Dolar

42,5183

Euro

49,5613

Altın

5.776,89

Bist

10.979,33

Görülen lüzum üzerine: Ben Kürt’üm ve Türkiye’liyim!

11 Yıl Önce Güncellendi

2016-01-18 11:57:59

Görülen lüzum üzerine: Ben Kürt’üm ve Türkiye’liyim!

Yazının başlığını bu şekilde koymadan önce çok düşündüm, acaba duygusal mı veya yersiz bir tarafgirlik içeriyor mu diye. Ancak Sayın Baskın Oran'ın 12 Ocak 2016 tarihinde basına yansıyan bir demecinden sonra bir de bir grup akademisyenin “Barış için Akademisyenler” imzası ile yayınladıkları bildiri beni de kendi duruşumu izhar etmek durumunda bıraktı.

Evvela Türkiye'den başlayalım; onlarca yıl süren baskıcı, kıyımcı ve inkârcı bir dönemden sonra Türkiye'nin kendisini sorgulamaya başlaması ve sorunlarını çözme yolunda kararlı adımlar atması kendilerini devletin mutlak sahibi görenlerin direnci ile karşılaştı. Demokrasinin gelişmesi ve temel hak ve özgürlükler alanında yapılan iyileştirmeler oranında şaibeli konumlarını yitirmeye başlayan bu güç odakları çareyi gayri meşru yöntemlere başvurmada buldular.

İkinci olarak, dışarıdaki olayların Türkiye'ye yansımaları… Birbirileri ile olan rekabetlerini ve savaşlarını Ortadoğu'ya taşıyan emperyalistlerin hedeflerinden birinin de Türkiye'nin bütünlüğünü ve istikrarını bozmak olduğu şüphesizdir. Bu hedeflerini gerçekleştirmeni n yolu da –her zaman olduğu gibi- Türkiye'nin içinde kendileri ile iş tutabilecekleri güç odaklarına ihtiyaçları var. Hazır bir cephe olması bakımından PKK emperyalistlerin bu emelleri için biçilmiş kaftandır adeta. Bir de bu cepheye lojistik destek sağlayan bir sermaye gücü ve müstemleke zihniyetli oluşumlar var. Bu oluşumlar siyasi partilerden sivil toplum kuruluşlarına ve üniversitelere kadar geniş bir alanda etkilidir.

Demokrasi, barış ve temel hal ve özgürlükler gibi evrensel değerleri dillerinden düşürmeyen bu oluşumların söylem ve eylemlerinde PKK terörünü olması gerektiği gibi mahkûm ettikleri vaki değil iken, bütün saldırı oklarını devlete yöneltecek kadar tarafgirdirler. Devletin elbette ki eleştirilmesi ve yasaları ihlal etmesine asla göz yumulmaması gerekir. Fakat maksadını aşan söz ve eylemlerin eleştiri sınırlarını aştığını ve duruma göre ihanete kadar yol alabileceğini de hesaba katmak gerekir.

Malum akademisyenlerin yayınladıkları bildiri de içerik olarak eleştiriden ötedir. Bu bildirinin altında imzası bulunanların hepsinin bildirinin içeriği hakkında aynı düşünmediklerini verdikleri demeçlerden öğrenmiş bulunuyoruz. Ama bir akademisyen hala bu bildiriyi olduğu gibi sahipleniyorsa, bunu düşüncesini ifade etme özgürlüğü gibi görmek doğru olmaz. Ben de bir akademisyen olarak bu bildiriyi bir düşünceyi ifade özgürlüğü olarak değil, şiddet ve terörü desteklemek olarak görüyorum. Toplumsal barışın sağlanmasında olduğu kadar toplumsal ahengin bozulmasında da akademisyenlerin doğrudan bir etkisi ve gücü var. Ama bir akademisyenin zihinleri iğfal etmesi de en az bir terör örgütünün ölüm kusması ve yakıp yıkması kadar tehlikelidir.

