Dolar

32,3374

Euro

34,8108

Altın

2.390,60

Bist

10.276,88

'Selam Tevhid'de kumpas' iddianamesi

'Selam Tevhid'de kumpas' iddianamesi

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-10-26 20:07:26

'Selam Tevhid'de kumpas' iddianamesi
"Selam Tevhid'de kumpas" iddianamesinde, "MİT tırlarının durdurulması eylemleri, sözde 'Kudüs Ordusu Terör Örgütü' soruşturması kapsamındadır ve şüpheliler tarafından bu dosyayla birleştirilmek üzere gerçekleştirilmiştir. Zira her iki olayda da MİT mensupları ve İHH yetkililerinin telefonları dinlenilmekte, bu şekilde yardım faaliyetinden haberdar olunmaktadır' denildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İrfan Fidan tarafından hazırlanan iddianamede, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nün yürüttüğü "Tahşiye" ve diğer sözde soruşturmalara bakıldığında, örgüt lideri şüpheli Fetullah Gülen'den gelen talimatlar doğrultusunda örgüt güdümündeki yazarlar ve basın yayın kuruluşlarıyla kamuoyu oluşturulmaya çalışıldığı, istihbarat birimlerinde görevli kişilerin isimsiz ihbarlarıyla soruşturma numarası alındığı, soruşturmalarda sahte gizli tanık ve haber elemanlarının kullanıldığının tespit edildiği belirtildi.

MİT tırlarının durdurulması eylemlerinde, eylem öncesi ve sonrasında örgüt güdümündeki yazar ve basın yayın kuruluşları aracılığıyla kamuoyu oluşturma girişiminde bulunulduğu, eylemlerle ilgili her iki ihbarın da isimsiz ve sahte isimle yapıldığı, daha sonra her iki ihbarı yapan kişinin de jandarma istihbarat görevlisi olduklarının anlaşıldığı, şüphelilerin de jandarma görevlisi olmasına rağmen ilgili makamlara konuyu resmi kanallardan intikal ettirmek yerine isimsiz/sahte isimle ihbar ettikleri aktarılan iddianamede, 19 Ocak 2014'teki eylemde, şüphelilerin MİT personelinin telefon numaralarını bir "haber elemanı"ndan aldıklarını söylemelerine rağmen ısrarla haber elemanının ismini vermemeleri gibi davranışların tipik bir FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tavrı olduğunun tespit edildiği kaydedildi.

İddianamede, "17-25 Aralık süreci" olarak bilinen girişimin ardından devlet kurumları içerisinde yapılanan örgüt elemanlarının tasfiye edilmesi amacıyla özellikle emniyet teşkilatında birçok atamanın yapılması gözönünde bulundurulduğunda, 1 Ocak 2014 ve 19 Ocak 2014'te tırların polis bölgelerinden geçmelerine rağmen ihbarın ısrarla jandarma ihbar hattına yapıldığı, tırların durdurulması eylemlerinden il emniyet müdürlüklerinin bilgisinin olmadığı, jandarma birimlerinin ihbarla ilgili diğer birimlere paylaşımda bulunmadığı, Ankara'dan Ceyhan'a kadar tırlara müdahale edilmemesi gibi hususların belli bir amaca yönelik olduğu, belirli bir plan dahilinde sürecin yürütüldüğünün anlaşıldığı anlatıldı.

İddianamede, "Adana, Hatay ve Ankara il jandarma komutanlıklarına bağlı görev yapan şüpheliler tarafından gerçekleştirilen eylemler, sözde 'Kudüs Ordusu Terör Örgütü' soruşturması kapsamındadır ve şüpheliler tarafından bu dosyayla birleştirilmek üzere gerçekleştirilmiştir. Zira her iki olayda da MİT mensupları ve İHH yetkililerinin telefonları dinlenilmekte, bu şekilde yardım faaliyetinden haberdar olunmaktadır. Şüphelilerin amacı sahte delil ve ihbarlarla MİT ve İHH üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni teröre yardım eden ülke konumuna sokmaktır" değerlendirmesinde bulunuldu.

