Başlığı okuyan FETÖ'cü alçak, “Bakın, şimdi de savcılara sardırdı” diye tezvirat yapacak...
Savcılara bir şey dediğimiz yok...
Savcılarımız haysiyetlidir...
İradesini illegal oluşumlara, “hoca efendi” diye pazarlanan CIA ajanlarına teslim etmemiş, yasalara saygılı, “hukukun üstünlüğüne” inanmış savcılarımızın tümünden söz ediyorum.
Haysiyetlidirler...
Delikanlıdırlar...
İçlerinden birinin (en azından birinin), görev addedip, “aba altından FETÖ sopası” gösteren eski CHP milletvekili Dursun Çiçek'in yakasına yapışmasını, “Söyle bakalım yiğit! İktidar mensuplarını yargılamak için gün sayan savcı ve başsavcılar kimlerdir? Hükümeti indirme siparişini hangi mutemet elden aldın? Ne oldu da, devri sabık yaratmaya aşerdiniz?” diye sormasını bekliyorum.
Ciddî bir konudur bu...
Önemlidir de...
İdlib'den de, üçüncü havalimanından da, Doğu Akdeniz'deki gerilimden de önemlidir.
Dursun Çiçek'imiz, tabii, ifadesine başvurulduğunda kıvıracak, isim vermekten kaçınacaktır; hatta “Ben meşru çerçeveden iktidarın indirilmesinden söz etmiştim” diyerek topu ortaya yuvarlayacaktır ama “kıvırmaları” onu sorumluluktan kurtarmayacaktır.
Sorumludur...
Hem de suçludur...
FETÖ'nün sadece bir dönemini (“cemaat” olarak bilindiği ve hakkında “suç örgütü” olduğuna ilişkin yargı kararının bulunmadığı bir dönemi) kriminalize etmesi, sonrasına hiç bakmaması suçunu katlamaktadır.
Evet, FETÖ mağdurudur...
Evet, Ergenekon savcılarının gadrine uğramıştır...
Evet, “Taraf” gazetesinin embedded kalemleri tarafından afişe edilmiştir.
Evet, devletten alacaklıdır. (Gerçi “alacağını” son kuruşuna kadar yasal faiziyle birlikte tahsil etmiş, “zengin albaylar” arasına katılmıştır ama bana sorarsanız hâlâ alacaklıdır...)
Fakat bu durum, Dursun Çiçek'in birtakım “darbeci” düşüncelere sahip olduğu ve “Erdoğan düşmanlığı” temelinde FETÖ'cü unsurlarla (“icabında”) ortak hareket edebileceği gerçeğini değiştirmiyor.
Partisi, FETÖ tapeleriyle siyaset yaptı.
Erdoğan düşmanlığıyla gözünü karartmış genel başkanı iktidar umudunu FETÖ darbesine bağladı.
Hatta aynı genel başkan, “15 Temmuz direnişini itibarsızlaştırmak için” elinden gelen her melaneti sergiledi.
Seçmenleri Bağdat Caddesi'nde tankları alkışladı.
Kendisi niçin FETÖ'nün mihmandarlığına “hayır” desin ki?
Bugün bir darbe olsa, Dursun Çiçek zil takıp oynayacaktır... Hiç kuşkunuz olmasın.
Hele, “devri sabık” yaratılsa ve 17/25 Aralık iddiaları güncellense keyiften bayılacaktır. (Çünkü dosya henüz kapanmadı. Dursun Çiçek'e “Siz indirin, biz yargılayalım” diyen savcı ve başsavcılar bu dosyaları işaret ediyor.)
Kaldı ki, bugüne kadar, “Dursun Çiçek darbeci olamaz” diyebileceğimiz herhangi bir eylemine ve beyanına rastlayamadık.
Çetin Doğan da bir FETÖ mağduruydu ama darbeciydi... 28 Şubat'ın illegal Batı Çalışma Grubu'na başkanlık ediyordu. Darbenin en önemli ayağıydı. “Darbeci” suçlamasıyla içeri alındı ama darbeci görüşlerinden milim taviz vermedi. Başbakan asanların darbesine alkış tutmaya devam etti.
Başbakan asanlar, bu utanç gününü taçlandırmak için, “27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı” ihdas etmişlerdi.
Çetin Doğan ve Dursun Çiçek zihniyeti, bu “bayram”ın sülbünden gelmiştir.
Dolayısıyla, önce tarih önünde, sonra vicdanlarda suçludurlar.