Latin Amerika ülkelerinin önde gelen ve en büyük nüfusa sahip olan ülkesi Brezilya çalkantılı günlerden geçiyor. Bugünlerde, dış mihrakların tahrikiyle, bu ülke kendi eliyle bir bilinmeze, iç savaşa ve hatta bölünmeye kadar gidebilir. Askeri cuntanın eline büyük koz verildi. Emperyalistlerin desteğiyle askerler çok rahat darbe yapabilir. Ülke, Lava Jato ( Araba yıkama) adı verilen yolsuzluk soruşturmasıyla ikiye bölündü.
İktidarda solcu bir yönetim bulunmaktadır. Sağcı muhalefet ise iç ve dış mihraklarla birlik olup iktidarda bulunan ve aynı zamanda eski bir gerilla lideri olan bayan Dilima Rousseff yolsuzluk yaptığı iddiasıyla görevden alınmak isteniyor. Azledilmesi yönünde karar alındı. Rousseff'da “kararı tanımıyorum. Direneceğim.” dedi. Parlamento'nun böyle biryetkisi olmamasına rağmen devlet başkanının görevden alınmasına yönelik oylama yaptı. Bu aslında bir anayasal darbedir.
Brezilya ile ülkemiz her ne kadar birbirinden çok uzak olsa da birbirlerine benzeyen çok fazla ortak noktasıbulunmaktadır. Bizim bölgemizde ülkemiz ne anlama geliyorsa Latin Amerika kıtasında da Brezilya aynı konumdadır.Askeri cunta bizdeki gibi idareyi elde tutarken, Brezilya'da da takriben aynı zamanlarda askerler yönetime el koymuştu.
Adaletsiz ve eşit olmayan gelir dağılımı bizdeki gibi belli başlı grup ve ailelerin elinde toplanmış durumdadır. Bu kişilerin geneline yakını savaş kaçkını, vatan haini, asker yakınları, siyasi rantçılarla işbirlikçi ve vergi kaçakçısı olan kişiler oluşturmaktadır. Ekonomi ve ülke idaresi hep bu kişiler arasında paylaştırılır. Alt konumdaki işlere ise ülkenin gerçek sahipleri yerleştirilir. Onlarda belli müddet sonra üst konumda olan bu hainlerin adamı olur ve içinden geldiği halka düşman olur.
Başkanın azledilmesinin son bir merhalesi kaldı. Parlamento kararı ülkede bulunan Senato'ya havale edildi. İşin garip tarafı Senato'nun başındaki da eski bir gerilla lideri. Zamanla bu kişiler faşist askeri darbelere karşı savaşmış. Kimilerine göre birer “katil” kimilerine göre ise birer” kahraman” durumdalar. Bakalım eski solcu ve devrimci arkadaşınıkollayabilecek mi?
Senato'daki oylama ülkenin geleceğini belirleyecek
Senato gelecek ay soruşturmanın yapılıp yapılmayacağına karar verecek. Eğer soruşturma yapılacak olursa Rousseff'in Devlet Başkanlığı görevi 180 gün için dondurulacak. Yerine ise başkanın koltuğunda gözü olan ve birkaç kez darbe girişiminde bulunduğu iddia edilen yardımcısı Michel Temer vekaletle yürütecek. Siyasette bir gün bile uzun zaman kabul edildiğini göz önüne alacak olursak bu zaman zarfında da ülkede neler olabileceğini kestirmek zor.
Aslında ortada ciddi bir suçlama veya yolsuzluk yok. Bayan Rousseff 2014 yılında ikinci kez girdiği başkanlık seçimlerizamanında bütçe açığını gizlediği, ekonomik verilerde manipülasyon yaptığı iddia ediliyor. Petrobras'ın başkanlığını yaptığı sırada da yolsuzluk yaptığı iddialar arasındadır. Bu yolsuzluklara ülkenin eski Devlet Başkanı LuizInacio Lula da Silva'da dahil edildi. Gözaltına alınan Lula'ya dokunulmazlık verilerek hükümet sekreteri olarak görevlendirildi. Ancak muhalefet her ikisini de birden bitirmek istiyor.
Ülkede uzun zamandan beri gündemi meşgul eden Petrobras şirketinde yolsuzluk iddialarını araştıran mahkemenin kararları hem İşçi Partisini hem de Bayan Rousseff'i oldukça rahatsız etmeye başladı. Halk bu konuda ikiye bölünmüşdurumda. Bir kısmı soruşturmaların siyasi, bir kısmı ise yolsuzluk yapıldığı için ülke menfaati göz önüne alınarak derinleşmesinden yana.