- "Amaç: Uluslararası iftiralara zemin hazırlamak"

Şüpheliler Fetullah Gülen ve Emre Uslu tarafından verilen talimat doğrultusunda, şüphelilerin, planlı ve sistemli bir şekilde yürütülen organizasyonun parçası olarak, MİT tarafından kanun kapsamında gerçekleştirilen "devlet sırrı" niteliğindeki yardım faaliyetini sahte ihbarlar öncesinde bildikleri halde bu faaliyetlere tahsisli tırlarda usul ve yasaya aykırı arama yapmaya çalıştıkları kaydedilen iddianamede, şüphelilerin, arama çalışmasından saatler önce çeşitli basın yayın kuruluşlarının muhabirlerini olay yerine çağırarak, devlet sırrının ifşasını, Türk ve dünya basınına servis etmeyi planladıkları, böylelikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve hükümetini, gerek yurt içinde gerekse uluslararası platformda zor durumda bırakmayı ve itibarsızlaştırmayı, "El Kaide gibi terör örgütlerine yardım ettiği" görüntüsü vererek, uluslararası yargı organları nezdinde hukuki ve cezai sorumluluk altına sokmayı amaçladıkları belirtildi.

İddianamede, "MİT tırlarının El Kaide'ye silah ve mühimmat götürdüğü" şeklindeki bir kurguyla söz konusu eylemin gerçekleştirilmesinin, uluslararası alanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, dünya kamuoyu nazarında "El Kaide gibi terör örgütleri ile işbirliği yapan bir ülke" konumuna sokmayı amaçladığı aktarıldı.

Bunun, "Türkiye Cumhuriyeti'nin, Cenevre-2 Konferansı'ndaki tezlerini en baştan çürüten ve kendini savunmakta zorlanır duruma düşürmek için gerçekleştirilen planlı ve organize bir eylem olduğu" belirtilen iddianamede, "Söz konusu eylemin nihayetinde Suriye'nin Türkiye aleyhine elini güçlendirmeyi ve Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve MİT'i uluslararası alanda ve Suriye rejimine karşı sorumlu durumda bırakmayı amaçlamış bir casusluk faaliyeti olduğu tespit edilmiştir" denildi.

İddianamede, "Şüphelilerin bu eylemi sonrasında uluslararası camiada Türkiye Cumhuriyeti karşıtı çevreler tarafından benzer iddiaların sıklıkla dile getirilmeye başlandığı, 'Türkiye Cumhuriyeti'nin Suriye'de El Kaide ve uzantısı terör örgütlerine silah verdiği' şeklindeki yayınların arttığı, bunun da uluslararası iftiralara zemin hazırladığı ve bu zemini hazırlamak için yapıldığının başka bir delili olduğu" kaydedildi.

- "Tebligatlar bilinçli geciktirildi"

"Merkez Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliği tarafından gönderilen Uzmanlık Kayıt Defteri'nin onaylı suretlerinden ve diğer tablolardan da anlaşılacağı üzere, Yanıcı ve Patlayıcı Madde Kısım Amirliği'ne teslim edilen numunelerin incelenme ve raporlanma süreleri 1 hafta ile 1 ay arasında değişmekteyken şüphelilerin MİT'e ait yardım tırlarından usulsüzce aldıkları devlet sırrı kapsamındaki numunelerle ilgili incelemenin ve düzenlenen raporun 1 gün içerisinde tamamlandığı anlaşılmıştır" tespitlerine yer verilen iddianamede, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanlığı tarafından ilgili soruşturma savcılarının görev ve yetkilerinin değiştirilmesine ilişkin tebligatların bilinçli olarak geciktirildiği aktarıldı.

