Sırayla gidelim: Zeytin Dalı operasyonu büyük bir başarıyla sonuçlanıp, sıra Münbiç'i özgürleştirmeye gelince, Amerika iki adamını göndermişti Türkiye'ye.
Biri, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, diğeri Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert Raymond McMaster...
Bu “acul” ziyaretin nedeni neydi?
Çok açık:
Münbiç operasyonunu öteletmek ve Türkiye'yi “güvenli bölge”ye ikna etmek...
Öyle de oldu...
Operasyonu ötelettiler. Daha doğrusu, “Sizin buralara gelmenize gerek yok. Biz terör oluşumunu Münbiç'ten söküp atacağız” sözü verdiler.
Bir süre sonra Münbiç'te “ortak devriye” başlatıldı.
Bu, Türkiye'nin ağzına çalınmış bir parmak baldı. “Bakın, buralarda terör birimleri bulunmuyor” demeye (bunu göstermeye) çalışıyorlardı ama öte taraftan terör örgütüyle ortak devriyeye çıkıyorlardı.
Bunu da “yediremeyince”, yani asıl niyetlerinin Türkiye'yi oyalamak ve terör örgütüne alan açmak olduğunu gizlemeyi başaramayınca, “Bize 90 gün süre verin, burayı tamamen terör örgütünden arındıracağız” demeye başladılar.
O süre de doldu.
Bir şey değişmedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Münbiç'i özgürleştireceğiz, Fırat'ın doğusuna da gireceğiz” deyince, bu defa, bir zamanlar Türkiye'nin seslendirdiği “güvenli bölge” tezine sarıldılar.
Hatırlayalım:
Suriye demoğrafisi yerli yerindeyken (yani sınırlarımız terör örgütleri tarafından muhasara altına alınmadan ve bölgedeki Arap-Türk nüfusu sürülmeden önce) Türkiye “güvenli bölge” önerisinde bulunmuş, Amerika bu teklifi “şiddetle” reddetmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, “Derhal güvenli bölge ve hava sahasının uçuşlara kapatılması, ayrıca mültecilerin güvenli bölgede tutulması” teklifi, içerideki aktörlerin de katkılarıyla boşa çıkarılmıştı.
Erdoğan “güvenli bölge” önerisini yaptığı konuşmasında, DEAŞ saldırılarının ayrıca Kobani'yi zor duruma düşüreceğini söylemiş, “Bakın, Kobani düştü düşüyor” diyerek bölgede meydana gelebilecek olumsuzluklara dikkat çekmişti.
Peki, içerideki aktörler ne yapmıştı?
HDP ve uzantısındaki liberallerden söz ediyorum...
Bu sözü (“Kobani düştü düşüyor” uyarısını), “Kobani'nin düşürülmesini istiyor” diye speküle ederek, 53 Kürt vatandaşımızın hayatına mal olan Kobani provokasyonunun gerekçesi haline getirmişlerdi. (Eli kanıyla mızraba dokunup sevda türküleri çığıran Selahattin Demirtaş'ın kulakları çınlasın!)
Kobani'de tam bir “tiyatro” sergileniyordu oysa...
DEAŞ işgal etmiş gibi yapacak, Amerikan silahlarıyla donatılmış PKK/PYD gelip kurtaracaktı.
Bu tiyatro, Tel Abyad'da da sergilenmişti...
Münbiç'te de sergilemişti.
PKK/PYD, ABD'nin “Asla buralara giremeyecekler” sözüne rağmen, Fırat'ın batısına konuşlandırılmış ve “terör koridoru”nun ikinci halkası böylece tamamlanmıştı.
Rex Tillerson ve Herbert Raymond McMaster, “Fazla ileri gitmeyin, operasyonu bir sınırda durdurun, bunun karşılığında size 30 kilometre derinliğe hükmedebileceğiniz bir güvenlik şeridi kurma hakkı tanıyalım” teklifiyle gelmişlerdi.
Bugün aynı teklifi tekrarlıyorlar: “Fazla ileri gitmeyin. Ya da PKK'yı çıkarıp, bölgeye Peşmerge'yi (Suriye Kürt Ulusal Konseyi'ne bağlı Amerika'nın eğittiği 8000 bin kişilik Peşmerge birliğinden söz ediyorlar)getirelim...”
Demoğrafisi yerle bir edilmiş bölgede razı göründükleri “güvenli bölge”, PKK/PYD'yi kurtarmaya dönük bir hamledir.
Başka da bir şey değildir.
Peşmerge'nin bölgeye sokulmak istenmesi de, bu “oyun”un bir parçasıdır...