Gazeteci ağabeyimiz Uğur Dündar, “Cumhuriyet'in kalesi geri alındı” diyor.
Hemen bakıyoruz, “Cumhuriyet'in kalesi”nden murat nedir diye...
Cumhuriyet gazetesini kastediyor...
Cumhuriyet rejimiyle yaşıt (hatta Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal tarafından kurdurulmuş) Cumhuriyet gazetesinin misyonu, yeni rejime ve Atatürk devrimlerine sahip çıkmak, aydınlama düşüncesini halka anlatmaktı.
Bir diğer ifadeyle, bizleri, “Batılı bireyler” haline getirmek...
Rejime ve Atatürk devrimlerine sahip çıkmak, insanlara norm dayatmak, bunu kutsal bir görev bellemek “bağımsız gazetecilik” misyonuyla bağdaşır mı?
Bu, başka bir tartışmanın konusu...
Bizi şimdilik, Cumhuriyet gazetesinin “kurtuluşu” yahut kurtarılışı ilgilendiriyor.
Gelişmeleri biliyorsunuz...
Gazeteye “sahiplik” eden vakfın yönetimi değişince, gazetede peş peşe istifalar yaşandı.
Bir grup gazeteciye de görevden el çektirildi. Daha doğrusu, kovuldu.
FETÖ, operasyonel gücünü yitirmeden önce de (2013'te de) böyle bir şey olmuş, vakfın yönetimi değişmiş, peşinden istifalar ve görevden el çektirmeler yaşanmıştı.
Daha açık bir ifadeyle söylersek, FETÖ düşmanı saf Kemalistler gitmiş, “solcu-liberal”etiketi taşıyan Fetullahçılar gelmişti.
Bu operasyonu yürüten ve FETÖ adına vakfın yönetimini devralan şahıs (kendisi bir Avukattır), hâlâ ve ısrarla “Atatürk devrimleri” diye sayıklayıp duruyor, bizi Atatürkçülüğüne inandırmaya çalışıyor ama Türkiye'ye karşı girişilmiş operasyonlarla eş zamanlı olarak gazeteyi saf Kemalistlerin elinden almış, Fetullahçılara teslim etmişti.
Gazetenin başında da, “Atatürk”le problemli Can Dündar'ı getirmişti.
Şimdi bu durum değişiyor.
Fetullahçılar gidiyor yahut gönderiliyor, saf Kemalistler geri dönüyor.
İyi mi oluyor, kötü mü oluyor?
Bu da bir başka tartışmanın konusu ama kısacık da olsa fikrimi söylemek istiyorum...
Bence o kadar da kötü olmuyor... Olmaz...
Ötekinin hukuku/yaşam tercihleri konusunda bugüne kadar kıyıcı bir görüntü sergilemiş ve asırlık takıntılarından kurtulamamış saf Kemalistlerle konuşabileceğiniz bir “vasat”bulabilirsiniz... En azından, “yurt sevgisi” temelinde uzlaşırsınız... “Solcu-liberal” etiketi taşıyan Fetullahçılarla bu vasatı bulmak/oluşturmak mümkün değil.
Nitekim oluşturamadık.
Gazetenin son beş yıllık yayın politikasına bakarsanız, ne demek istediğimi anlarsınız.
Bu dönemde, açıkça, PKK'yı ve HDP'yi sahiplendiler. Sürekli PKK terörüne mazeret ürettiler... Türkiye'ye yönelik “dış” operasyonlara “yayın desteği” sağladılar... Savcı katleden örgütlerin sözcülüğüne soyundular...
FETÖ meselesine ise hiç girmediler...
Başbakana “fiziki takip” uygulayan polisler, görevini savsaklayan ya da kötüye kullanan savcılar, “yasa dışı dinleme kararı” veren hâkimler, “himmet topluyoruz” bahanesiyle işadamlarına çöken maliyeciler, sınav sorularını çalan profesörler, sahte belgeye “sağlamdır” raporu veren Adli Tıp'çılar, kriptolu telefonların şifresini çözen TÜBİTAK'çılar, 15 Temmuz'da ülkeyi işgale açan generaller...
Biz bunları Cumhuriyet'te göremedik.
Devletin “güvenlik sorunu” olarak gördüğü hiçbir örgüt bu gazetenin ilgi alanına girmedi.
Bir tek “kumpas” haberi yayınlamadılar... Bir tek dinleme skandalına yer vermediler... Pensilvanya'ya hicret ettiğini söyleyen sahtekârla ilgili, “laf ola beri gele”kabilinden de olsa, herhangi bir itiraz geliştirmediler.
Bu rezalet yayıncılığı meşrulaştırmak için de, Atatürk'ün arkasına gizlendiler.
Uğur Dündar haklı...
Cumhuriyet'in kalesi geri alındı.
Şimdi “geri alanlar”ın hal ve hareketlerini gözleyeceğiz...
Bakalım eski “saplantılı” ve “takıntılı” hallerine mi dönecekler, yoksa “ülkenin bütünlüğünü” gözeten bir yayıncılık mı izleyecekler?
Göreceğiz!