İddianamede, "Bu süre zarfında MİT'e ait yardım tırlarından alınan numunelerle ilgili Adana 1 No'lu TMK Hakimliği'nden el koymanın onanması ve inceleme kararı alındığı, bu karar doğrultusunda devlet sırrı kapsamındaki numunelerin inceleme üst yazısının HSYK tarafından TMK 10. maddesi kapsamındaki görev ve yetkisi alınan Cumhuriyet Savcısı'na imzalatıldığı, alelacele Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı'na intikali sağlanan malzemelerin, Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı'na bağlı şüpheliler tarafından da tüm bu usulsüzlüklerle birlikte numunelerin MİT'E ait devlet sırrı kapsamında olduğu bilinmesine rağmen alelacele rapor tanzim edildiği anlaşılmıştır. Gerek aramayı gerçekleştiren gerekse numuneler hakkında söz konusu raporu yazan şüphelilerin kastı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin terör örgütlerine yardım ettiği iddiasıyla uluslararası mahkemelere sunmak üzere hazırladıkları ceza davası dosyasını, bilirkişi raporunu da alarak tamamlamaktır" ifadelerine yer verildi.

- "Şüpheliler kendilerine verilen rolü oynadı"

İddianamede, "MİT tırlarının durdurulması eylemi" bir bütün olarak değerlendirildiğinde, eylemin, herhangi bir cumhuriyet savcısı veya hakim-mahkeme kararı doğrultusunda, herhangi bir kriminal olaydan ele geçirilen herhangi bir suç eşyasının Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı'nda incelenmesi mahiyetinde olmadığı, resmi hiyerarşinin dışındaki ast-üst ilişkisi içerisinde gerçekleştirilen silahlı terör örgütü eylemi olduğu ve bu eylemde şüphelilerin içinde bulunduğu her grubun, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nün amaçları doğrultusunda, kurgu kapsamında kendilerine verilen rolü oynadığı anlatıldı.

İddianamede, şu ifadelere yer verildi:

"Fetullah Gülen liderliğindeki FETÖ/PDY Terör Örgütü'nün devlet kurumları içerisinde paralel bir yapılanma oluşturarak, hazırladıkları uydurma soruşturmalarla üst düzey devlet yöneticilerini sözde 'Kudüs Ordusu Terör Örgütü' ile irtibatlı göstermeye çalıştıkları, yapacakları gözaltı, yakalama, tutuklama, malvarlıklarına elkoyma gibi adli işlemlerle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin görevini yapamaz hale getirmeyi planladıkları, çeşitli basın-yayın kuruluşları, diziler ve köşe yazarları ile örgütün amaçları doğrultusunda kamuoyu oluşturmaya çalıştıkları, kamuoyunda 17-25 Aralık süreci olarak bilinen girişimle bu amaçlarını eyleme dönüştürmeyi amaçladıkları, amaçlarına ulaşamadan deşifre oldukları anlaşılmıştır.'

İddianamede, 17 Aralık'ta Cumhuriyet savcılığına gönderilen sözde "Kudüs Ordusu Terör Örgütü" adı altında yapılan soruşturma kapsamında birçok bürokratın, akademisyenin, gazetecinin, siyasetçinin, milletvekilinin, bakanların, Dışişleri Bakanı'nın (Başbakan Ahmet Davutoğlu), Başbakan'ın (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan), MİT Müsteşarı'nın ve daha çok sayıda mağdur ve müştekinin iletişimlerinin tespit edilerek, kayıt altına alındığı bildirildi.

- Fetullah Gülen'in talimatları

Gözaltına alınan şüphelilerin Fetullah Gülen tarafından "Utanılacak iş yapmadınız, dimdik durun ve ahirete alacaklı gidin, hiç utanmayın daima dimdik durun" söylemleriyle sahiplenildiği ve Gülen'in nasıl davranmaları gerektiği konusunda talimat verdiği anlatılan iddianamede, Gülen'in gözaltına alınan şüphelilere ve tabanına hitaben "Onların yerinde olmak isteyen çok insan var, davamız şahıslardan daha önemlidir. Cezaevinde bulunan kişilerin meselesi kendi meselemiz. İtirafçı olması muhtemel kişiler ortaya çıkabilecek. Başbaşa vermeye ihtiyacımız var, şiddetli ihtiyaçla ona muhtacız" şeklinde konuşmaları olduğu aktarıldı. Gülen'in, bu konuşmalarla "liderliğini yaptığı örgüt içerisindeki üyelerini bir arada tutmaya çalışmayı ve çözülmemelerini sağlamayı" amaçladığı kaydedilen iddianamede, şüpheli Fetullah Gülen'in yaptığı konuşmalarla tabanına verdiği mesajların emir telakki edilerek uygulamaya konulduğu belirtildi.

