Hep Selin Sayek Böke'ye yükleniyoruz, “Ben PYD/YPG'ye terör örgütü diyemem, bu konuda elimde istihbarat bilgisi yok” sözlerini kriminalize ediyoruz ama asıl faili gözden kaçırıyoruz.
Böke'nin elinde istihbarat bilgisi yoktur...
İnanırız...
Partisine ait bir doğruyu (partisinin yönelimini) seslendiriyordur; dolayısıyla istihbarat bilgisini gereksinmez.
Partisi, “Biz PYD/YPG'ye terör örgütü gözüyle bakmıyoruz” diyordur, Böke de sorgulamadan, soruşturmadan bu kabule uygun laflar ediyordur.
Normaldir ve yadırgamamak gerekir.
Fakat Selin Sayek Böke'yi konuştuğumuz kadar “asıl fail”i konuşmadık.
Daha doğrusu hiç konuşmadık.
Kim bu asıl fail?
Kim olacak? Elbette Kemal Kılıçdaroğlu...
Şimdi Demirören medyasındaki son “Doğan kalıntılarından” biri, Kemal Sunal filmlerine atıf yaparak “Getirin Mazlum'u...” diye kol kanat germe girişiminde bulunacak, Türkiye için bir güvenlik sorununa dönüşmüş Kılıçdaroğlu'nun eylemlerini “Mazlum” göndermesiyle “yumuşatmaya” çalışacak ama birazdan konuşacağımız konu Mazlum repliğinden de, McKinsey tartışmalarından da, Kaşıkçı hadisesinden de önemlidir.
Kılıçdaroğlu, Münbiç'in PYD/YPG tarafından işgal edildiği günlerde (PYD/YPG'yle ilgili bir soru üzerine) canlı yayında şöyle bir açıklama yapmıştı: “Ben terörist diyemem... Onlar işgale karşı vatanlarını savunuyorlar.”
Biliyorsunuz, PYD/YPG, Amerika'nın “Fırat'ın doğusuna geçmeyecekler” sözüne rağmen, DEAŞ (DEAŞ'ın Süleyman Şah Türbesi'ne yapacağı saldırı) bahane edilerek Münbiç'e sokulmuş, orada “tahkimat” yapması sağlanmıştı.
Kılıçdaroğlu gündüz gözüyle ve Amerikan silahlarıyla yapılan bu işgale “vatan savunması” diyordu.
Hâkimiyet kurdukları bölgelerde Amerikan bayrakları dalgalandıran o “vatanseverler” (!) tam tersini yapıyordu oysa; Suriye'yi, yani kendi vatanlarını bölmeye çalışıyordu. Kemal Bey, bu durumun Türkiye'ye “güvenlik problemi” olarak döneceğini hiç hesap etmiyordu.
Esasında hesap ediyordu...
Kemal Kılıçdaroğlu değdiğimiz kişi, nihayetinde, ülkesi aleyhindeki her faaliyete balıklama atlayan, Türkiye düşmanlarıyla iş tutmayı alışkanlık haline getirmiş ve bunu siyaset sanan, PKK'ya karşı girişilmiş meşru operasyonu “Sarayın savaşı” diye itibarsızlaştırmaya çalışan, FETÖ sanıklarına kol kanat germeyi “insan hakları” kavramıyla maskeleyen ve kendisini “ulusal güvenlik sorunu” haline getirmiş bir tuhaf siyasetçidir...
Dolayısıyla, PYD/YPG'yi “Onlar işgale karşı vatanlarını savunuyorlar” diye taltif etmesi yadırganmamalıdır.
Kılıçdaroğlu, hatırlayacaksınız, bütün bir Güneydoğu Anadolu bölgesini çukurlar ve hendeklerle köstebek yuvası haline teröristler için “Hendekteki arkadaşlar” nitelemesini kullanmıştı.
Bir de çağrıda bulunmuştu: “Hendekteki arkadaşlara sesleniyorum, bu işten vazgeçsinler.”
Hendekteki arkadaşları bu çağrıyı dinlemediler, tahkimatlarını sürdürdüler ve kazdıkları çukurlara gömüldüler.
Kemal Bey o sırada, PKK'ya karşı girişilmiş meşru operasyonu karalamakla ve “Saray'ın savaşına katılmayın” diye TSK'yı ayartmakla meşguldü.
Hendekteki arkadaşları şimdi de Münbiç'in etrafını kazıyor.
Kemal Bey bir çağrıda bulunacak mı?
Bu işten vazgeçmelerini telkin edecek mi?
Dahası, “Bu tahkimatı kime, hangi düşmana karşı yapıyorsunuz çocuklar?” diye soracak mı?
Hasretle bekliyoruz!