Ankara, perşembe günü Türkiye-AB arasında üst düzeyli önemli bir toplantıya ev sahipliği yapacak. Uzmanlara göre taraflar 50 yılı aşkın süredir devam eden ilişkilerini taktiksel düzeyde koruyacak. Ortak meselelerin AB'de ve Türkiye'de seçim malzemesi yapılmaması ise kritik önem taşıyor.
Türkiye ve Avrupa Birliği'nin (AB) kendi içlerinde seçim maratonuna girdikleri bir dönemde taraflar Yüksek Düzeyli Siyasi Diyalog toplantısı çerçevesinde bir araya gelecek.
Görüşmelerin geniş bir yelpazeye yayılan gündemine bakıldığında, taktiksel bir yakınlaşma mı yoksa uzun vadeli bir işbirliğinin konsolidasyonuna yönelik mi olduğu halen tartışılıyor.
Euronews Türkçe'ye konuşan uzmanlar, Türkiye ile 2005 yılından beri süregiden üyelik müzakerelerinin askıya alınması doğrultusunda son dönemde Avrupa Parlamentosu'ndan yükselen çağrıların çok büyük bir yankı bulmayacağı görüşünde. Ancak, 2019 yılında gerek Avrupa Parlamentosu'nda gerekse Türkiye'de yapılacak olan seçimlerde Türkiye veya Batı karşıtlığının bir malzeme olmamasını sağlamak, zaten hassas bir dengede yürütülen ilişkileri korumak için elzem.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn, 22 Kasım'da Ankara'da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile temaslarda bulunacak.
Toplantıda Suriye'deki durum, İran'a yönelik yaptırımlar ve Irak'taki gelişmeler başta olmak üzere ortak çıkar ve endişe yaratan konulara odaklanılacak. Ayrıca, terörle mücadele, göç yönetimi konusunda işbirliği ve AB-Türkiye ikili ilişkileri de toplantı çerçevesinde ele alınacak.
Öte yandan, Türkiye'de son dönemde akademisyen ve sivil toplum temsilcilerine yönelik tutuklamalar ve gözaltı kararlarına Avrupa Birliği'nin verdiği kararlı demeçlere bakıldığında, Türkiye'de hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi gereği de toplantıda öne çıkması beklenen başlıklar arasında.
Merkezi İspanya'nın başkenti Madrid'de bulunan Elcano Kraliyet Enstitüsü'nde Avrupa ve Türkiye uzmanı olan Dr. İlke Toygür'e göre Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki her toplantı fırsatı çok iyi kullanılmalı.
Her ne kadar üyelik müzakereleri donmuş durumda olsa bile, dış politikada işbirliğinin devam ettiğine dikkat çeken Toygür; göç, sınır yönetimi, yabancı savaşçılarla ilgili istihbarat paylaşımı ve enerji konularında özellikle çok önemli bir işbirliği olduğuna ve Gümrük Birliği'nin güncellenmesinin de gündemde olduğuna değiniyor:
“Bu alanlarda işbirliği artarak devam etmeli. Bu haftaki toplantı da bunun için önemli bir fırsat.”
Bu açıdan, 27 Ekim'de İstanbul'da gerçekleşen Suriye konulu dörtlü zirvede Türkiye ile ortak akıl geliştirmek üzere masaya oturan Almanya ve Fransa'nın son dönemde Ankara ile ilişkileri Orta Doğu'daki krizlerin yönetimi ve göç politikası özelinde yeniden derinleştirme çabaları, işbirliğine yüklenen stratejik anlamın güçlü bir kanıtı.
Bununla birlikte, tarafların ufukta yaklaşan seçim maratonu sürecinde ilişkilerini bir siyasi polemik konusu yapıp yapmayacakları belirleyici bir parametre olacak.
Avrupa Birliği Mayıs 2019'da yeni parlamentosunu seçme hazırlıkları içindeyken tartışmalar göç ve göçmen krizine odaklanıyor. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri'nin geçtiğimiz hafta açıkladığı taslak Türkiye raporunda yer alan Türkiye ile müzakerelerin resmen askıya alınması yönündeki çağrı, ilişkilerde yeni bir fay hattı oluşturuyor.