İddiaamede, şu değerlendirmelere yer verildi:

"Fetullah Gülen'in devlet kadroları içerisine kümelenmiş örgüt üyeleri yürüttükleri adli soruşturmaların talimatını örgüt lideri şahıstan almakta ya da yürütülen soruşturmalarla ilgili örgüt liderine bilgi vererek, talimatlarına göre hareket etmektedir.

Türkiye ve dünya gündemini meşgul eden önemli olaylardaki harekat tarzının hep aynı olduğu, Fetullah Gülen'in talimatı ya da bilgisi dahilinde yürütülen soruşturmalarda, medya organı olan gazete ve televizyonlarda soruşturma konusu halkın duygu ve düşüncelerine yavaş yavaş enjekte edilerek, tepki ve duyguların yönetilmesine ön ayak olunmaktadır. Yine televizyonlarda yayınlanan dizilerde işlenen konuların ve köşe yazarlarının işledikleri konuların birbiriyle paralel gitmesinin tek bir amacının olduğu görülmüştür."

- "Şüpheliler planlı ve örgütsel bir hiyerarşi içerisinde hareket etmişlerdir"

Grubun gazetelerinde köşe yazarlığı yapan Emre Uslu ve Mehmet Baransu gibi kişilerin, operasyonları bilmelerinin manidar olduğu, soruşturmayı yürüten kişi ya da kişiler tarafından aynı amaca hizmet eden grup üyelerine bilgi belge aktarımı yapıldığı şüphesini uyandırdığı kaydedilen iddianamede, şu değerlendirilmelere yer verildi:

"Ülkemizde İran ajanlarının bulunduğu ve bu ajanların devletin tüm kurumlarında, hatta başbakanın, bakanların, MİT Müsteşarı'nın danışmanları ile çok yakın çevrelerinde mevcut olduğu iddia edilerek, bu kişilerin cep telefonlarıyla yaptıkları iletişimin kayıt altına alınması, özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olduğu dönemde Dış İlişkiler ve Ortadoğu'dan Sorumlu Başdanışmanı Sefer Turan'ın şahsi telefonundan Başbakan Erdoğan'ın Filistin Devlet Başkanı ve Başbakanı ile yaptığı görüşmelerin kayıt altına alınarak, Türkiye'nin Ortadoğu politikası hakkında fikir ve bilgi sahibi olunması, 2010'da gerçekleşen ve 'Mavi Marmara olayı' olarak bilinen olayda gözaltına alınan İHH Başkanı Bülent Yıldırım'a İsrailli yetkililer tarafından Selam Örgütü'nün sorulması, devam eden süreçte Türkiye'de kamuoyunda sözde 'Kudüs Ordusu Terör Örgütü' adlı soruşturmanın yürütülmesinin bir tesadüf olamayacağı unsurları şüphelilerin planlı ve örgütsel bir hiyerarşi içerisinde hareket ettiklerini ortaya koymuştur.

İran ve ülkemiz arasındaki ilişkiler üzerinden devlet büyüklerinin, devletin önemli kurumlarının hedef alınarak ajanlık yapıldığı iddiasıyla yürütülen soruşturmanın, İsrail'in Ortadoğu politikasındaki çıkarlarının gözetilerek yapıldığı ve gelişen bu olayların İsrail'in çıkarları ile örtüştüğü, Fetullah Gülen'in sahiplendiği ve talimat gönderdiği, suça konu işlemleri gerçekleştiren kamu görevlilerinin de bu eylemleri sistemli ve örgütsel çalışma içerisinde yürüttükleri, kamu yetkisini kullanan devlet görevlileriyle aynı amaca hizmet ederek suça konu işlere iştirak eden diğer şüphelilerle örgütün nihai amacına ulaşmak için planlı ve örgütsel bir hiyerarşi içerisinde hareket ettikleri anlaşılmıştır."

(Sürecek)

Haber Ara