Dolar

34,8459

Euro

36,6446

Altın

3.023,04

Bist

10.063,80

Vakti Ramazan

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-06-13 10:24:45

Vakti Ramazan

İslam dünyasının 11 ay boyunca yapmış olduğu veya yapacağı taat ve ibadetleri taçlandıracak olan bir aydayız.

Hz.Allah kullarına olan şefkat ve merhametinin bir sonucu olması bakımından üç ayları ve içerisinde de Ramazan-ı Şerifi bir rahmet kapısı olarak aralamıştır.

O kapıyı ardına kadar açıp içeri girebilmek ise, artık biz kulların ferasetine bağlıdır.

Ki, Ramazan bir sekine ayıdır.

İnsanın kendine dönme, ruhuna yönelme, nefsine hükmetmesi için “bir daha ulaşılması meçhul” bir büyük fırsattır.

Ramazanı bir cümbüş ayı addedip, yeme içme eğlenme merkezli yaşamak, kuşkusuz ki büyük bir nasipsizlik olacaktır.

Keza, aç kalmak, teravih kılmak, mukabele okumakla sınırlayarak ihya etmek da öyle.

Nitekim Ramazanın en önemli öğretisi “nefis imtihanıdır”.

Üç şey insana zor gelir; aç kalmak, vermek ve sükut etmek.

Bütün bunlar insan ruhunun bedeni ile eş zamanlı vereceği derinlikli bir mücadelenin adresi olmalıdır.

Allah c.c için var olan nimetlerden tüm gün uzak kalmak, nefsin arzuladığı, frenlenmesi zor yeme-içme güdüsüne hükmedebilmek elbet bu mücadelenin temel dinamiklerindedir.

Ancak malayani konuşmak, gıybet etmek, suizanda bulunmak, insanların ayıp ve kusurlarını araştırmak da yine nefis zaaflardan olduğuna göre, aynı öneme haizdir.

Aç olanların halini anlamak, açlıkla imtihan olunmanın nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmek ve böylelikle merhamet duygularımızı yeniden besleyerek, kâinata bambaşka bir bakışla bakabilmeyi öğrenmek Ramazan öğretilerimizden biri olmalıdır.

Böylelikle yetimi, mazlumu, mağduru, düşkünü ve kimsesizi -en yakınımızdan- başlayarak tüm yeryüzünde gözetip kollamanın gerekliliğine müdrik olunacakır.

Nimetlerin arasında olup onlardan uzak durmak ne kadar zor ise, var olan maldan infak etmekte insanoğlu için o denli zordur. Bu sebepledir ki İslam yeryüzünü ilk şereflendirdiğinde inen Ayeti Kerimeler yoğunluklu olarak infak üzerine olmuştur.

“Ey İman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın (zekât ve sadaka verin)"

İnfaktan söz ederken Kur'anı Azimuşşan “en helali ile infak etmek” ten bahisle ise, başka bir uyarı ve terbiye edilmesi gereken hususa dikkat çekmektedir.

Ne yazık ki özellikle son zamanlarda kazançlarımızda, yiyip içtiklerimizde, sahip olduğumuz tüm dünyalıklarda “helal” gözetir olmaktan uzaklaştık. Kazancımızı artırmak, konforumuzu yükseltmek öylesine cezp edici geldi ki “helal” olmayana uzanırken ellerimiz, buna bir kılıf bulmakta da zorlanmaz oldu dillerimiz

Söz gelimi rızkımiza bir şekilde bulaşan faiz için “hayatın bir gerçeği ”diyebilir hale geldik artik.

"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın eğer gerçek müminler iseniz” diye buyuran ilahi hükme bigane kaldık.

Öte yandan devlet ve millete ait olandan ”hakkımız olduğu” iddiası ile milletin rızası olmadan kazanç elde etmek de bu günkü zafiyetlerimiz arasında hiç azımsanmayacak düzeye ulaşmiştir.

