıyor.

6 Yıl Önce Güncellendi

2019-09-19 13:27:09

BAE'nin yıkıcı politikaları bölgeyi istikrarsızlaştırıyor

Sahip olduğu petrol gelirleriyle bölge ülkelerini dizayn etmeye çalışan küçük Körfez ülkesi Prensi Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan yönetimindeki Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), bölgedeki çatışmaları derinleştiren yıkıcı politikalarıyla coğrafyayı istikrarsızlaştırıyor.

Körfez monarşilerinden BAE ve Suudi Arabistan, ''Arap Baharı'' adı verilen süreçteki devrimler sonrasında sahneye çıkan aktörleri kendileri için birer tehdit saydı. Bu kapsamda ''Arap Baharı''nın ortaya çıkardığı aktörleri bastırma çabasına giren BAE, Arap dünyasında eski rejimlerin temsilcilerini ve Mısır'daki askeri darbe gibi karşı devrimleri desteklemeyi tercih etti.

BAE, Yemen savaşından, Libya'daki çatışmalara, Filistin meselesinden, Tunus'un emekleyen demokrasisine kadar coğrafyada çatışmaları, bölünmeyi derinleştiren yıkıcı ve istikrarsızlaştırıcı adımlarıyla öne çıktı.

“LİBYA'DA MUHTERİS GENERAL
HAFTER'İN DESTEKÇİSİ”

Libya'da 2014'te yapılan tartışmalı seçimin ardından Mısır'daki darbeye özenerek benzer bir girişimde bulunan Libyalı General Halife Hafter, BAE'nin merceğine girdi.

Darbe girişiminin ardından Hafter ile yakın ilişkiler geliştiren BAE, bu muhteris generalin ülkenin tamamını ele geçirmesi için koşulsuz ekonomik, diplomatik ve askeri destek sağladı.

Libya, Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde ülke içindeki tüm aktörleri bir araya getirecek ulusal konferansa hazırlanırken Hafter, geçen 4 Nisan'da sürpriz bir hamleyle başkent Trablus'u ele geçirmek için saldırı emri verdi. Hafter güçleri, Trablus çevresindeki kentleri hızla ele geçirmeye başladı.

Başkenti savunan uluslararası meşruiyete sahip Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne (UMH) bağlı güçler ile Hafter birlikleri arasındaki savaşta denge iki buçuk aylık sürede pek bozulmadı.

Ancak haziran ayı sonunda, UMH güçleri, Hafter birliklerinin başkent saldırılarında ikmal ve harekat merkezi olarak kullandıkları Giryan kentini sürpriz bir saldırıyla ele geçirdi ve savaşta bir kırılmaya yol açtı.

“BAE'NİN LİBYA SİCİLİ KABARIK”

BAE'nin Libya'ya silah göndermesiyle ilgili tartışmalar dünya kamuoyunun gündemine ilk kez gelmiyor.
Libya'ya gönderilecek silahlara ilişkin BAE Genelkurmay Başkan Yardımcısı İsa el-Mezrui ile dönemin Mısır Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü, bugün ise Mısır İstihbarat Başkanlığı görevini yürüten Abbas Kamil arasında geçen ses kayıtları 2014'te basına yansıdı. Ses kayıtlarına göre, iki yetkili Libya'ya gönderilecek silahların hangi gruplara dağıtılacağını görüşüyordu.

Ayrıca, BM uzmanları, hazırladıkları raporda, Hafter'in hakim olduğu ülkenin doğusundaki El-Merc şehri yakınlarındaki El-Hadim Askeri Üssü'nün BAE tarafından işletildiğini belirtti.

Raporda, Mart-Kasım 2017 tarihlerindeki uydu fotoğraflarına göre üssün geçirdiği değişim aktarılırken, apron alanının iki katına çıktığı bilgisine yer verildi.

Savunma işleriyle ilgili bir İngiliz haber sitesi, hava üssünde BAE'nin sağladığı AT-802 sınır devriye uçaklarının yanı sıra Çin yapımı silahlı insansız hava araçları (SİHA) ve Sikorsky UH-60 tipi helikopterlerin Hafter güçlerine destek verdiğini yazdı.

