Dolar

42,5127

Euro

49,5643

Altın

5.791,94

Bist

10.957,44

Bırayê Kurdan, Erdoğan!

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-09-14 11:13:16

Bırayê Kurdan, Erdoğan!

Türkiye'deki gelişmeler ve Türkiye üzerine yapılan hesaplar her sorumlu insanı pozisyon ve dahi sorumluluk almakla karşı karşıya bırakmaktadır.

Hafızalarını yoklayanlar görecekler ki, 1876'da tahta oturan II. Abdülhamid'in şahsında Osmanlı Devleti'ne karşı yapılan planların, izlenen politikaların ve uygulanan yöntemlerin hemen hemen aynısı, neredeyse hükümet olduğu günden beri Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında Türkiye'ye karşı uygulanmaktadır.

Bugün her kim, “neden Recep Tayyip Erdoğan dışarıdan emperyalist güçlerin ve içeriden işbirlikçilerinin yanı sıra bir de olup bitenleri idrak edemeyenlerin topyekûn saldırılarına maruz kalmaktadır?” diye soruyorsa, II. Abdülhamid dönemine ve O'nun nasıl ve ne gibi yöntemlerle kuşatıldığına baksın!

Emperyalistlerin aynı başarıyı sağlamaları tıpkı o zaman da olduğu gibi bizim zaaflarımıza yenik düşmemiz ile mümkün olacaktır ancak! Aynı delikten ikinci defa ısırılacak mıyız? Bunu zaman gösterecek, ama Türkiye toplumu olarak bazı zaaflarımızın olduğu da bir vakıa. Batı, bugün ikinci bir kez aynı yöntemlerle sahnededir. O zamanlar karşılarında İslam Dünyasının hamisi olan Osmanlı Devleti ve onun da başında II. Abdülhamid vardı. Bugün de hala bir çeşit müstemleke olan İslam Dünyasının yeniden değerlerini kuşanmasına ön ayak olan bir Türkiye ve onun da başında Recep Tayyip Erdoğan var.

Hafızamızı tazelemek için tarihe kısa bir yolculuk yapacak olursak… Emperyalistlerin, “Hasta Adam” teşhisi koydukları devletin başındaki II. Abdülhamid, deyim yerinde ise demir leblebi çıkmış ve iştahlarını kursaklarında bırakmıştı. Fakat onlar da yılmadılar ve yüzlerce yıldan beridir birbirileri ile barış ve huzur içinde yaşayagelen etnik ve dini unsurları birer soruna dönüştürdüler; bir yandan devlete karşı kışkırttılar ve diğer yandan birbirine düşürdüler.

O kadar şeytanice saldırdılar ki, Osmanlı Devleti'ndeki halklar kullanıldıklarının, birbirine düşürüldüklerinin ve birer birer yutulduklarının farkına varamadılar ve kendilerini hayali bir zaferin sarhoşluğuna kaptırdılar. Emperyalistler bu başarılarını büyük ölçüde ellerindeki basına borçlu idiler. Öyle ki, uydurdukları yalanlar ve attıkları iftiralar ne kadar büyük olursa, etkisi de o derece geniş oldu. Amansız ve aralıksız haber bombardımanlarıyla zihinleri öyle bir iğfal ettiler ki, kimsede haberlerin doğruluğunu sorgulayacak mecal bırakmadılar. II. Abdülhamid'in attığı her hayırlı adımı dahi büyük bir şer gibi topluma yansıtmayı başardılar. Bunda tabii ki toplumun zaaflarının da payı vardı. Ama sonuçta bütün olumsuzlukların bir araya gelip aleyhte bir güce dönüşmesiyle –dönüştürülmesiyle II. Abdülhamid düşürüldü. Ve akabinde savaşlar, yenilgi üstüne yenilgiler ve kesin mağlubiyet.

Ve savaşın galiplerinin diledikleri gibi çizdikleri sınırlar. Kurulan yeni devletler ve birbirine düşman hale getirilen halklar. Kurulan ulus devletler halklarının değerlerini dikkate almak yerine emperyalistlerin yarıda bıraktıkları işi tamamlamayı bir görev addettiler. Örneğin, çiçeği burnunda Türkiye Cumhuriyeti'ne tahakküm edenler yüzlerce yıldan beridir beraber oldukları ve yeni devletin de ikinci kurucu unsuru olan Kürtleri inkâr, imha ve asimile etme politikaları izlediler. Böylece kadim kardeşliğimizde ve dostluğumuzda kanlı ve acılarla bir fetret dönemi başladı. İşte Cumhuriyet ile yaşıt olan bu zulmü Erdoğan gerçekleştirdiği devrimlerle büyük ölçüde sona erdirdi.

