Dolar

34,9476

Euro

36,7282

Altın

2.978,61

Bist

10.125,46

İdomeni’de yaşanan trajedi

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-04-19 13:34:12

İdomeni’de yaşanan trajedi

Yunanistan ile Makedonya arasında bulunan İdomeni bölgesinde son zamanların en büyük trajedisi yaşanıyor. Ülkelerindeki iç savaş, faşist baskı, terör ve ekonomik nedenlerden dolayı kaçak yollarla Avrupa'ya ulaşmaya çalışan insanların oluşturduğu İdomeni'de 12 bin kişilik bir kamp oluşturuldu. Burada açlık, susuzluk, barınma ve sağlık imkanlarından yoksun kalan bu insanların dramı her gün daha da kötü ve hüzün verici bir hal alıyor.

Bu insanlar sözde gelişmiş ve zengin Avrupa ülkelerine gitmek, oralarda yaşamak istiyor. Avrupa ülkeleri de “gelmeyin,sizi istemiyoruz” diyor. Bundan dolayı Avrupa halkının büyük bölümü gösteri yaparak mültecileri istemediğini, devlet ve hükümet başkanları da kapılarını kapatarak yabancı sığınmacıları almayacağını ilan etti. Buna rağmen dünyanın değişik bölgelerinden sığınmacılar kitleler halinde yaşlı kıta Avrupa'ya akın etmeye devam ediyor.

Avrupa tarihi boyunca yardım eden veya paylaşan değil hep alan ve sömüren olmuştur. Kendine ve kendi halkına nispeten refah ve yaşanabilir bir ortam sunmuştur. Ancak bu imkanları yabancılarla paylaşmaya asla tahammülü ve niyeti olmamıştır. Bu niyet ve anlayışı bilmeyen veya anlamak istemeyen sığınmacılar ısrarla Avrupa ülkelerine girmek için hayatlarını tehlikeye atarak ve kaçakçılara, kendilerine göre, oldukça yüksek meblağlar ödeyerek bu maceraya atıldılar. Onların acı çekmesi veya bir trajedi yaşaması Avrupalıların ne kadar umurunda?

Avrupa ırkçı, faşist ve sömürge değerleri üzerine kurulmuş ve Barbar bir anlayışa sahip olduğunu tekrar hatırlamamız gerekir. Böyle bir topluluktan “merhamet” veya yardım dilenmek gerçekten safdillik olur. Adamların kendine faydası ve yardımı dokunmuyorken elin Asyalısına veya Afrikalısına neden kucak açsın ki? Onları muhtaçlara yardıma ve iyiliğe çağıran hiçbir değerleri yok.

İslam dini ise insanları infak etmeye, yolcuya, misafire, düşküne, fakire ve ihtiyaç sahiplerine yardım edilmesini emreder. Müslüman yaptığı yardımın karşılığını insanlardan değil, aksine bütün evreni yaratan Allah'tan bekler. Bundan dolayı Müslümanlar yardım sever ve iyilik timsalidirler. Bundan dolayı Batılı veya kapitalist anlayışa sahip olan dostlarımız bizi anlamakta güçlük çekiyor.

Batılı dostlarıma çay ısmarlayınca şaşırdılar!

Batılı bir dostumuza karşılıksız ısmarladığımız bir fincan çay için bir anlam veremediklerine defalarca şahit odum. Öğrenciyken Nepal'e gitmiştim. Everest dağına tırmanmadan önce turist arkadaşlarla topluca bir kafeteryada oturmuşlimonlu çay içmiştik. Yanılmıyorsam 8 kişinin çay parası 3 dolara tekabül eden 17 Nepal Rupisi tutuyordu. Çay ücretiniben ödedim. İngiltere'de öğretmenlik yapan bir kişi hayrete kapıldı. “Çok mu zenginsin, neden ödemeyi sen yaptın?” diye sorunca, “Zengin değilim. Bizim inanç ve kültürümüzde ikram etmek önemlidir. Onun için sizden bir karşılık beklemeden sadece inancım içim bu ödemeyi yaptım” deyince oradaki diğer Batılıların hepsi adeta şok olmuştu.

