Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.975,32

Bist

10.125,46

Tarık Ziya Ekinci’ler akil olacaklarına…

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-03-03 17:21:21

Tarık Ziya Ekinci’ler akil olacaklarına…

Sayın Ekinci, nerdeyse Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıttır. Dolayısıyla Türkiye vatandaşı bir Kürt olarak, hem devletin birçok zulmüne tanık olmuş ve hem de bu zulümlerin birçoğunu yaşamış olan siyasetçilerden biridir.

Kendilerini şahsen tanımıyorum, ama rahmetli babamla yaşıt olmasının da belki etkisiyle olabilir –ki babam 1923'lü idi- daha bir saygı duyuyorum. Bu vesile ile kendisine Allah'tan imanlı ve sağlıklı bir yaşam diliyorum.

Bu yazıyı kaleme almamızın nedeninin de, 27 Şubat 2017 tarihinde Bas gazetesinden Rabia Çetin'e verdiği röportajda, Kürtlerin iradesini-aklını hafife alan ifadeleridir.

Ekinci, genelde Türkiye'nin ve özelde Kürtlerin sorunlarına yabancı kalmamış, ömrü boyunca kendi dünya görüşü doğrultusunda değişik siyasi oluşumlarda bulunmuş ve bu gün de HDP'nin Danışma Kurulu üyelerindendir.

Aslında Tarık Ziya Ekinci, Ahmet Türk, Leyla Zana, Hatip Dicle ve isimlerini sayamadığımız onlarca şahsiyetin, Kürt olmalarının ve bir Kürt olarak yaşamak istemelerinin bedelini sürgünlerle, işkencelerle, mahkûmiyetlerle ve daha nice zulümlerle ödeyenler olarak bugün toplumun akilleri olmaları ve toplumu bu şiddet sarmalından kurtarmanın çabası içinde olmaları gerekir ve beklenirdi. Lakin üzülerek görüyoruz ki, hala şiddet ve terörden medet umar bir haldeler. Ve sözüm ona siyaset yapmalarına rağmen, silahı da bırakmıyorlar; kimisinin bir ayağı dağda diğer ayağı TBMM'de iken, kimisinin de bir elinde kalem ve diğer elinde kaleş var.

Kürt olmalarının bedelini bu kadar ağır ödeyenlerden beklenen şey, Türkiye'de Kürt Sorunun çözümü konusunda canı pahasına adımlar atan Sayın Erdoğan ile ilkeli bir ilişki kurmaları mı gerekirdi, yoksa onu Kürtlerin baş düşmanı olarak ilan etmeleri mi?

Hatırlanacağı gibi, Öcalan da, 2013 Nevruzunda Diyarbekir'de bir milyon insana okunan ve Türkiye'de milyonlarca insanın da aynı anda dinlediği mesajında, “silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset sürecine kapının aralandığını, artık yeni bir döneme geçtiğimizi, silahların susması ve fikirler ve siyasetin konuşması gerektiğini, Türkiye'de bundan böyle demokrasi mücadelesinin sürdürüleceğini” söylüyordu.

Fakat PKK bunun aksine, şiddeti ve terörü daha bir tırmandırarak, Türkiye'nin geneline yayma yoluna gitti. Buna rağmen Kürtler, HDP'nin şahsında PKK'ye tarihinin en büyük şansını bir kez daha sundu ve HDP'yi 80 milletvekili ile TBMM'ne gönderdi. Ancak onların da ilk işleri mazbatayı bile almadan önce Kürtlerin iradesini PKK'nin hizmetine sunmak oldu. Ve neredeyse bütün kazanımları PKK ile birlikte kazdıkları hendeklere gömdüler.

İşte yukarıda adını andığımız şahsiyetler bu süreçte hamaset yapmak yerine sorumluluk üslenmeleri gerekirdi.

Şiddet ve terörün, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da bize kan, gözyaşı, sefalet ve birbirimize düşmanlıktan başka bir şey getirmeyeceğini haykırmalıydılar. Kısaca akil olmalıydılar. Ama maalesef akil olmak yerine Kürtlerin aklını dillerine dolamayı yeğlediler.

Ekinci, önümüzdeki referandumda, kimi Kürtlerin “Evet” deme ve kimilerinin de boykot etme ihtimalini akıldışılık olarak tanımlıyor ve Kürtlerin sandığa gidip “Hayır” demeleri gerektiğini savunuyor. Ekinci'ye göre, Kürtler ancak “hayır” dedikleri zaman “akıllı” bir iş yapmış olurlar.

Ekinci, için Jönkürt demek yanlış olmasa gerek. Çünkü söylem ve eylemleri Jöntürklerinki ile örtüşüyor. Bilindiği gibi, Jöntürklerin belirgin özellikleri, “aydınlatmaya” çalıştıkları halkı aşağılamaları ve halkın değerleriyle savaş halinde olmalarıdır. Bu da Ekinci'de yeterince var.

