Ortalığı yıkacaklarmış... Halk TV'de toplaşmış cerbezeli CHP'liler, “İş Bankası'ndaki CHP hissesinin Hazine'ye devredilmesi durumunda ortalığı yıkacakları ve taş üstünde taş bırakmayacakları” müjdesini veriyorlar...
Nasıl “edecekler” bunu?
Daha doğrusu, Meclis'in çıkardığı yasaya karşı benimsenecek tutum “ortalığı yıkmak” mı olmalıdır?
Böyle mi çalışıyor kafaları?
Daha önceki “ortalığı yıkma” girişimlerinin nasıl sonuçlandığını gördük.
Liderleri, cezaevindeki FETÖ'cülerin yarasına merhem olmak için Ankara'dan İstanbul'a kadar yürümüş, bu uğurda dört tırnağını kaybetmişti.
Bir “büyük yürüyüş” daha mı gerçekleştirecekler?
Kitlelerini mi sokağa dökecekler?
Mesela, İş Bankası'ndaki CHP varlığının “masuniyeti” üzerinden yeni bir “Gezi” eylemi...
Olamaz mı?
Böylece, ilk “zengin kalkışması” olan Gezi nümayişinin tadı damağında kalmış ve “eylem” diye aşeren yoldaşların gönlü yapılmış olur.
Fena da olmaz.
Fakat iş, dışarıdan görüldüğü ve sanıldığı gibi değil...
Konu, yeni bir “zengin kalkışmasını” gerektirecek vahamette değil...
Meclis yasa çıkarırsa, benimsenecek yol bellidir. Anayasa Mahkemesi'ne gidilir, yasanın iptali sağlanır. Siyasi partiler bunun için vardır... “Ortalığı yıkmak” ve “yeni bir zengin kalkışması örgütlemek” artık “siyasal faaliyet” sayılmıyor...
Çünkü Türkiye, Kemal Bey'in sıklıkla andığı o “eski mutlu ve müreffeh Türkiye” değil.
CHP o eski mutlu ve müreffeh Türkiye'de istediği gibi davranabiliyordu, istediği manipülasyonu yapabiliyordu.
Mesela, darbe sipariş edebiliyordu.
İstediği bürokratik kadroları işbaşına getirebiliyordu.
Devleti istediği gibi çekip çevirebiliyordu.
Hayır, seçim kazanması gerekmiyordu, “Arkabahçesi” haline getirdiği yargı eliyle işini pekâlâ görüyordu.
O dönem geçti artık.
CHP, Meclis'ten yasa çıkması durumunda, İş Bankası'ndaki hissesini (gelirini TDK ve TTK'ya aktarması gereken ama çoğu zaman “üzerine yatmayı” tercih ettiği hissesini) Hazine'ye devredecek, devretmek zorunda.
Siyasi Partiler Kanunu'na göre, partiler “bankacılık” dâhil, hiçbir ticarî faaliyette bulunamazlar. Bankalara “Yönetim Kurulu Üyesi” atayamazlar.
CHP, bugüne kadar bir “ayrıcalığı” kullandı.
Bu ayrıcalığı da, Mustafa Kemal Atatürk'ün vasiyetine dayandırdı.
Mustafa Kemal'in vasiyeti “nas” olmadığına ve dogmalaştırılması gerekmediğine göre (bu arkadaşlar “dogmalara” karşıydı, öyle ya), CHP “hukuki” olmayan (“ahlaki” de olmayan) bu ayrıcalıktan sarfınazar edebilir.
Mustafa Kemal, vasiyetinde, CHP'yi sadece “temsilci” olarak atamıştı. Yani, “temsil yetkisi” vermişti.
Şunu söylemişti: “CHP'yi, İş Bankası'ndaki hissemin temsilcisi olarak tayin ediyorum. Bu hisseden elde edecek gelirde hak sahibi değildir. Bu geliri, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'na aktarmakla mükelleftir.”
CHP, Atatürk'ün vasiyetine uygun davranmadı.
Çoğu zaman, TDK ve TTK'ya aktarması gereken temettü gelirinin üzerine yattı. Yani “ödememe” yolunu benimsedi ve birçok kere mahkeme kapılarına düştü.
Maksat postacılıksa (çünkü CHP'nin görevi, TDK ve TTK'ya ödenecek paraya “postacılık” yapmaktır), bu görevin Hazine'ye devredilmesi daha uygun olacaktır.
Kaldı ki, bir “millî varlık” olan Türkiye İş Bankası'nın bir an önce “CHP'nin bankası” yaftasından kurtulması yahut kurtarılması gerekiyor.
Milyonlarca muarızı bulunan CHP, bu durumuyla, İş Bankası açısından sadece “zarar”dır...