Dolar

42,5127

Euro

49,5643

Altın

5.791,94

Bist

10.957,44

Kürtleri tanımayan kaybeder!

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-09-15 12:11:04

Kürtleri tanımayan kaybeder!

Buradaki tanımaktan kastımız siyasi değil, fıtri ve beşer-insani olup, tek taraflı da değil, karşılıklıdır ve yeryüzündeki bütün insanlar için geçerlidir. Bununla insanların milliyet, dil ve renk gibi fıtri özellikleri ve can, mal, din, nesep ve akıl gibi temel haklarıyla birlikte tanınması ve kabul görmesi kastedilmektedir. Tarihte olduğu gibi günümüzde de karşılıklı tanıma ve kabulün olduğu yerlerde barış, güven ve refah hüküm sürmüş ve olmadığı yerlerde ise sorunlar yaşanmıştır.

Milliyet, dil ve renk gibi insanın zerre kadar bir dahlinin olmadığı özellikleri oldukları gibi tanımak insani bir zorunluluk ve yükümlülüktür. Bunlara yönelik inkâr etme, yasaklama ve sınırlama gibi müdahaleler insanın fıtratına ve temel haklarına birer tecavüzdür. Bu tanımanın ve kabulün diğer adı, hiçbir ayrım yapmaksızın insanın temel haklarını gözetmek ve ona karşı adil olmaktır.

Bizde bu sorun Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Kürtlere yönelik inkâr, imha ve asimilasyon politikalarıyla başladı ve bütün Türkiye'yi ve insanlarını kuşattı. Öyle ki, toplum olarak başta insanlığımız olmak üzere çok şeyimizi yitirdik. Çünkü insanı Allah'ın doğuştan verdiği haklarından mahrum etmek ve Allah'ın ona verdiği özelliklerden dolayı onu yermek gerçekten insanlık dışı eylemlerdir. Çünkü adına her ne kadar “Kürt Sorunu” dense bile, haddizatında bu bir insanlık sorunudur.  Ve bu soruna insan nokta-nazarından yaklaşmadığımız sürece çözmemiz de mümkün değil. Bu sorunun çözümü Kürtleri haklarıyla birlikte tanımak ve kabul etmekten geçmektedir.

Propagandası yapıldığı gibi, Kürtlerin çoğunluğunun devlet istediği yok, ama hepsi adalet istemektedir. Şimdiye kadar yaşanan olumsuzlukların temelinde de bu adaletsizlik yatmaktadır. Bu konuda kendimizi gözden geçirmeli ve evrensel ilkelerin kıstasına göre değerlendirmeliyiz. Kürtler beşeri özellikleriyle; milliyet (Kürtlük), dil, din ve diğer fıtri farklılıklarıyla tanınmak, kabul görmek ve bunlardan kaynaklı haklarına sahip olmak istemektedir. Devlet bu hakları teslim ettiği oranda meşrudur ve karar merciinde olanlar bu yönde irade beyanında bulunup samimi bir şekilde çalıştıkları oranda sorumluluklarını yerine getirmiş olurlar.

Müslümanlar da unutmamalılar ki, dil, renk ve milliyet gibi Allah'ın birer ayetleri ve işaretlerine gerekli önemi vermedikleri takdirde, büyük bir vebal altına girmiş olurlar. Bütün bunlar Allah'ın birer ayeti ve işareti olduğundan ötürü, Müslümanlara düşen hepsini oldukları gibi tanımaktır. Kaldı ki, bu tarz tanıma ve kabul farz derecesinde dini bir vecibedir.

Devletin sorumluluklarına gelince… İdeal olanı, Kürtçenin resmi dil olması yönünde bir irade beyanıdır. Bunu çeşitli nedenlerden dolayı yapmıyor veya yapamıyorsa, ilk adım olarak anadilde eğitimi ilkesel olarak kabul etmelidir. Devletin uzun vadede bütünlüğünü koruması da buna bağlıdır. Bunun altyapısını oluşturmak zaman alacaktır elbette. Ama en azından yüz yıllık bir zulüm böylece son bulmuş olur. Ayrıca, devlet bunu kabul eder veya etmez, biz Müslümanlara düşen, bu hakkı teslim etmektir. Her kim Kürtleri Allah'ın onlara verdiği dil nimetinden mahrum kılarsa, bilsin ki gasıptır ve zalimdir. Zaten Müslümanlar sorumluluklarını yerine getirmedikleri içindir ki, başka din ve ideolojiler Kürtler arasında zemin bulmaya başladı. Gerek devletin gayri adil uygulamaları ve gerekse biz Müslümanların Müslümanca bir duruşu belirgin ve dahi etkin bir şekilde ortaya koyamayışımızdan dolayı fitne ve fesat daha bir yayılmakta ve başta gençler olmak üzere toplum iğfal edilmektedir.