Ekinci'lerin de bu hastalığa neden ve nasıl “müptela” oldukları üzerinde ayrıca durmak gerekir. Ancak bu vesile ile şu kadarını söyleyelim ki, Ekinci'ler aynı zamanda Kürt Solu'nu temsil ederler. Her ne kadar sosyalizm-komünizm iddiasında olsalar bile, ortak paydaları Kemalizm olan Türk Solu ile Kürt Solu icraatlarıyla da örtüşürler; “aydınlatmak” ve “özgürleştirmek” iddiasında oldukları halkı aşağılamak ve onun değerleriyle savaşmak onların mücadelelerinin esasını oluşturur. Bu kadarıyla da kalsalar, gam yemeyiz. Her ikisi de söylemleriyle ne kadar antiemperyalist iseler, eylemleriyle de o kadar emperyalizmin hizmetindeler. Çabaları, taş üstüne bir taş koymak için değil, bu toplumun kendilerine ve tabii ki despot rejime rağmen etiyle-tırnağıyla üst üste koyduğu taşları da yerinden etmektir.

Akil olmanın ve erdem sahibi olmanın ne anlama geldiğini elbette ki bizden iyi biliyorlar. Ancak birinin zulmüne ve ifsadına karşı gelirken, diğerininkine sahip çıkıyorlar. Eğer öyle yapmasalardı, devletin inkâr politikalarına, hak gaspına ve Kürtlere reva gördüğü zulümlere karşı olan Ekinci'lerin, aynı zamanda şiddet ve terörü hala bir hak arama aracı olarak kullanmakta ısrar eden ve “özgürlük savaşçılığından” emperyalistlerin tetikçiliğine doğru irtifa kaybeden ve dahi kana doymayan PKK'ya da karşı durmaları gerekmez miydi?

Fakat bakıyoruz, adalet eksenli bir yol izlemek yerine, hala şiddeti tırmandıracak söz ve eylemlerden medet umuyorlar. Ve kendileri gibi düşünmeyenleri de aşağılamadan geçemiyorlar. Kendileri her konuda istedikleri şekilde düşüncelerini beyan edebilir, istediklerini ret veya kabul edebilirler. Ama toplumda birileri onlara rağmen bir beyanda bulunur veya bir eylem gerçekleştirmeye görsün, hakaretin bini bir paradır onların yanında.  

Kendileri referandumda Hayır diyecekleri için seçmenleri da bu yönde seçimini yapmaya çağırmaları haklarıdır. Buna saygılıyız. Ama kendileri gibi düşünmeyen ve kendileri gibi seçim yapmayan Kürtleri akıl dışı davranmakla itham etmelerini ve böyle bir tercihi intihar etmekle eş değer görmelerini de “hümanistliklerine” ve “demokratlıklarına” veriyoruz.

Bunlar için aydınlanmanın, ilerlemenin ve demokratikleşmenin ölçüsü, toplumun değerlerine yabancılaşmak ve toplumun değerleriyle savaşmaktan öte bir şey değil maalesef. Toplumun inancını ve değerlerini ne kadar hayatın dışına çıkarırlarsa, kendilerince toplumu da o derece aydınlatmış ve demokratikleştirmiş oluyorlar.

Kapital'e iman ederler ve Kapital üzerinden kapitalizm ile savaştıklarını iddia ederler, ama ülkemizi kapitalizmin pençesinden ve bağımlılığından kurtarmak için deyim yerindeyse kıllarını dahi kıpırdatmazlar. Hatta en fazla ülkeyi bağımlılıktan kurtarmak için yatırım yapanlara kıllanırlar.

Bunlar da Türk Solu gibiler, söylemlerinde solcu görünseler de, eylemlerinde Kemalistler ve darbeciler. PKK'da mücessem hale gelen Kürt Solu, devletin inkar politikalarına karşı özgün bir mücadele geliştirmekten ziyade, eylemleriyle Kemalizm'in Kürdistan'daki gönüllü askerliğini yapar oldu. Bugün ise Kemalizm'i de devreden çıkardı; düne kadar kendisine karşı savaştığını iddia ettiği emperyalizme ve kapitalizme selam çakıyor ve ona gönüllü askerliğe soyunuyor.

Bu ara Ekinci'ler ne yapıyorlar? Maruz kaldıkları zulümlerden ve hayattan damıttıkları onca birikimlerini toplumsal barışın değil, toplumu daha büyük felaketlere götürecek olan şiddet ve terörün hizmetine sunmayı erdem sanıyorlar.

Dileriz, Ekinci'ler, emperyalistlerin yüz yıl önce Ermenilere yaptıklarından gerekli dersleri çıkarıp, emperyalistlerin bugün Kürtlere biçtikleri aynı rolü oynamamaları için yükümlülüklerini yerine getirirler. Toplumun değerleriyle barışmayı, barışık olmayı öğrenirler. Şiddetin her türlüsünü yalın bir dil ile mahkûm ederler ve gasp edilmiş haklarımızı almak için meşru araç ve yöntemlerden ödün vermezler.

Haber Ara