Sağcı kesimin arkasında ABD emperyalizmin olması nedeniyle olaylara kuşkulu bakmamıza neden oluyor. Sol kesimise yapılan “sivil bir darbe” olduğunu iddia ediyor. ABD ve diğer emperyalist ülkedeki Petrol işlerini yöneten Petrobras'tan pay elde edebilmek için her türlü oyuna başvurabilecekle
Bizdeki solcular gibi hain değiller
Brezilya ülke olarak yıllardan beri yolsuzluklarla ve rüşvetle anılması nedeniyle petrol devi Petrobras'da usulsüzlük yapılması gayet normal olarak kabul ediliyor. Ancak bundan dolayı koca ülkeyi kaosa ve iç çekişmeye sürüklemenin bir anlamı yok. Rüşvetçileri mahkum ettirmek veya yargılamak her devletin ve yönetimin öncelikli vazifesi olması gerekir. Ancak burada gerçek suçluları kollayıp masumlara iftira atmak insanlığa ve vicdana sığmaz. Yolsuzluğun ayyuka çıktığı bir ortamda elde delil olmadan bir devlet başkanını görevden alma teşebbüsü kabul edilemez. Ayrıca yolsuzluk iddiasında bulunan kişilerin bir kısmının daha önce aynı suçlardan mahkum olmaları işin bir başka boyutunuoluşturuyor.
Dışarıdan adalet ve hakkaniyet ölçüsünde bakan birisi olarak gerek Lula ve gerekse Rousseff ülkesi için çalışan ve yolsuzluğa bulaşmış bürokrattık oligarşinin tekelini kırmak için mücadele ettiklerini görüyorum. Solcu fikirlere sahip olan bu siyasi kişiler bizdeki bazı solcular gibi vatan ve millet haini değil. Tarihine ve kültürüne yabancılaşmamış, milli değerlerine sahip, sosyal adalet ve eşitlilikten yana olan kişiler olduğundan istenmeyen adam ilan edildiler. Aynı senaryo bizde de yaşanmıyor mu? Ülkesi için her türlü kalkınmayı yapanlar neredeyse vatan haini(!) 90 yıl boyuncasadece heykel dikenler ise bir nevi kahraman(!) ilan edilmeye çalışıyor. Bizdeki solcular jakoben, despot laik, halk düşmanı, kalkınmaya kapalı, gerici ve baskıcı olmaktan politika üretemeyen birer asalak olmaktan öteye gidemedi.
Küresel sermaye Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve ekipleriyle birlikte Latin Amerika'da baş gösteren “özüne dönme” halk hareketlerini kendisi için bir tehdit unsuru olarak görüyor. Asalak ve hayatını yolsuzlukla kazanan kesim ise medya ve siyasi figürlerle gerçek iş yapan yöneticileri karalamanın ve kamuoyunda “hırsız” gibi gösterme gayreti içinde olduklarını unutmamak gerekir. Her iki ülkede de halkına hizmet edenler yaklaşık 14 yıldır iktidarda bulunmaktadır. Bu liderleri yabancılar değil bizzat kendi içindeki işbirlikçi kişiler tarafından rencide edildiğini gözden kaçırılmaması gereken önemli bir argümandır.
Erken kalkanın darbe yaptığı ve emperyalistlerin arka bahçesi olan Latin Amerika'da Brezilya'ya bu kez silahla vetanklarla değil sözde demokrasi adına darbe yapılmak isteniyor. Aynı zihniyet Venezuela'da Hugo Chavez ile Honduras'taki Jose Manuel Zelaya Rosales ve Paraguay'daki gibi halktan yana olan liderler istenmiyor. Yerine emperyalistlerin çıkarlarını koruyan kukla liderler tercih ediliyor. Ama hakların bir kısmı uyandı. Küresel anlamda emperyalizme bir başkaldırı başladı.
İyiliğe karşı İran'nın nankörlüğü
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde 9 Haziran 2010'da, İran'a yaptırımı öngören paket oylandığı zaman Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile Lula'nın başkanlığını yaptığı bu iki ülke “hayır” oyu kullanarak emperyalistlerin dikkatini çekmiş ama dünyadaki mazlum milletlerin de umudu haline gelmişti. Ancak ne yazık ki İran daha sonra bize karşı sergilediği düşmanca tavrıyla bu jeste layık olmadığını gösterdi. Ama burada önemli olan İran'ın hainliği değil zulme karşı başkaldırışın onurudur. İran kendi ayıbı ile baş başa kalsın. İran bir şey olmamış gibi yine “takiyye” yaparak kapımıza gelip yatacaktır. İşte bu oylamadan sonra emperyalist çevre tarafından Brezilya ve Türkiye “cezalandıracak” ülkeler listesine alındı.
Lula'nın politikaya kazandırdığı 68 yaşındaki Rousseff eski gerilla jargonuna dönerek sokak diliyle konuşmaya hattatehdit etmeye başladı. Muhaliflerinin parlamentodaki oylamadaki savaşın bittiği anlamına gelmediğini, mücadelesininSenato ve sokaklarda süreceğini dile getirdi.
Brezilya'da olduğu gibi, ülkemiz içinde şimdiye kadar onlarca hileli yol denendi. Askeri, ekonomik, bürokratik, yargı eliyle, terör örgütleri PKK, DHKP-C, DEAŞ ve hatta liderinin meczup olduğu iddia edilen FETÖ hainlik şebekesi bile darbe yapmaya kalkıştı. Şükürler olsun başarılı olamadılar. Umarım ülkemizde bir daha hiçbir surette darbe olmaz ve dünya insanlarıyla birlikte halkımız da hep huzur ve bereket içinde yaşar.
https//:twitter.
Yorum Yap