Dolar

32,3782

Euro

34,7388

Altın

2.430,08

Bist

10.016,16

Rahmi Koç, ramazan anılarını anlattı

Rahmi Koç, ramazan anılarını anlattı

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-07-08 15:29:15

Rahmi Koç, ramazan anılarını anlattı
Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi M. Koç, eski ramazanları anlatırken ev halkının hemen hemen hepsinin oruç tuttuğunu ve erkeklerin muhakkak teravih namazına gittiğini belirterek, "Kadir geceleri ise çok önemliydi. Peygamber Efendimizin Sakal-ı Şerif'ine gider hepimiz sıraya girer, onu öperdik" dedi.

Koç Holding'in kurumsal dergisi Bizden Haberler'in temmuz sayısı, "Ülkem İçin Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekliyorum" projesine destek veren özel bir kapak ve içerikle okuyucularıyla buluştu. Derginin söyleşi sayfalarının özel konuğu ise Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç oldu.

Gençliğinde huzurla geçirdiği ramazanları hasretle anan Koç, eski ramazan ve bayramlara dair hatıralarını Bizden Haberler Dergisi'ne anlattı.

Küçüklüğünde erkeklerin 13, kızların ise 15 yaşında iken oruç tutmaya başladığını, ancak ilk başlarda bu oruçları günü ikiye bölerek tuttuklarını anlatan Koç, şöyle devam etti:

"Sabahtan öğleye kadar bir kısmını, öğlen hafif bir şeyler yer, öğleden sonra akşama kadar da orucun ikinci faslını tutardık. Akşam iftardan sonra da cebimize para konurdu. Birkaç sene sonra tam oruç tutmaya başladım. Ev halkının hemen hemen hepsi oruç tutardı. Erkekler muhakkak teravih namazına giderlerdi. Kadir geceleri ise çok önemliydi ve mutlaka evlerde tanıdığımız, bildiğimiz, sevdiğimiz hocaların arkasında namaz kılınırdı. Kadir gecelerinde ise Peygamber efendimizin Sakal-ı Şerif'ine gider hepimiz sıraya girer, onu öperdik. Ramazanda fakirlere para verilir, imkanı dar yoksullara da erzak gönderilirdi."

Ramazanın güzel bir ay olduğunu vurgulayan Koç, oruç tutmanın halk arasında umumiyetle fakir fukaranın çektiğini çekmek gibi anlatılsa da aslında nefis disiplini olduğunu kaydetti.

Koç, insanın kafasına koyarsa yemeği, ekmeği, suyu düşünmediğini belirterek, "Her oruç açtığımızda vazifesini yerine getirmiş bir insanın rahatlığı içerisinde oluyoruz. Tabi seneler geçince insan yaşlanıyor, bırakın oturarak namaz kılmayı bazılarımız yürümeyi bile yardımsız yapamıyor. Alınan ilaçlar, görülen tedaviler nedeniyle oruç dahi tutamıyoruz ama ben memlekette olduğum sürede 15 yaşımdan 75 yaşıma kadar oruç tuttum" ifadelerini kullandı.

- "Hayatımda ramazanın kış mevsimine denk geldiğine üç defa şahit oldum"

Rahmi Koç, eskiden "akraba-i taallukat"ın birer iftar verdiğini ve iftariyelerin umumiyetle evde yapıldığını aktararak, dışarıdan sadece pastırma ve peynir alındığını belirtti.

Çoğu zaman pidenin dahi evde pişirilirdiğine dikkati çeken Koç, şöyle devam etti:

"Öyle şaaşalı ve gösterişli iftarlar yoktu. Belediyenin devasa çadırlar kurarak iftar verdiğini hiç hatırlamıyorum. Vehbi Bey, daha Ankara'da iken, cami hocalarına evinde küçük bir iftar verirdi. İstanbul'a taşınıp da sayı artınca, Diyanet İşleri Başkanı dahil olmak üzere bütün din adamlarının, profesörlerin ve talebelerin katıldığı, İlahiyat Fakültesi iftarları düzenlenmeye başlandı. Aile genişledikçe, eş dost çoğaldıkça ev iftarlarına da sığmaz olduk ve bunun yerine otellerde ağırlanmaya başlandı. Bu şekilde bütün tanıdıklar da bir seferde davet edilebiliyordu. Önceleri çalışanlarımıza iftar veriyorduk, şirketler, fabrikalar çoğalınca her iş yerinden temsilciler gelmeye başladı. Bu şekilde dahi davetli sayımız 500 kişiyi aşıyor."

