TİMETURK I HABER MERKEZİ
23-24 Mayıs'ta İstanbul'da düzenlenen Dünya İnsani Zirvesi'nin ilk akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın düzenlediği yemeğe Rum lider Nikos Anastasiadis ve KKTC lideri Mustafa Akıncı davetliydi.
ANASTASİADİS YEMEĞE KATILMADI
Akıncı'nın davetli olduğunu öğrenen Anastasiadis, liderlerin katıldığı bir yemeğe tanımadıkları bir ülkenin liderinin davet edilmesini kabul etmeyeceğini söyleyerek yemeğe gitmedi. Zirveyi de planlanandan erken terk ederek Güney Kıbrıs'a döndü. Ardından, 27 Mayıs için planlanan liderler görüşmesine de katılmayacağını açıkladı.
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Al Jazeera'den Ahmet Mansur'a verdiği röportajda yaşanan gerginliği ve barış görüşmelerinde gelinen son noktayı değerlendirdi.
Akıncı “Aşırı tepki veriyor. Bu Cuma gelmezse, bir sonraki Cuma yapacağımız görüşmeye gelecek. Umarım pozisyonunu gözden geçirir” dedi.
İşte Akıncı'nın açıklamaları:
"BEN ZİRVEYE KATILMADIM YALNIZCA ERDOĞAN'IN RESMİ AKŞAM YEMEĞİNE KATILDIM"
Pazartesi ve Salı Birleşmiş Milletler'in (BM) düzenlediği Dünya İnsani Zirvesi vardı, ben ona katılmadım. İstanbul'a ona katılmak için gitmedim. Ben iki farklı şeye katıldım. Birincisi, bugüne kadar KKTC'yi tanıyan tek ülke olan Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın düzenlediği resmi akşam yemeğine, diğer birçok davetliyle birlikte katıldım.
İkincisi de, BM Genel Sekreteri İstanbul'a gelmişken hem ona bilgi vermek, hem Kıbrıs'taki son durum hakkında görüş alışverişinde bulunmak hem de bugüne kadar gelinen noktayı anlatmak için fırsatı değerlendirdim. Çünkü kendisiyle en son Ocak'ta Davos'ta bir araya gelmiştim. Ocak'tan bu yana müzakerelerde önemli ilerleme kaydedildi. Bu tarihten sonra da ne yapılabileceğini konuştuk.
BM YETKİLİLERİYE İSTEDİĞİMİZ YERDE GÖRÜŞEBİLİRİZ"
Benim orada bulunma amacım Türkiye Cumhurbaşkanı'nın daveti üzerine gerçekleşti. Bu ülke bizim ülkemizi tanıyor. Dünya'nın geri kalanının bizi tanımadığının farkındayız. Oraya gitmekte amacım Türkiye dışındaki diğer ülkeleri de bizi tanımaya ikna etmek değildi.
Ama şunu herkes anlamalı, Kıbrıslı Türkler buradaki tampon bölgeye sıkıştırılamaz. BM görevlileriyle burada buluşuyoruz diye bu, onlarla buluşacağımız tek yerin burası olduğunu anlamına gelmez. Genel Sekreter'le her zaman her yerde buluşabiliriz, onun ve benim programlarımızın uyuşması yeterli. Daha önce New York ve Davos'ta görüştük, şimdi de İstanbul'da görüştük. Bu görüşmenin amacı da dediğim gibi kaydettiğimiz ilerlemeyi değerlendirmek ve 2017'ye kadar çözüme ulaşmak için yapılacakları konuşmaktı.
"ANASTASİADİS AŞIRI TEPKİ GÖSTERDİ"
Diğer taraf aşırı tepki gösterdi, ölçünün dışındaydı. Cuma günü gerçekleştireceğimiz görüşmeyi de Kıbrıslı Rum liderin geri çevirdiğini görmek hayal kırıklığı yarattı.
Cuma günü görüşmeye gelmeyeceğini açıkladı Anastasiadis. Şimdi ne olacak?
Umarım pozisyonunu gözden geçirir. Çünkü Cuma günü gelmezse bir sonraki Cuma gelecek. Bundan kaçmanın bir yolu yok.
KIBRISLI RUMLAR NEDEN ÇÖZÜME İHTİYAÇ DUYSUN?
Neden Kıbrıslı Rumların bu müzakerelere ihtiyacı olsun? Çünkü tüm dünya onları tanıyor, Avrupa Birliği (AB) üyesi oldular. Çözüme neden ihtiyaç duysunlar?