Burada sorun ne anadilin kendisi ve ne de anadilde eğitim talebi olan Kürtlerdir. Biricik sorun, bu temel insani hakları içselleştirememiş olmaktır. Eğer başta siyasilerimiz olmak üzere toplum olarak bunu hazmetmiş olsa idik, bugünkü tartışmamız da anadilde eğitimin bizi bölüp bölmeyeceği değil, bu dersin nasıl verilebileceği vs. olacaktı. Düşünün, bir insanın hakkını önce gasp ediyorsunuz. Daha sonra o hakkı zorla veya gönüllü olarak iade ettiğinizde, bunu bir lütuf gibi takdim ediyorsunuz. Devlet onlarca yıldan beridir gasp ettiği hakları geri verirken, bunu bir lütuf olarak Kürtlerin başına kakmak yerine özür beyanında bulunmalıdır. Çünkü devlet gasp ettiği hakları geri iade etmekle sadece utançlarından ve zulümlerinden arınmış oluyor.

Müslümanlar olarak cevabını ivedilikle vermemiz gereken diğer bir soru da şudur:

40 yıl öncesine kadar Allah'ı inkâr etmenin belki hayal bile edilemediği Kürt toplumunda, PKK gibi dini bir afyon olarak tanımlayan Marksist-Leninist bir örgütün çıkıp kendisine taraftar bulmasında, dünyanın sayılı ordularından birine karşı bir gerilla savaşı yapabilecek düzeye gelmesinde, bir yandan şiddet yoluyla ve diğer yandan emrindeki siyasi parti üzerinden meşruiyet alanını bu kadar genişletmesinde ve devletin 90 yıl boyunca yapamadığı iğfali kısa bir zamanda başarmasında biz Müslümanların ihmalleri, katkısı ve hatta zulümleri olmuştur?

Eğer ortak bir gelecek arzulanıyorsa, bunun temeli ve zemini hak ve adalettir. Hak ve adaletin tesisinden sonra başvurulacak terör ve şiddet eylemleri toplumda karşılık bulamayacağından dolayı barınması da mümkün olmayacak ve tarihe karışacaktır. Hâlbuki Türkler ve Kürtler olarak geriye dönüp baktığımızda, hak ve adalet esasları üzerinde bina edilmiş ve yüzlerce yıl devam bir kader birliğimiz var. En zor şartlar altında dahi dostluğumuzu karşılıklı olarak ispatlamışız, hem de bir değil, birkaç kez! Tıpkı Malazgirt, Çaldıran ve Çanakkale'deki birliktelikler gibi.

Kürtlerin son zamanlarda din ve kimlik konusunda oldukça hassas bir konuma geldikleri dikkate alınmalıdır. Bu hassasiyet doğal olarak siyasi tercihlere de yansımaktadır. Eğer Kürtlerin değerleriyle barışık olmayan, dahası bu değerlerle savaş halinde olan bir grup veya parti Kürtlerin siyasi tercihi haline gelebiliyorsa, Kürtlerle aynı değerleri taşıdığını iddia edip de onların siyasi desteğini alamayanlar bunun nedenlerini araştırmak durumundadırlar.

Devlet hala gasp ettiği hakları teslim etmediği ve toplumla birlikte Kürtleri –yukarıda ifade ettiğimiz çerçevede- tanımadığı sürece sorun devam edecektir. Bu hakları teslim etmediğiniz sürece, yapılan haksızlıkların bir sonucu olan doğan PKK gibi örgütlerin etkisiz hale getirseniz dahi, sorun çözülmüş olmayacak ve er ya da geç yine karşınıza çıkacaktır. 

muhammed
doğrucu davud hanı biz kardeşiz ya sen dilini parasız bense doksan yıl yasatan sonra parayla kurslarda öğreneceğim birde utanmadan kardeşlik edebiyatı yapıp kürtleri hain nankör ilan edip sanki bu baskı ve asimilasyonu kürtler yapmış. pişmiş kele gibi sırıtıp doğrucu davud yazabiliyorsunuz
neci davuta
şu an doğu türkistanda uygurca anadilde eğitim yapılıyor, şu an kosovada Türkçe üçüncü resmi dil, şu an 4 milyonluk makedonyada 77 bin türk ilkokuldan üniversiteye kadar ana dilde eğitim yapıyor. sen hakikaten kardeşsen gel 100 yıl Türkçeden sonra 20 kürtçe tüm ülke eğitim görsün. sen kim oluyorsun Allah'ın bana verdiği hakkı inkar ediyorsun
doğrucu davud
Kardeşim Kürtçe şu an seçmeli ders. İsteyen çocuğuna Kürtçe eğitim aldırabilir. Bunun önünde engel yok. İbsan hakkı ise al sana insan hakkı. Ha ille de zorunlu olsun dersen, o zaman esas sen bir başkasının hakkına tecavüz ediyorsun. G.Doğulu olup da çocuğuna kürtçe eğitim aldırmak istemeyen insanları zorlamış oluyorsun. Zorunlu kürtçe eğitim toplumu ayrıştırmak için PKK'nın ve akıl hocalarını ürettiği bir stratejidir. Asla kabul edilemez.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

ASELSAN'ın imha senaryosu: GÖKSUR'un görüntüleri paylaşıldı

Haber Ara