“BAE'NİN ALDIĞI ÇİN SİHA'LARI,
TRABLUS'U VURUYOR”

BM uzmanları, bu yıl Trablus'a yapılan saldırılarda havadan karaya atılan Çin yapımı "Blue Arrow" füzesi tespit etti.
Çin yapımı Blue Arrow füzesinin dünyada yalnızca Çin, Kazakistan ve BAE ordularının envanterindeki Çin yapımı insansız hava aracı Wing Loong'tan ateşlenebiliyor olması, gözlerin bir kez daha bölgedeki olağan şüpheliye çevrilmesine yol açtı.

HAFTER'İN SÖZCÜSÜNDEN ABU DABİ'DE
“SAVAŞA DEVAM” MESAJI

BM ve uluslararası toplum, Libya'daki savaşa çözüm ararken, Hafter'in sözcüsü Ahmed el-Mismari, bu çabalara ay başında BAE'nin başkenti Abu Dabi'den "savaşmaya devam" mesajıyla karşılık verdi.

Abu Dabi'de 7 Eylül'de düzenlediği basın toplantısında diyalog çağrılarına kapıyı kapatan Mismari, "Trablus savaşı son safhalarında... Silahlar konuştuğunda diplomasi susar. Diyalog masasına dönmenin zamanı geride kaldı. Güvenliği sağlamak ve kanunları uygulamak için askeri çözüm, en iyi çözüm." ifadelerini kullandı.

Libya'nın tek meşru temsilcisi UMH'ye bağlı Başkanlık Konseyinden yapılan yazılı açıklamada, Hafter güçleri istilacı şeklinde tanımlanarak, BAE'nin, başkenti Abu Dabi'de böyle bir toplantıya izin vermesinin, "Libyalıları öldürmek için saldıranlara destek" ve "işlediği ihlallerle savaş suçlarını devam ettirmesi için Hafter'e verilen bir onay" anlamı taşıdığı belirtildi.

“BAE, YEMEN'DE DESTEKLEDİĞİ
HÜKÜMETE DARBE YAPTI”

BAE yönetimi, Yemen'de bir insanlık dramına dönüşen savaşta zaman zaman müttefiki Suudi Arabistan ile karşı karşıya geldiği tehlikeli politikalarıyla tenkitlerin odağında yer almaya devam ediyor.

Suudi Arabistan öncülüğünde Yemen'e operasyon düzenleyen koalisyonun en büyük paydaşı ve en hırslı üyesi BAE, uluslararası meşruiyete sahip Yemen hükümetinin, "Riyad'da bir otelden" idare edilmesinin yol açtığı yönetim boşluğundan sonuna kadar faydalandı.

BAE, bu süreçte Yemen'deki merkezi hükümetin hiyerarşisi dışında emir komuta ettiği "savaş beylerinin yönetiminde irili ufaklı milis ordularını" silahlandırırken, ülkenin güneyindeki ayrılıkçı Güney Geçiş Konseyi'ne bağlı silahlı grupları da destekledi.

Riyad'da ikamet eden Yemen yönetiminin itirazlarına karşın Aden Körfezi boyunca limanları ve Babu'l Mendeb Boğazı çevresindeki stratejik deniz rotalarını kontrol etme çabalarından vazgeçmeyen Abu Dabi, 2015 yılından beri ciddi kaynaklar harcayarak oluşturduğu ve bölgedeki suikastlarıyla öne çıkan ayrılıkçı Güney Geçiş Konseyi'ne bağlı Hizam Emni güçlerinin hükümete karşı silahlı darbe yapmalarına doğrudan destek verdi.

Uzun süredir ülkenin güneyinde kendisine adeta bir "paralel Yemen" kurmakla eleştirilen BAE, 10 Ağustos'ta hükümete karşı darbe yaparak geçici başkent Aden'i ele geçiren Hizam Emni birliklerine destek amaçlı Yemen ordusuna karşı hava saldırıları düzenledi. Söz konusu saldırılarda aralarında sivillerin de bulunduğu 300'ü aşkın kişi hayatını kaybetti veya yaralandı.

New York merkezli İnsan Hakları Gözlemevi (HRW) tarafından yayımlanan raporlarda, "BAE ve desteklediği grupların ülke genelinde kurduğu gizli hapishanelerde Husi milislerine ve kendisine rakip gördüğü gruplara yapılan işkence, kaçırılma ve ortadan kaybolmalara" ilişkin detaylara yer verildi.