Bir; AB üyesi oldukları doğru. Bunun Kıbrıslı Türklere yapılan bir adaletsizlik olduğu da doğru. Çünkü biz dünyada, bir çözüme ve AB üyeliğine referandumda ‘evet' diyen ama diğer toplumun ‘hayır' oyuyla dışarıda bırakılan tek toplumuz. ‘Hayır' oyu veren toplum AB'ye girdi. Ama AB'ye üye olmak sorunlarını çözmedi. O zamanki lider daha kısa sürede daha iyi bir çözümün olacağını söylemişti. Bu gerçekleşmedi. İkincisi; AB üyesi olmak tüm sorunları çözmüyor. Eğer üzerinize düşeni düzgün şekilde yapmazsanız ekonominiz çöker. Bu Kıbrıslı Rumların başına geldi. AB'ye üye olmalarına rağmen 1974'ten bu yana en büyük ekonomik krizi yaşadılar. Aynı zamanda enerji kaynakları… Bu konu çok önemli. Enerji kaynaklarından tamamıyla yararlanıyorlar ama sizin elinize bir şey geçmiyor... Eğer Kıbrıs sorununu çözersek, birleşik federal bir ülke olarak kalıcı bir şekilde daha iyi bir ekonomiye sahip olacağız. Yeni bir birleşik federal cumhuriyet ile Türkiye arasındaki ilişki, çok fazla yeni fırsat yaratacaktır.
"GÖRÜŞMELER FARKLI BİR FORMATA TAŞINMALI"
Ona, BM'ye ve herkese, bu gizli bir şey değil, hep söylüyorum. Sanırım müzakere görüşmelerin formatının değiştirilmesi gereken bir noktaya vardık... Bugünün formatıyla gidiyoruz görüşüyoruz, geri dönüyoruz iki hafta sonra yine gidiyoruz. Bu arada müzakerelerde görüştüğümüz şeyleri büyük oranda yanlış tahminler ve bilgilerle Kıbrıs Rum basınında manşetlerde görüyoruz. Bu da birçok hassasiyet yaratıyor, bunu görmek istemiyoruz. Çünkü toprak, güvenlik sorunlarıyla uğraşıyoruz, başka farklılıkları çözmeye çalışıyoruz.
"OLUMSUZ MESAJLAR TAŞIMAK İSTEMİYORUM"
Ama Kıbrıslı Rum lider bir kere çıkıp görüşmeye gelmiyorum derse, benim için ortaya çıkıp suçlama yapmak çok kolay olur. Ben bunu yapmadım, yapmayı da düşünmedim çünkü ben çözüm istiyorum. Kararlılığımı tekrar belirteyim, bu suçlamalar bu ülkede çok uzun yıllar yapıldı. Artık yeter. İstanbul meselesinde herkesin anlamasını istediğim; Kıbrıslı Türkler ve liderleri, kendilerine gelen her türlü davete, yemeklere katılma hakkına sahiptir. BM Genel Sekreteri'yle görüşme hakkına da sahiptir.
"HALKIMIN GÜVENLİĞİ DİĞER TOPLUMUN TEHDİT OLARAK ALGILAMAK ZORUNDA OLDUĞU BİR ŞEY OLMAK ZORUNDA DEĞİL"
Bizim istediğimiz haklarımıza sahip olmak. Bu Ada iki topluma ait. Kıbrıslı Türkler Kıbrıs Cumhuriyeti'nin dışında kaldı. Şimdi biz federal birleşik bir cumhuriyet istiyoruz, bu bir ortaklık olacak. 53 yıllık tanınmayan gayrimeşru bir hükümetten sonra, uluslararası alandan gelen faydalanabileceğimiz her şeyi kaybettik.
İlk olarak siyasi eşitlik istiyoruz. Özgür toplum olarak yaşamak istiyoruz, başka bir toplumun tehdidi altında değil. Güven içinde olmak istiyoruz. Bunu sadece kendimiz değil diğerleri için de istiyoruz. Yani özgürlük, eşitlik ve güvenlik, istediğimiz üç madde. Elbette bu kapsamda iki bölgeli, iki toplumlu federal birleşik cumhuriyet şeması konusunda uzlaştılar. Burada iki bölgelilik çok önemli. İki eşit anayasal devletin kontrolü altında iki bölgemiz olmalı.
Güvenlik dediğimde elbette Türkiye'ye de değinmeliyim. Geçmişin acı hatıralarına dayanarak; Kıbrıslı Türkler, Türkiye'nin garantörlüğünün bir şekilde devamını görmek istiyor. Bunu diğer taraf kabul etmiyor, tamamen reddediyorlar, duymuyorlar bile.
İki bölgeli bir federasyon yaratacağımız için bu yeni gerçeklikler kapsamında, durum 1950 ve 1960'larda olduğu gibi olmayacak. Bu sebeple garantörlük sisteminde Kıbrıslı Türklerin güven içinde hissedebilecekleri ve aynı zamanda Kıbrıslı Rumların kendilerini tehdit altında hissetmeyeceği bir olacağı bir çözüme ulaşabiliriz. İlkemiz bu. Benim halkımın güvenliği, diğer toplumun tehdit olarak hissettiği bir şey olmak zorunda değil. İyi niyetle bu soruna da bu soruna da bu doğrultuda bir çözüm bulabiliriz.