Adeta bir virüs gibi Müslümanlar arasına giren, zihinlerini işgal eden ”daha fazla dünyalık, daha fazla konfor, daha yüksek makam” hırsı bizleri dönüşü imkânsız yanlış yollara sevk etmektedir.

Doğrusu sahip olduğumuz dünyalıkları kaybetmekten fena halde korkarken,harama uzanmakta oldukça cesur davranmaktayız.

Kaldi ki, tüm bunların dillendirilmesinden rahatsız olmak yerine, top yekûn olarak arınmak, şu kısa ömürde daha kazançlı bir seçim değil midir?

Ramazan ruhumuzu, bedenimizi, kazancımızı, rızkımızı temizleme ve arındırma ayı olmalı değil midir?

Öyle ise Ramazanı ekranlarda “ağlak hocaların” samimiyetsiz anlatımları ile saçma sapan soruların gölgesinde bırakmayalım. Bu hayatımızın yegâne fırsatını yeme içme ve eğlencelerin nasipsizliğinde heba etmeyelim.

Gelin bu Ramazanda ruhumuza bir sekine telkin edelim. Nefsimizi ise acımasızca soru yağmuruna tutarak ağır bir imtihandan geçirelim.

İslam olmanın nasıl bir “nimet olduğunu” kavrayalım önce.

Sonra bu “olmaklığın” gereğini keşfedelim.

Allah için sevmeyi, merhamet etmeyi, ibadet etmeyi, kul olmayı, insan olmayı, İslam olmayı; ümmet olmayı yeniden inşa edelim, kendimizde.

Yeryüzündeki anlamımızı sadece “yiyen içen, gülen, eğlenen” varlıklar olmakta zayi etmeyelim. Bu dünyadaki gayemizi mal, makam ve güçten ibaret bir hırs yarışı olarak görmek zilletine düşmeyelim.

Biz yeryüzünün en şerefli varlığı, insanız.

Ancak elimizle edip eylediklerimizle ya “eşrefi mahlukat” veya “bel hum adel” olabileceğimizi unutmayalım,.

Kaldı ki, Halife olan insanın “İyiliği yaymak ve kötülükten nehyetmekten” başka bir gayesi ve hırsı olmamalıdır.

Oysa bu gün yeryüzü insan eli ile kirletilmiş, kan ve gözyaşına bulanmıştır.

Seküler rüzgârlara kapılıp güç ve çıkar hırsı ile gözü denen insan “haysiyetsiz” bir kimliğe teslim olmuştur.

Mü'min bundan beri olmalıdır.

Zira içerisinde bulunduğumuz bütün bu gaflet ve delaletin, acı ve ızdırabın son bulması “insanlık medeniyetini yeniden inşa etmekle” mümkün olacaktır.

Ve elbet “insanlığın yeniden inşası” insan eli ile olacaktır, bunun muhatabı da ancak ve ancak İslam olan insandır.

Demek insanoğlu, insanlığın inşasından mesuldür ve bu yolda önce kendi inşasını gerçekleştirmesi elzemdir.

Bu ramazan ihtiyacımız olan İslam'a yeni ve modern yorumlar getirmek değil, Müslümanların yeniden İslam ile buluşmasını sağlamak olmalıdır.

Ey insan ve ey Müslüman!

Bilir misin ki, kendi inşanın gerçekleşmesi için Ramazan bir fırsat, müthiş bir ikramdır.

Ne vakit sen kendini gerçek anlamda inşa edersen işte o vakit Allah c.c seni İslam medeniyetinin tesis edilmesinde pay sahibi kılarak ikramlandıracaktır.

Aksi halde kendini avutup durmaktan öteye geçemezsin.

İçerisinde bulunmuş olduğumuz Ramazan-ı Şerif'in bütün islam aleminin dirilişine ve yeni bir medeniyetin inşasına vesile olması niyazı ile.

 

----

(el-Bakara, 2/267);

 

Haber Ara