Uluslararası Af Örgütü de bir raporunda BAE'nin Yemen'de "savaş suçu işleyen milis gruplara dikkatsiz bir biçimde silah, zırhlı araçlar, makineli tüfekler ve top bataryaları sağladığını" yazdı.

“BAE, TEHDİT ALGILADIĞI YEMENLİ AKTÖRLERE
SUİKAST İÇİN PARALI ASKER TUTTU”

ABD merkezli haber sitesi "Buzz Feed", BAE'nin bölgede tehdit gördüğü Müslüman Kardeşler Teşkilatının (İhvan) Yemen'deki siyasi kanadı olarak bilinen Islah Partisi üyelerine suikast düzenlemeleri için Amerikan, Fransız ve İsrailli emekli askerleri tuttuğunu öne sürdü.

Haberde, öldürülecek Islah üyeleri karşılığında verilecek ikramiye ve yasal sorunları aşmak için BAE ile ABD merkezli paralı asker şirketi arasında söz konusu paralı askerlerin Emirlik ordusu personeli şeklinde görevlendirilmelerini içeren bir anlaşma imzalandığı aktarıldı.

“BATI ÜLKELERİ, BAE'NİN LİBYA VE YEMEN'DEKİ
SİLAH SATIŞINI ‘SADECE' TARTIŞIYOR”

- Batı ülkeleri BAE'nin Libya ve Yemen'deki silah satışını "sadece" tartışıyor
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın geçen yıl İstanbul'daki konsoloslukta canice öldürülmesinin ardından dünyanın ilgisi yeniden Yemen'e ve savaşın aktörlerinden Suudi Arabistan-BAE ikilisine çevrildi.

ABD Senatosu haziran ayında Başkan Donald Trump yönetiminin Suudi Arabistan ve BAE'ye yapmayı planladığı silah satışını engelleyecek yasa tasarısını kabul etti.

Aynı şekilde Londra'daki İngiliz Temyiz Mahkemesi, Yemen'de kullanıldığı gerekçesiyle Suudi Arabistan'a silah satışının yasalara aykırı olduğu yönünde karar aldı.

İran karşıtlığı, Filistin meselesi, İsrail ile yakınlaşma gibi başlıklarda Donald Trump yönetimiyle eş güdüm halinde hareket eden Suudi Arabistan-BAE ikilisi, ABD'den silah alımlarını sürdürdü. Beyaz Saray, silah satışını engelleyen Senato kararını yine veto etti.

BAE ve Suudi Arabistan'a son yıllarda milyarlarca dolar değerinde silah satışı yapan Avrupa da iç kamuoyundan gelen baskılara rağmen silah satışı politikalarını, birkaç İskandinav ülkesi dışında değiştirmedi.

BM'nin nisan ayında açıkladığı, "Savaşın Yemen'deki kalkınmaya etkisine ilişkin değerlendirme" başlıklı raporda, savaşın yanı sıra yan etkiler sonucunda Yemen'de bu yıl sonuna kadar ölü sayısının 131 bine yükselebileceği uyarısında bulunuldu. Raporda, her 11 dakika 54 saniyede bir çocuğun savaştan ya da yan etkilerinden öldüğü aktarıldı.

“BAE, DAHLAN'I FİLİSTİN'E KARŞI KULLANIYOR”

Bölge ülkelerindeki çatışmaları ve bölünmeyi derinleştiren BAE'nin parmak izlerini Filistin'de de görmek mümkün. Filistin siyasetinin en tartışmalı isimlerinden, "karanlıklar prensi" olarak nitelenen Muhammed Dahlan, 2011'de hakkındaki soruşturmalar sonucunda Batı Şeria'dan kaçarak BAE'nin başkenti Abu Dabi'ye yerleşti.

Abu Dabi'de Veliaht Prens Muhammed bin Zayed Al Nahyan'ın danışmanlığı görevine getirilen Dahlan'ın BAE'nin Arap dünyasının kirli adamlarıyla ilişkilerinde ve Filistin politikası konusunda aktif bir şekilde görev aldığı ifade ediliyor.
Karadağ ve Sırbistan ile Abu Dabi yönetimi arasında da aracılık yapan Dahlan'ın Balkan ülkelerine milyonlarca dolarlık yatırım aktarılmasında rol oynadığı belirtildi.