Son zamanlarda Türkiye'nin başının bazı aydın ve akademisyenlerle dertte olduğunu söylemek yanlış değil. Bunun nedeni bu aydın ve akademisyenlerin hakka tecavüzleridir. Demokrasi, barış, kardeşlik ve özgürlük gibi kavramları dillerinden düşürmüyorlar, ama demokrasiden çıkan sonuçlara saygı duymuyorlar, şiddet ve terör arasında ayrım yapabiliyorlar ve toplumsal barışı zedeleyici kimi söz ve eylemleri ortaya koymayı bir hak gibi görüyorlar.

Üzülerek ifade edelim ki, bunlar bazen yalan, iftira ve ithamda da sınır tanımıyorlar. Örneğin, bunlardan biri de Sayın Baskın Oran'dır. Yukarıda andığımız demecinde şunları söylüyor:

“1937-38 Dersim katliamı hariç ki o da mevzii bir olay sayılmak gerekir, Türkiye'de Kürtlere karşı hiç bu kadar yoğun saldırı görülmedi. 12 Eylül döneminde bile.”

Oran'ın Türkiye Cumhuriyeti'nin 2000'li yıllara kadarki dönemi Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın dönemine tercih etmesini bir akıl tutulmasının da ötesinde, kin ve nefrette sınır tanımazlık olarak değerlendirmek yanlış mı sizce?

Oran'ı okumaya devam edelim: ”Bu seferki Kürt operasyonlarının amacı, Türkiye'de şimdiye kadar olanlardan çok farklı ve ürkütücü: Mümkün olduğunca çok sayıda Kürt öldürülerek terör meselesi diye adlandırılan Kürt meselesini bitirmek. Korkarım, Sri Lanka modeli denilen felaket.

Bir miktar, 1937-38 Dersim katliamını örnek alıyor. Fakat Dersim Harekâtı nasıl Kürt meselesini çözüme kavuşturamadıysa hatta daha fazla kaşıyıp kanattıysa, şimdi de Erdoğan ve iktidarı bu politikalarından aynı sonucu alacak.”

Hani derler ya, “cambaza bakın, cambaza!” Oran'ın gözlerini bürüyen kin ve basiretini kör eden nefret o kadar fazla ki, ulufeleriyle beslendiği dünkü devletin Şeyh Said'lerden Seyyid Rıza'lara kadar gerçekleştirdiği kıyımları dahi Sayın Erdoğan'ın başlattığı malum kardeşlik ve barış sürecinden daha şirin gösterebiliyor.

Ya şu iddialarına ne demeli? “Mesele sadece devletin kendi farklı vatandaşını öldürmesinde yatmıyor. Bir de şu var ki, bunun sonucu artık Kürtler Türkiye'den zihnen kopacak. Korkunç bir şey bu. Özellikle de genç “jön” Kürtler abilerinin ve babalarının aksine “Türkiyelim” demeyecek, demiyor. Türkiye, Kürtleri yitiriyor. Eğer böyle devam ederse ebediyen de kaybedecek. Tek adam olma uğruna oluyor bu.”

Biliyorum, bu sözlerim Oran, Çandar, Cemal, Altan, Türköne ve şürekâsının rahatını bozacak ve belki de onların daha bir saldırganlaşmala rına yol açacaktır, ama haykırmadan da geçemeyeceğim: Ben Kürt'üm ve Türkiye'liyim!

