Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisi kesilenler (“kovulanlar” demek istemiyorum, bozuluyorlar), sonunda suçluyu buldular:
Cumhurbaşkanı Erdoğan...
Siyaset alanını kuran (evet, siyaset alanını kurduğu doğrudur) Erdoğan'ın, medya alanını da kurduğunu ve “dolayısıyla” Cumhuriyet gazetesinde olup bitenlerin ancak bu çerçevede yorumlanabileceğini ima ediyorlar...
Ne iması... Açıkça yazıyorlar...
Buna inanan saf bir azınlık var nasılsa...
Salla gitsin...
Düşüncelerine dayanak olarak da, fakirin dünkü yazısını gösteriyorlar.
Efendim, “Cumhuriyet'in kalesi geri alındı” diyen Uğur Dündar'la, iktidar destekçisi Ahmet Kekeç aynı düşüncede buluşmuşlar... İkisi de, Cumhuriyet'teki “operasyonu”destekliyormuş. Bundan daha iyi kanıt olur muymuş?
Bir serseri de (müstear isimle sosyal medyada hesap açan serseriden söz ediyorum), “Ahmet Kekeç'i sevindiren operasyon” gibilerden bir şeyler yazmış.
Sevindim, ne yalan söyleyeyim.
Bayıldım hatta.
Gerekçelerimi de dünkü yazımda sıraladım.
El değiştirdikten (yani, vakıf yönetimine sızdırılan bir Avukat marifetiyle FETÖ/PKKçizgisine çekildikten) sonra Cumhuriyet gazetesinde bir tek FETÖ ve PKK eleştirisi okuyamadık.
Dönemin Başbakanına “fiziki takip” uygulayan polisleri, görevini kötüye kullanan savcıları, “yasa dışı dinleme kararı” veren hâkimleri, sınav sorularını çalan profesörleri, “himmet topluyoruz” bahanesiyle işadamlarına çöken maliyecileri, kriptolu telefonların şifresini çözen TÜBİTAK'çılar, 15 Temmuz'da ülkeyi işgale açan generalleri Cumhuriyet gazetesinde göremedik.
Ne gördük?
Bir ABD operasyonu olduğu ortaya çıkmış 17/25 Aralık girişiminin savcısı Celal Kara'yı gördük... “Bir numaralı hedef Erdoğan'dı” diyordu ve Cumhuriyet gazetesi bunu manşete çekmekte bir sakınca görmemişti...
Başka ne gördük?
Bol bol PKK savunusu ve HDP güzellemesi gördük.
Savcı Kiraz'ı katledenlere nasıl kol kanat gerildiğini gördük.
Elbette sevindim...
Bir başkası da, “Ahmet Kekeç'le Uğur Dündar nasıl buluşur?” diye soruyor...
Böyle çok yorum/soru var...
İsmimi kullanarak, daha doğrusu ismim üzerinden Erdoğan'a ulaşarak, kendilerince, gazetedeki değişikliği itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Bu arkadaşlara şunları söylemek isterim:
Madem gazetedeki değişiklikte “operasyon” kokusu aldınız, bu rikkatinizi “FETÖ operasyonu” döneminde de sergileyecektiniz...
FETÖ, Can Dündar üzerinden bütün varlığınızın/birikiminizin üzerine çöktü ve gazeteyi “Türkiye düşmanları”nın resmî sözcüsü haline getirdi, sesiniz çıkmadı.
Hiçbiriniz, “Fetullah Gülen'le Atatürk, Uğur Mumcu'yla PKK, İlhan Selçuk'la John Bass nasıl buluşur?” diye sormadınız.
İkincisi...
Gazetedeki değişikliği desteklemek, “Uğur Dündar zihniyetini” kabullenmek anlamına gelmez.
Uğur Dündar'la buluşabileceğimiz bir “vasat” var mıdır?
Ötekinin hukuku/yaşam tercihleri konusunda bugüne kadar kıyıcı bir görüntü sergilemiş ve asırlık takıntılarından kurtulamamış bir zihniyetle (üstelik “Kemalizm” adına yapılmış bütün darbeleri desteklemiş bir zihniyettir bu), hangi vasatta buluşabilirsiniz ki?
Kolay değil...
Dün, “yurt sevgisi” temelinde buluşabileceğimizi, bir vasat oluşturabileceğimizi yazmıştım.
Bunun oluşabilmesi, Uğur Dündar zihniyetinin sağalmasına ve eski hastalıklarından kurtulmasına bağlı...
Keşke sizlerle de (“solcu-liberal” etiketini kullanan ama FETÖ'nün siyasi programını destekleyen entelijansiyayla da) “yurt sevgisi” temelinde buluşabilsek.
Bunun mümkün olmadığı ortada!