Şimdiye kadar anlattıklarımızdan hareketle Erdoğan'ın neden bunca saldırının hedefi olduğu biraz anlaşılmış olmalı. Erdoğan'ın tıpkı II. Abdülhamid gibi emperyalistlerin gazabına uğramasının, içeriden ve dışarıdan ölümcül saldırıların hedefi olmasının iki nedeni var. Biri; emperyalistlerin Türkiye'ye biçtikleri rolü, yanı İslam Dünyasına “model ülke” olmayı sürdürmediği için ve diğeri de devletin inkâr, imha ve asimilasyon politikalarını sona erdirip kesintiye uğramış kardeşliğimizi yeniden tesis etmek amacıyla hayatını ortaya koyduğu için!

Bu insani duruşu Batılıların demokratlıklarının da ve hümanistliklerinin de kendileri için olduğunu açığa vurmalarına yetti de arttı.

Recep Tayyip Erdoğan'ın attığı malum adımlarla Kürtler, onlarca yıldır gasp edilmiş haklarının çoğuna yeniden kavuştular. Zaten ilk aşamada önemli olan, inkâr, imha ve asimilasyon politikalarının son bulmasıdır. İnanıyoruz ki, zaman içinde anadilde eğitim de dâhil, diğer haklar er ya da geç elde edilecektir. Bu hakları geri almamız gecikebilir, ama bu gecikme hiçbir şekilde şiddet yöntemini meşrulaştırmaz. Kaldı ki, bizim onlarca yıllık zulmün faturasını dahli olmayanlara ödetmeye de hakkımız yoktur!

Bazı güruhların Kürtlerin haklarını elde etmek adına her türlü terörü estirmeleri ve bu esnada Erdoğan'ı Kürtlerin baş düşmanı gibi gösterme çabaları da yukarıda sözünü ettiğimiz topyekûn saldırıların bir parçasıdır! Hepsinin saldırıları aslında onun inandığı ve savunduğu değerlerdir. Ki bu değerler bizim de aynı zamanda değerlerimizdir. Bizi birbirimize kardeş kılan da bu değerlerdir.

Yine Kürt, Türk ve kısaca bütün Türkiye olarak şunu bilmemiz gerekir: Nasıl ki dün II. Abdülhamid üzerinden kuşatılan, saldırıya uğrayan, mağlup edilen ve nihayetinde bölüştürülen Osmanlı Devleti idiyse, bugün de Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında Türkiye'dir. Dolayısıyla bugünkü şartlarda Türkiye'yi sahiplenmenin ve Türkiye'yi savunmanın yolu ilk olarak halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olan Erdoğan'ı sahiplenmekten ve savunmaktan geçmektedir. Hatalarının olması eleştirmemizi zorunlu kılar, ama meşruiyetine gölge düşürmez! Buradan hareketle diyoruz ki, bugün Erdoğan'ı sahiplenmek Selahattin Eyyubi'yi sahiplenmek gibidir. Erdoğan'ın yanında yer almak, Richard'a karşı Selahattin'in yanında yer almak gibidir. Bu, onun hatalarını görmediğimiz ve görmeyeceğimiz demek değildir kesinlikle. Doğrularında yanında olduğumuz gibi, yanlışlarında uyarmak ve muhalefetimizi meşru sınırlarda tutmamız kardeşliğimizin de bir gereğidir zaten.

Kürtler olarak şu gerçekleri de asla unutmamalıyız: Bugün Kürtlerin çoğunluğu “Kürdistan” diye tanımlanan coğrafyanın dışında yaşamaktadır. Ve en büyük Kürt şehri de artık Diyarbekir, Erbil, Musul veya Kerkük değil, İstanbul'dur! Az veya çok, ama Türkiye'nin her yerinde varız. Zaten Türkiye'nin asli unsurlarından biri olarak bundan doğal ne olabilir ki? Sözün özü, bütün Türkiye bizim iken, bizim kendimizi Kürdistan'a mahkûm etmemiz ve kendimizi Türkiye'nin bir karış toprağından mahrum edecek söylem ve eylemlere girişmemiz veya bunlara rıza göstermemiz cehalet değil midir? Türkiye'nin her yerinde var iken, Türklerle bu kadar iç içe iken, Türkiye'nin ve Türklerin refahı, huzuru ve güveni bizim ve aynı şekilde geriliğinden ve güvensizliğinden biz daha olumsuz etkileniyorken, birbirimizi sevmekten ve saymaktan başka bir yolumuz mu var?

Bugünün Türkiye'sinde sağlıklı diyalogla halledemeyeceğimiz bir sorunumuz bulunmamaktadır. Yeter ki samimi olalım. Her kim bizim ölmemizi ve öldürmemizi istiyorsa, bilelim ki o dostumuz değil! Bizim isteyerek veya istemeyerek dağlara çıkan ve bu esnada suça bulaşan veya bulaşmayan kardeşlerimize karşı da sorumluluklarımızın olduğu şüphesizdir. Meselelere hak ve adalet ölçüleri içerisinde yaklaştığımız oranda söz ve eylemlerimize aklıselim egemen olacaktır.