Şunu da hemen belirteyim ki, devletin inkâr politikalarının hüküm sürdüğü dönem boyunca böyle bir aidiyet duygusu yaşamadım. Yani devletin benim varlığımı inkâr ettiği dönem boyunca “ben Türkiye'liyim” demeyi insani görmedim. Böyle bir söz sarf etmeyi kendimi inkâr etmek olarak gördüm. Fakat bugün gönül rahatlığıyla “ben Türkiye'liyim” diyebiliyorum. Çünkü karşımda beni olduğum gibi, yani dinimle, dilimle, milliyetimle ve diğer özelliklerimle birlikte muhatap alıp tanıyan bir devlet var. Bu, devlet ile olan sorunlarımın artık olmadığı şeklinde alınmamalıdır. Çünkü devlet bazı temel haklarımızı hala kendi tasallutunda tutmaktadır. Öte yandan bugün düşüncelerimizi ifade edebildiğimiz ve sorunlarımızı konuşup tartışabildiğimi z bir zemin de var artık. Sorunlarımızı meşru yöntemlerle çözme imkânımız var iken şiddet içeren her tür söylem ve eylemi gayri meşru görüyorum.

Ya Oran'ın “Mümkün olduğunca çok sayıda Kürt öldürülerek terör meselesi diye adlandırılan Kürt meselesini bitirmek.” ithamlarıyla gerçekleri çarpıtmasına ne demeli?

Oran ve şürekâsının 1937-38 Dersim olaylarının failleri hakkında bir sözlerinin olup olmadığını bilmiyorum, ama bu olayları “devletin gerçekleştirdiği katliam” olarak tanımlayan ilk şahsiyetin dönemin Başbakanı sıfatıyla Sayın Erdoğan olduğunu biliyorum.

Bence bunların hazmedemedikleri , Kürtler olarak bugün Türkiye'nin her yerinde kimliğimizle, inancımızla ve kısaca olduğumuz gibi yaşayabilme imkânını yakalamış ve sorunlarımızı artık tartışabilme düzeyine gelmiş olmamızın yanı sıra, onların kurdukları “Kürdistan” tuzağına düşmeden Türkiyelilikte ısrar edişimizdir.

Oran'ın iddia ettiği duygusal kopuş ise daha çok Eski Türkiye'den kalmadır. Fakat bugün hala beslendiği kaynaklar var. Örneğin, hala gasp edilen hakların iadesinin terörden dolayı ertelenmesi bu kaynakların başında gelmektedir. Ancak Oran'ın iştahla üzerine atılıp dört elle sarıldığı bu kopuş tedavi edilemeyecek kadar derin değil. İnanıyoruz ki, Yeni Türkiye gerek temel hak ve özgürlüklerde ve gerekse güvenlik, kalkınma ve eğitim gibi alanlarda sorumluluklarını yerine getirdiği oranda bu duygusal kopuş da yerini yine aidiyete bırakacaktır.

Sözlerimizi toparlarken, bazı akademisyen, aydın, gazeteci, siyasi, sermaye ve stk.lardan yeni olarak oluşturulan bu ”Kürtsever Cephesi”ne bir sorum var: Kürt çocuklarının elindeki taşı ve Kürt gençlerinin omuzundaki keleşi bırakıp ellerine kalem ve kitap almalarını gerçekten istiyor musunuz?

Ben derim ki, başaramayacaksın ız! Çünkü Kürtler kimlerin gerçekte kendi dostları olduklarını ve kimlerin de akbabalar gibi gökyüzünü kendilerine karartıp sonra da kanlarından beslendiklerini çok iyi biliyor.

Ercan kaya
Değerli büyüğüm aylardır sizi takip ediyorum hani bir dizi de bir yazı var ya Türkiye nin bu karanlık ve puslu vadisinde bizi bu demeçleriniz le aydınlatığınız için size çok teşekkür ederiz biz kürt ler olarak bu ölüm uykusundan bir an önce uyanmamız lazım ve buda siz büyüklerimiz tarafından bizi bu yazılarla hatta bir dernek veya vakıflar aracılığıyla bizlere vereceyiniz konferanslarla da olabilir neden çünkü bunun en büyük ve en güzel şekilde siz zaten bize yazmışsınız... ( Görülen lüzum üzerine : Ben Kürt'üm ve Türkiye'liyim !!

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Bakan Uraloğlu, kendi kullandığı araçla Dallıkavak Tüneli'nden geçti

Haber Ara