Hayatında ramazanın kış mevsimine denk geldiğine üç defa şahit olduğunu belirten Koç, gençliğinde ramazan kışa denk geldiğinde son orucu Uludağ'da açtıklarını ve ertesi gün de kayağa çıktıklarını anlattı.

O günlerin de geride kaldığını vurgulayan Koç, şunları kaydetti:

"Ağustosun sıcağında, yaz tatilinde teknede oruç tuttuğumuzu da hatırlıyorum. O günlerin en güzel tarafı da serinlikte, güvertede sahur yapmaktı. Sabah geç kalkılır, yüzülür, öğleyin iyi bir uyku çekilir ve oruç açmadan önce de bir akşam yüzmesi insanı zinde tutuyordu. İstanbul'da camilere asılan mahyalar, dükkanlarda müşterilere sunulan çeşitli yiyecek maddeleri, basın ve yayında din ve ramazan ile ilgili yayınlar, televizyonda yine bununla ilgili programlar oruç tutanları başka türlü bir havaya sokuyordu. Başka güzel bir tarafı ise eski ramazanlarda bekçi düdükleri ve davulcularla sahura kalkmak, sonra da zamanın geldiğini ezan sesinden duymak hafızamda kalan güzel hatıralardır.

O zamanlarda oruç tutanlar ve tutmayanlar bir arada mesut ve bahtiyar olarak ramazanı geçirirlerdi. Şimdi televizyonlarda ulemaya veya hocalara oruçla ilgili öyle sualler soruyorlar ki buna da hayret ediyorum. Mesela, 'Yemek pişirirken yanlışlıkla yemeğin tadına bakarsam orucum bozulur mu?', 'Dişimi fırçalarsam orucum bozulur mu?', 'Kan verirsem oruç bozulur mu?' gibi... Bizim zamanımızda mamafih televizyon yoktu ama basında böyle sorular sorulmazdı."

- "Bayram namazı için babamızın arkasından evin tüm erkekleri camiye giderdik"

Rahmi Koç, bayram namazı için evdeki bütün seccadeleri koltuklarının altına dürerek, babalarının arkasından evin tüm erkekleriyle camiye gittiklerini aktardı.

Geç kaldıkları için genellikle dışarıda ya toprak ya taş ya da beton üzerinde namaz kıldıklarını anlatan Koç, "Bazı camilerde hasır seriliyordu, onun üzerine seccademizi koyardık. Namaz biter bitmez önce camide, sonra evde bayramlaşılırdı. Daha sonra evde bir saat kestirmek en büyük zevk olurdu. Öğleden sonra da aile büyükleri ziyaret edilirdi. Ankara'da kimi Keçiören'de, kimi Kale'de, kimi Yenişehir'de, kimi Çankaya'da, İstanbul'da da kimi Kadıköy'de, kimi Beyazıt'ta, kimi de Büyükdere'de otururdu" ifadelerini kullandı.

Bu ziyaretlerin hemen hemen 2-3 gün sürdüğünü vurgulayan Koç, sözlerini şöyle tamamladı:

"Küçükken mendil içine 2,5 lira para koyarak onu bize verirlerdi. Bazı büyüklerimiz de sadece çikolata ikram ederlerdi. Sonra sonra, zaman o kadar kıymetli olmaya başladı ki önceleri rahmetli Vehbi Koç, bayramın birinci günü öğleden sonra 16.00 ile 18.00 arasında evinde ziyaretçilerini kabul ederdi. Bunların adedi artınca Divan Oteli'nde 16.00 ile 19.00 arası bayramlaşmaya başladık. Umumiyetle bizler bayramda ya yeni elbise ya yeni ayakkabı ya yeni gömlek giyer ve yeni kravat takardık. Bayram ziyaretlerine spor kıyafetlerle gitmek düşünülmezdi bile..."

Haber Ara