Haklar ve yükümlülükler elbette ki karşılıklıdır. Bugüne kadarki hak ihlalleri ve gayri adil uygulamalar hepimize büyük acılar ve kayıplar yaşattı. Kimimizi insanlığından, kimimizi canından, kimimizi malından ve kimimizi de her şeyinden etti. Ama bu böyle devam etmemelidir. Gerek devlet ve gerekse birey olarak Türkler biz Kürtlerin temel insani haklarına riayet etmekle yükümlüdürler. Devlet kadar bireylerin de yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekir ki, yaşam arzulanan yönde akıp gitsin.

Eminiz ki, Türklerin de büyük çoğunluğu biliyor ki, Kürtlere karşı adil olmadıkları ve haklarını gözetmedikleri sürece, asla rahat yüzü göremeyecek ve vicdanen rahat olamayacaklardır. Çünkü öyle bir haldeyiz ki, ister sadece dünyevi düşünelim ve ister hem dünyevi ve hem de uhrevi düşünelim, çıkarlarımız da iç içedir. Birimizin düşmesi diğerinin düşmesi, birimizin ayakta durması diğerinin de ayakta durması demektir.

Emperyalistlerin biz Kürtler için biçtikleri yeni rolü eğer oynarsak, petrolün sahibi değil, sadece bekçisi olacağız ve bu arada elimize tutuşturdukları silahlarla birbirimizi öldüreceğiz. Kim ölmemizi ve öldürmemizi istiyorsa, bilelim ki dostumuz değildir!

Kürtler olarak Yeni Türkiye'de her türlü şiddetin karşısında yer almalı ve daha adil, daha demokratik, daha barışçı ve daha müreffeh bir Türkiye ve dünya için çalışmalıyız. İnsanlarımızı şiddete alet olmaktan ve şiddet kullanmaktan alıkoymalı ve meşruiyette ısrar etmeliyiz. Dağdaki insanlarımızın, kardeşlerimizin bir an önce ailelerine ve dahi hayata kazandırılması için çalışmak gibi ulvi bir görev dururken, onların ölmelerini ve öldürmelerini izlemek ne kadar insanidir ve Kürtlerin hangi derdine dermandır?

Erdoğan, Türkiye'yi ve Türkleri inkâr gibi bir insanlık suçunu işlemekten alıkoyan, bu utançtan kurtaran, devleti halka hizmetin bir aracı haline getirmeye çalışan, gasp edilen haklarımızın çoğunu geri almamızı sağlayan ve onlarca yıldır büyük yaralar alan kardeşliğimizin yeniden tesisi için cansiperane bir sorumluluk üslenen bir şahsiyet olduğu için… Onlarca yıl kendilerini “la yusel” gören ve topluma hizmetleri olmadığı gibi değerleriyle de savaş halinde olanlardan fikriyle de zikriyle de ayrı olup, Hakk'a ve halka hesap verme bilincinde ve buna hazır olduğu için… Halka hizmet ettiği, halkın değerlerini saydığı ve paylaştığı için… Dünya ezilenleri ve mazlumları adına “dünya 5'ten büyüktür” dediği ve kısaca onurlu bir duruş sergilediği için saygı duyuyoruz, seviyoruz ve bu insani hasletleri koruduğu sürece kendisiyle beraber olmayı kardeşliğimizin ve dostluğumuzun bir gereği olarak görüyoruz. Devletin soğuk ve zorba elini toplumdan çekebildiği ve bunun yerine devleti halka hizmetin bir aracı kılabildiği devletin imkânlarının adil bir şekilde paylaşımını sağladığı oranda Hakk'ın da halkın da rızasını kazanacağını ve yeryüzündeki en büyük payenin de bu olduğunu hatırlatıyoruz. Cumhurun başı olması ve ordunun başkomutanı olması hasebiyle hem devletin ve hem de milletin sahip olduğu şiddeti ve merhameti yerli yerinde kullanması için olağanüstü çaba göstermesini diliyor ve bundan şüphe etmiyoruz.

Aramıza nifak tohumları ekip bizi birbirimize kırdırıp zillete duçar kılmaya çalışanların oyunlarını bozma ve basiretimizi, ferasetimizi, merhametimizi, şiddetimizi ve kardeşliğimizi kuşanıp her birini yerli yerinde kullanma temennisi ve dualarıyla özlemini duyduğumuz aydınlık günler için kutlu yürüyüşümüze devam ediyoruz.

muhammed
Evet birayê tenekeHekes Kurtlerin kadeşidır!! İnanmasan bak mhp ye bak chp ye bak akp ye ve diyer tüm siyasi partilere ama ne acıdır mesele kürlerin insani islami hakları olunca hepsi birleşır amalara sığınırlar hala kürtçe bir dilmidır yok türkçenin şivesimidir yalanıyla kardeşim dediği Kürdü kandırır dururlarTeneke kardeş aynen senin gibi.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

ASELSAN'ın imha senaryosu: GÖKSUR'un görüntüleri paylaşıldı

Haber Ara