Karşılıksız veya menfaat olmadan bir eylemin yapılmayacağını bilen bir Batılı başkasından ne böyle bir jesti bekler ne de böyle bir jest yapar. Yapması için bir bahane veya toplumsal bir algı yoktur. Bunu bildiğim için Avrupa ülkeleriningöçmen ve mültecilere yönelik sergiledikleri Barbarlığa çok fazla şaşırmıyorum. Kendi ana, babasına ve toplumunafaydası olmayan bir topluluktan Müslümanlar olarak iyilik yapmalarını, kapılarını açmalarını bir başka deyişle “misafirperver” olmalarını beklememiz uygun olmaz.

Batı dünyası zenginliği başta İslam ve Doğu ülkelerine uyguladığı işgal ve sömürgeye dayanır. Az bir kuvvetle milyonlarca nüfusu olan ülkeleri işgal eden Batılılar izledikleri gayrı insanı politikalarla toplumdaki insanları birbirine düşman hale getirerek, her bir gruba silah ve mühimmat yardımında bulunarak halkların birbirini hırpalaması sonucunda sömürge idaresini sürdürdü.

Yıllardan beri, daha doğrusu Osmanlı'nın çökme döneminden beri İslam ve mücavir coğrafya Batılı emperyalistlertarafından bölüştürülmeye başlandı. Yerel halklar yürekli olsa, vatan-millet ve toprak sevgisine sahip olsa emperyalistler bölgeye gelip kalıcı olabilir mi? Her belde de birer Hazreti Ebu Hanzala, Sütçü İmam Ömer Muhtar veya İzzeddin el Kassam olsaydı bu işgaller olabilir miydi?

Ümmetin bir kısmı mücadeleden vazgeçti!

Maalesef ümmetin gündeminden cihad ve mücadele terimleri çıkmış yerine tefrika ve dünya sevgisi yerleştiğinden emperyalistler bölge halkını kendine benzetti. İnsanlarımız dünyevileşti. Kendi özünden olanı kötü, Batı'dan geleni ise güzel ve hoş karşılamaya başladı. Kendi medeniyetine yabancılaşınca Batı'dan aldığı sözde medeniyeti yerleştirdi. Bu da beraberinde yıkım, ötekileştirme, inkar ve kendine yabancılaşmayı getirdi.

Bugün İslam toprakları üzerinde sorunlu olan ülkelere bakacak olursak hemen hepsinin temelinde kendi beceriksiz,işbirlikçi ve hain yöneticilerinin entrikaları bulunmaktadır. Zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklara sahip ve engin tarihiyle zamanla dünyanın gıptayla baktığı bu topraklar şimdi zulüm, sömürü ve kan gölüne dönüştü. Bu ortamın oluşmasını gitmek istedikleri Batılı ülkelerin kışkırtmasıyla yerli iş birlikçi hainler sebep oldu.

Türkiye üzerinden Yunanistan adalarına tehlikeli bir şekilde deniz yoluyla gelen sığınmacılar buradan kara yoluylaAvrupa'ya gitmeye çalışıyor. Ekonomik dar boğazda olan Yunanistan'da kimse kalmıyor. Geçiş güzergâhında olanMakedonya ve Polonya'da da kimse kalmıyor. Ama bu devletlere para ve talimat veren AB ülkeleri sığınmacıların kendi kapılarına gelip dayanmaması için bu dikenli telleri ördürttü.

Ülkemiz ile AB arasında imzalanan geri kabul antlaşması neticesinde Yunanistan'a ülkemiz üzerinden gidenleri geri göndermeye başlaması üzerine bu mülteciler arasında telaş ve endişe oluşturdu. Türkiye'ye gelmemek için son bir gayretle Avrupa'ya geçmeye çalışanlar hemen her gün İdonemi kampının yanındaki tel örgüleri aşarak Makedonya'ya geçmeye çalışıyor. Engel olan Makedon polisine saldıran sığınmacılar tel örgüleri yıkmaya çalışıyor. Sığınmacılaraplastik merminin yanında şok ve gaz bombası atmaları sonucu onlarca kişi yaralandı.