Türkiye ise bir yandan 31 Mart 2019 tarihinde gerçekleşecek olan yerel seçimlere hazırlanıyor.
Uzmanlar, Avrupa Parlamentosu'nun üyelik müzakerelerinin sonlandırılmasını istemesi durumunda, Avrupa Birliği içindeki üye devletlerin ulusal çıkarlarının temsil edildiği Konsey'den bu yönde bir karar çıkmasını beklemiyorlar.
Euronews Türkçe'ye konuşan Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Forumu Genel Sekreteri Laura Batalla Adam, taslak Türkiye raporunun bağlayıcı olmadığına ve Komisyon'un da Konsey'in de bu konuda Avrupa Parlamentosu'yla aynı bakış açısına sahip olmadığına dikkat çekiyor.
“(Müzakere sürecini) Askıya almak bir çözüm değil. Önemli olan Türkiye'nin AB ile ilişkilerini etkileyen meseleleri çözmek üzere yeniden avantaj elde etmek,” diyor Batalla-Adam.
Bu anlamda, AB ile Türkiye arasında enerjiden ekonomiye, ulaşımdan göçe dek özellikle son iki buçuk yıldır işbirliğinin güçlendirilmesine ve yüksek düzeyli diyaloglar tesis edilmesine dikkat çeken Batalla-Adam, perşembe günü gerçekleşecek olan toplantının da özel öneme sahip olduğunu vurguluyor.
'Gümrük Birliği müzakerelerine başlamak ilişkilere ivme kazandırır'
İstanbul merkezli bir düşünce kuruluşu olan Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi'nin (EDAM) başkanı ve eski bir diplomat olan Sinan Ülgen ise, Kati Piri'nin raporunun Türkiye ile ilgili olarak Avrupa Parlamentosu'ndaki havayı yansıttığını, ancak müzakerelere son verilmesi şeklindeki önerisinin Konsey tarafından benimsenme ihtimali olmadığını düşünüyor.
Euronews'a konuşan Ülgen, “Zira bu kararın AB içinde oybirliği ile alınması gerekiyor. Böyle bir konuda AB içinde mutabakata varılması mümkün değil,” diyor.
Ülgen'e göre, pratikte müzakerelere resmen son verilecekse bunun tek bir formülü var; o da Türkiye'nin resmen müzakerelerden çekilmesi.
Kısa vadede Türkiye-AB ilişkilerine ivme verecek temel adımın Gümrük Birliği müzakerelerine başlamak olacağını düşünen Ülgen, bunun için de Mayıs ayında yapılacak AP seçimlerinin tamamlanmasının beklendiğini kaydediyor.
“Bir diğer beklenti ise Türkiye'nin temel özgürlükler alanında ilerleme kaydetmesi. Bu açıdan bakıldığında geçtiğimiz hafta içinde vuku bulan akademisyen ve STK yöneticilerinin tutuklanmalarının siyasi zemin bakımından bir ilerleme temsil etmediği muhakkak,” diye ekliyor Ülgen.
Avrupa Birliği projeleri de yürüten ve sivil toplum girişimleriyle tanınan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı işadamı Osman Kavala'ya yönelik olarak yöneltilen somut suçlamaları içeren bir iddianamenin bir yılı aşkın süredir hazırlanmamış olması da AB'nin Türkiye'ye yönelik getirdiği eleştirilerin başında yer alıyor.
Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Forumu Genel Sekreteri Laura Batalla Adam, “Bu toplantı, sadece diyalogun güçlendirilmesi ve dış politika konularında uyumun artırılması açısından değil, aynı zamanda son derece önem taşıyan insan hakları meseleleri ve hukukun üstünlüğünün gündeme getirilmesi açısından bir fırsat,” diyor.
Toygür de ne Avrupa Birliği ne de Türkiye'nin henüz müzakere masasından kalkmaya hazır olmadığını, ancak geçmişte Türkiye'de 2017 yılında gerçekleştirilen Anayasa referandumu öncesinde olduğu gibi tansiyonu yükseltecek bir üsluptan iki tarafın da kaçınması gerektiğini düşünenlerden.
“Yerelde siyasi kazanç için Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin kullanılması kamuoyuna çok zarar veriyor,” diye ekliyor Toygür.