Dahlan'ın ayrıca BAE'nin aktif bir şekilde taraf olduğu Libya'daki çatışmalarda, Abu Dabi yönetimi ile bölgedeki milisler arasında iletişimi sağlayan isim olduğu iddia edildi.

Mahmud Abbas'ın yerine Filistin yönetiminin başına Dahlan'ın getirilmesi için Ürdün, BAE ve Mısır tarafından Suudi Arabistan'a sunulmak üzere bir plan hazırlandığı haberleri de 2017 yazında bu ismi gündemin üst sıralarına taşıdı.

Dahlan hakkında dikkat çekici bir iddia da The Guardian gazetesinin eski Orta Doğu editörü David Hearst tarafından gündeme getirildi. Hearst, Dahlan'ın 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ile Abu Dabi yönetimi arasında aracılık ettiğini yazdı.

Son olarak, nisan ayında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca "askeri, siyasi ve uluslararası casusluk" suçlamasıyla yürütülen soruşturma kapsamında BAE için ajanlık yaptığı ifade edilen iki kişi gözaltına alındı.

ARAP BAHARI'NIN BEŞİĞİ VE SON KALESİ TUNUS,
BAE'NİN HEDEFİ OLDU

Arap Baharı'nın doğum yeri; kişisel hak ve özgürlükler alanında elde ettiği kazanımları korumasıyla son kalesi niteliğindeki Tunus'un emekleyen demokrasisi, BAE'nin yıkıcı ve tehlikeli müdahelelerinin hedefi oldu.

BAE'nin Tunuslu siyasetçilere yaklaşarak, ülkedeki İslami eğilimli Nahda Hareketi'nin durdurulması karşılığında para ve finansman desteği teklif ettiği, ülke basınına sıkça yansıdı.

Tunus'un devrim sonrası 2011-2014 yıllarında görev yapan Cumhurbaşkanı Munsif Merzuki, bu yıl verdiği bir röportajında, "Tunus'u istikrarsızlaştırmak için bir komplonun bulunduğuna eminiz ve bunun arkasında BAE operasyon odasının olduğu kesin. BAE'nin bize bu derece düşmanlık besleyeceğini düşünemezdim. Tunus deneyimini akamete uğratmak için terör belasını, yoldan çıkmış basını üzerimize saldılar." şeklinde konuştu.

“MISIR SENARYOSU” KARŞILIĞINDA
YATIRIM FİNANSMAN VAADİ

Eski Tunus Cumhurbaşkanı Baci Kaid es-Sibsi'ye yakın bir gazetecinin 2015 yılında açıkladığı bilgiler ülke genelinde tartışmaya yol açmıştı.

Tunuslu gazeteci Süfyan bin Ferhat, Sibsi'nin kendisine dediğine göre "Abu Dabi yönetiminin Tunus'taki İslami hareket Nahda'nın durdurulması ve 'Mısır senaryosunun uygulanması' karşılığında cumhurbaşkanına finansman ve yatırım vaadinde bulunduğunu" açıkladı.

“TUNUS'UN TECRÜBESİNİ AKAMETE
UĞRATMAYA ÇALIŞIYORLAR”

Tunus'ta BAE saldırılarının odağında yer alan Nahda Hareketi'nin Lideri Raşid el-Gannuşi, yakın zamanda yaptığı bir açıklamasında, "Pek çok ülke lideri bir hastalık olarak gördükleri demokrasi ve özgürlüğün kendi ülkelerine bulaşmasından endişe ediyor ve bu nedenle Tunus tecrübesinin akamete uğraması için çalışıyor." diye konuştu.

Gannuşi, sözleriyle kimi kastettiğini açıklamadı. Ancak, bu ifadelerle Tunus'ta siyasete müdahale etmek için yoğun çaba harcayan "odadaki fil" niteliğindeki BAE'nin kastedildiği ülke basınında sıkça zikredildi.

BAE'nin ayırca etki alanını genişletme çabaları kapsamında Afrika Boynuzu ülkeleri Sudan, Somali, Eritre ve Somaliland bölgesinde de bu ülkeleri istikrarsızlaştırıcı müdahil faaliyetleri olduğuna ilişkin haberler dünya basınında sıkça yer alıyor.

SON VİDEO HABER

Petrol kuyusundaki yangında itfaiye eri helallik istemiş

Haber Ara