Bu durumu gören Avrupa halkı daha çok tedirgin olmaya başladı. Polise ve etrafa saldıran bu kişilerin ülkelerine gelmesi üzerine başlarına gelecek olan sıkıntılardan çekinmeye başladı. Açık bir dille yabancıların ve özellikle de Müslüman Arapların ülkelerine gelmemesini haykırıyor. İslamofobia, yabancı düşmanlığı ve ekonomik nedenlerden dolayı yaşlı Avrupa halkı kendi içine kapanmak istiyor.

Sığınmacılar İran ve Rusya'ya neden gitmiyor?

Bir de madalyonun öbür tarafına bakalım. Sığınmacıların geneline yakını Suriyeliler oluşturuyor. Kendi ülkesi kan gölüne dönüşmüşken vatanını ve sevdiklerini bırakıp AB ülkelerine gidiyorlar. Bunların hepsi genç insanlar. Ülkesini savunabilecek durumda. Ama hiç birinin vatan ve ülke umurunda değil. Ülkesini Esed rejimin zulmünden, İran, Rusyave Hizbullah'ın işgal ve terör örgütleri DEAŞ ve PKK'nın uzantılarından kurtaracağına kaçıp Avrupa'ya gitmeye çalışıyor. Peki, sen kaçarsan diğeri kaçarsa ülkenizi kim kurtaracak?

Sonra Avrupa sanki seni bekliyor. Kendi ülkesinde hamallık ve çöpçülük yapmayı zül kabul eden bu kişiler AB ülkelerinde gönüllü köle olmaya razı olmaları anlaşılır gibi değil. Bunların çoğu tembel ve yardımlarla yaşamaya alışmış kişiler. Bu anlayışla AB'ye gitmeye çalışan bir kitle ile onları ne pahasına olursa olsun almamaya çalışan bir direnişle karşı karşıyayız.

Okumuş ve meslek sahibi olanları herkesten önce alan Batılı ülkeler geride kalan vasıfsız ve aylak kişileri bize göndermek için utanmadan bir de insanlık veya Demokrasi dersi vermeye kalkıyor. Ülkeye ve işe alırken kişilere zeka testi yapacak kadar alçaldılar. Meslek sahibi ve okumuş Suriyelilerin yüzde 70'i AB tarafından alınmışken ülkemizde bulunan yaklaşık 3 milyonun sadece yüzde 11'ı kalifiye ve meslek sahibidir. Onun için suç işleme oranları gittikçe artmaktadır.

Bir nesil yok oldu. Diktatör Esed ve destekçileri ise çıkarlarından başkasını düşünmüyor. İran veya Rusya Baas rejimine bunca destek verirken bir Allah kulu bu ülkelere sığınmacı olarak gitmiyor. Çünkü onlarda biliyor ki bu emperyalist ülkeler yardıma değil sömürüye geldiler. Ülkemize ve milletimize düşman olan PKK'nın uzantısı olan Kürtler 'den tutunda Baas ideolojisine inanmış ırkçı Araplar yine bizim yanımıza geliyor ve biliyorlar ki onların hainliğine vekahpeliğine rağmen bu necip millet yine de yüzünü ekşitmez.

Bizde Suriye, Irak, İran, Kürt bölgesinden, Ermenistan, Kafkas ülkelerinin yanında Asya ve diğer Arap ülkelerinden gelen 5 milyona yakın sığınmacı bulunuyor. Biz bunlara ses çıkarmazken Yunanistan'da 30 bin sığınmacı, Avrupa'nın tamamında 1,5 milyon mülteci ve sığınmacı olmasına rağmen ayağa kalkıyorlar, “öldük – bittik” feryat ediyorlar. Biz ise bu insanlara kapımızı açarak ve ekmeğimizi bölüşerek insanlığın ölmediğini gösteriyoruz.

Sığınmacı olan kişilerden de misafir gibi davranmalarını, terör ve hain şebekelerin tuzağına düşmeden ülkelerinin bağımsız ve özgür olması için gayret göstermelerini bekliyoruz. Ülkelerinin özgürleşmesini başkalarından değil bizzat kendilerinin yapması gerekir.

Kamplarda ve yollarda zor durumda olan sığınmacılara Allah yardım etsin. Onları bu duruma düşüren zalimlere de fırsat vermesin.

https//:twitter.com/aslanbalci1

Haber Ara