Dolar

32,5871

Euro

34,8408

Altın

2.508,21

Bist

9.693,46

AUKUS anlaşması AB’yi ‘dağıttı’

Gazeteci Güldener Sonumut, Hint-Pasifik bölgesine ilişkin olarak yapılan AUKUS anlaşması kapsamında Frans ile ABD arasında krize yol açan “denizaltı” meselesini değerlendirdi

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-09-20 00:08:13

AUKUS anlaşması AB’yi ‘dağıttı’

Sonumut'un Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un NATO hakkında kullandığı ifadeyi hatırlatarak kaleme aldığı “Yoksa ‘beyin ölümünün' bir bedeli mi?” başlıklı analizi…

ABD ile Fransa arasında ilişkiler aniden gerildi. Fransa dışişleri bakanı, diplomatik teamülleri zorlayarak, Avustralya'nın Fransa'yla imzaladığı denizaltı satış anlaşmasını tek taraflı olarak feshetmesini ‘hainlikle' suçladı. Yetmedi, Avustralya'nın ABD ile aynı tür bir anlaşma imzalamasını da çok ağır bir dille kınadı. ‘Fransa'nın sırtından bıçaklandığını' dile getirerek çok ağır sözler sarf etti. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves LeDrian biraz da duygusal davranıyor aslında. Zira Canberra ile Paris arasındaki anlaşmayı 2016 yılında Fransa adına kendisi imzalamış, tabiri caizse ‘işi o pişirmişti'. Üstelik 56 milyar Euroluk bir anlaşma. Fransa savunma bakanı da aynı şekilde sert ve belki de amacını aşan açıklamalarda bulunmadı değil. Zira Florence Parly, ABD ve İngiltere'nin bu hamlesiyle uluslararası ilişkilerde uzun süre iz bırakacak ve geriye dönüşü olmayan bir sürece girilebileceğini söyledi. Fransa'nın kızgın olması doğal. Zira birkaç ay önce de İsviçre son dakikada Fransız savaş uçağı Rafale yerine F-35'leri tercih etmişti. Bern yönetimi Rafale'i son dakikada tercih etmeme kararı aldı.

Aslında ABD'nin Fransa'ya yönelik olarak görünürde hasmane bir tutumu yok. Ancak Fransa'nın son dönemde ABD'ye yönelik olarak oldukça ilginç ve Batı ile Transatlantik düzenin değerleri ve güç dengelerindeki oyun kartlarını yeniden dağıtma çabası bulunuyor. Geçmişte bu çaba Trump döneminde ‘biraz olsun' meşru idi. Ancak Fransa'nın son dönemde Transatlantik ilişkilerdeki güç dengesi konusunda sarf etmiş olduğu ağır sözler de Washington'da dikkatlerden kaçmadı. Sondan başlayacak olursak eğer, Fransa, geçtiğimiz yaz Kabil havalimanında yaşanan kaostan ABD'yi sorumlu tuttu. ABD'nin müttefiklerine bilgi vermeden tek taraflı davranmakla suçlayan Fransa, Uzbin ve Kapisa'daki saldırılardan sonra ABD ve müttefiklerine bilgi vermeden bütün askerleri Afganistan'dan geri çekme kararı almıştı. Hatta Fransızların yarattığı boşluğu ABD doldurmak mecburiyetinde kalmıştı. İngiltere'nin Watford kentinde düzenlenen NATO zirvesinden önce Macron ‘The Economist' dergisine demeç vererek NATO'yu ‘beyin ölümü gerçekleşmiş' bir kuruluş olarak tarif etmişti. Aslında NATO dediği ekseriyetle ABD.

Washington yönetimi tepki göstermişti ancak soğukkanlılığını yitirmemişti.

ABD'nin Fransa gibi NATO üyesi olan bir ülkenin çıkarlarına aykırı davranmakla suçlanması ve partner bir ülkeyi tercih etmesine yönelik tepki de dikkat çekici. Terör örgütü PKK'nin Suriye'deki kolu olan YPG ile iş birliği yapan Fransa, NATO müttefiki Türkiye ile YPG arasında seçim yapmak mecburiyetinde hissederek terör örgütünü tercih etmişti. Oysa burada ABD, bölgesel bir partneri tercih ediyor. Paris yönetimi Türkiye ile EUROSAM-T ve füze savunma sistemi konusunda geliştirdiği konsept anlaşmasını da YPG/PYD sevdasına iptal etti veya rafa kaldırdı.

Fransa, Washington ve Canberra'daki büyükelçilerini Paris'e çağırdı. Oysa aynı Fransa, Rusya ile kriz doruktayken bile Moskova'daki büyükelçisini Paris'e geri çağırmamıştı.

Fransa, ABD'nin tutumuna karşı AB'den tepki ve destek bekliyor. Ancak bu destek de henüz gelmedi. Fransa sanki başına buyruk davranışları ile Macron'un Economist dergisine verdiği demecin bedelini ödüyor gibi. Uluslararası ilişkilere zaman harcayan kişilerin de görüşleri bu yönde. Ancak Transatlantik ilişkiler açısından Fransa çok önemli. Kısa vadede olmasa bile orta ve uzun vadede ilişkiler düzelir. Paris de bu vesileyle ABD'nin bir başkandan ibaret olmadığını hatırlamış oldu. AUKUS anlaşması AB'yi ‘dağıttı'

Aslında ABD'nin İngiltere ve Avustralya'yla imzalamış olduğu anlaşmanın AB ile fazla bir alakası olmadığını düşünebilirsiniz. Ancak AB'nin birkaç zamandan beri üzerinde çalıştığı AB-Hindo Pasifik bölgesel iş birliği stratejisini açıklamadan bir gün önce Washington yönetiminin bu hamlede bulunması dikkat çekici. Gerilime AB üyesi ülkeler sessiz kalmayı tercih ediyorlar. ABD, AUKUS anlaşmasıyla sadece Fransa'yı veya AB'nin Hindo-Pasifik stratejisini gölgelemekle yetinmedi, AB savunma stratejisini de gölgeledi. Zira prensipte ABD Başkanı Joe Biden, AB'nin bir ordu kurma fikrine karşı olmadığını dile getirse bile, ABD'de kimileri tarafından ‘yerleşik düzen' olarak tanımlanan devlet mekanizması buna pek sıcak bakmıyor. Sıcak bakmadığı gibi AB'nin kurumsal olarak Fransa'ya sahip çıkmasını da zımnen engellemiş oldu. Zira ABD'ye yakınlığı ile bilinen Hollanda, Danimarka gibi ülkeler sessiz kalıyor. Almanya da sessizliği koruyor. Hatta Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas göreve yeni gelen İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss'la gerçekleştirdiği kutlama telefonunda Brexit'den çok iki ülke arasındaki stratejik iş birliğine değinerek bu alanda çalışmalara ivme kazandırma kararı aldıklarını açıkladı. Bu çerçevede, AB'nin stratejik savunma gücü ve 5000 askerlik ‘ordusu' şimdiden ipotek altında. ABD'nin adımına tepki gösteremeyen AB'nin stratejik askeri gücü konusunda da siyasi açıdan ABD'ye çok bağımlı kalmaya devam edeceği görünüyor. AB'nin Türkiye gibi bölgesel partnerlerle çalışma arzusu bu açıdan çok akılcı bir yaklaşım. AB, ABD'nin icazetiyle ancak ABD'den bağımsız bir şekilde askeri harekât düzenlemek istiyorsa, Türkiye'ye ihtiyacı var. Pasifik'teki kriz bunu gösterdi.

Milliyet

Haber Ara