Geçmiş olsun. Zor bir sınav verildi. Allah'a şükürler olsun ki halkın korktuğu olmadı. Bıçak sırtı bir kazanç söz konusu. Kim bilir belki de böyle olması iyi oldu. Artık bazı gerçekler bütün çıplaklığı ile görünür oldu. Ve en üst seviyede “yalnız adam”ın ifade ettiği gibi “Mesaj alınmış” olmalı.
Bu sonucu görmek zor değildi. Ama birileri görmek istemedi. Ya da birileri gerçekleri maskeledi. Çünkü işlerine gelmiyordu. Har vurup harman savurdular. Hatta “belki bundan sonra bu mevkilerde olmayız” diye kendi adamlarını sisteme sokmaya çalıştılar, hapur hupur yerken de üstlerine başlarına döktüler. Zaten bir süredir de, “kimse bize hesap soramaz” havalarında aleni hale gelmişti bu işler.
Konuşmak isteyenlerin sesi kısıldı. Korkutuldu, fitne çıkartmakla suçlandı, “yoksa sen de mi..” uyarıları yapıldı. Birileri kendilerini “la yüs'el sanıyordu”. Eğer bunlar sistemden atılıp, hesap sorulmazsa, söylüyorum, “içimizdeki bu beyinsizler yüzünden” yerel seçimlerde durum daha da kötü olur. Dahasını da söyleyeyim, devam eden süreçte AK Parti ANAP gibi dağılır gider. O zaman, bugün söz dinlemeyen, ayağı yerden kesilmiş, para ve makam hırsı gözlerini bürümüş birileri gizlenecek yer ararlar. Allah yardım etti de yola devam ediyoruz. Yoksa kimsenin kazandığı yok. CHP de, İyi Parti de, MHP de, HDP de “kazandık” diyor ama kazın ayağı öyle değil. İttifak oyları dışında bakın, AK Parti mevcut hali ile tek başına mecliste salt çoğunluğa sahip değil. Bu bir başarı mı? İttifak oyu ile ancak başkanlıkta ilk turda % 51'i geçiyoruz.
Bu sonuç da bir başarı, tamam, ama daha yakından baktığınızda, içinde bir zaaf taşıyan bir durum var. MHP bu oylardan bir kısmını kalıcı hale getirmek için “dürüst ve temiz siyaset” çıkışı yapacak haberiniz olsun. Elinde bu sopa ile birilerinin başına musallat olacak.. Topluma dönük çıkışlarla gündem oluşturacak. İyi Partiden de göreceksiniz MHP'ye hem milletvekili, hem teşkilat ve hem de tabandan ciddi kaymalar olacak. “Meral abla” projesi bekleneni vermedi. “Devlet bey” devlette bazı operasyonlar için yeni roller üstlenebilir. Biliyorum, birilerinin hoşuna gitmeyecek şeyler söylüyorum, ama gerçekler bazen acıdır ve gerçek dost da bazen acı söyler.
Bu “haramzadeler” var ya, onlar da birbirine düşecek, birileri birilerinin işine, parasına çökecek. Paraları, malları, şirketleri içeride, dışarıda olsun farketmez. Çökecekler!
AK Parti eğri oturup doğru konuşacak olursak 81 ilden 69'unda eskiye göre daha az oy alınmış. Bu gerçek görülmeli ve sorumlularından hesap sorulmalı. HDP 9 ilde % 50'nin üzerinde oy almış. Bunun üzerine düşünmek gerek. HDP'nin en yüksek seviyede oy aldığı illerde AK Partinin aday profiline ve bu adayları listeye sokanların kim olduğuna bakıp gereğini yapmak gerek. Tabi onların hangi grupla ilişkileri olduğuna da. Erdoğan'ın aldığı oyla arada 11 puan fark var. Bunun verdiği bir mesaj olmalı. Sadece oy oranı olarak değil, sandalye sayısı olarak da durum ortada.
Bakın, o aday listesini kim hazırladı. O isimleri o listelere kim sokuşturdu, o listeden kimler seçildi ve onlar kimlerin adamı, bakan makan, belediye başkanıymış, iş adamıymış, kanaat önderiymiş, geçelim bunları. Eğer haketmedi ise onun orada ne işi var. Birileri meclise girdi, mecbursunuz artık, “böğrünüze saplanmış kurşun” gibi onu yeni bir seçime kadar orada tutacaksınız, ama gözünüzü üzerinden eksik etmeyin. Çünkü bunlar sahibinin sesi. Onu oraya gönderen iradeye bağlıdırlar. Bu tür işler hep böyledir, FETÖ-metö farketmez.
Umarım, MHP de şunu görür: MHP oylarının tamamı MHP oyları değil, AK Parti'den oraya giden ciddi bir oy var. O AK Parti içindeki AKP'lilere karşı çaresiz kalanların oyu. Eğer yerel yönetimlere kadar bu yönde bir iyileşme olmayacak olursa, yerel yönetimlerde bu oy oranı daha da geriye gidebilir. Çünkü bu seçimde MHP'ye diye sandığa gidip AK Parti ve Erdoğan'a oy verip gelenlerin sayısı az değil.
Meclis aritmetiği çok büyük ölçüde HDP'nin alacağı oya, barajı aşıp aşmamasına bağlı idi. Sonuç ortada. Peki bu durum bilindiği halde Ş.Urfa, Diyarbakır, Mardin, Van'a o adayları listeye kim, nasıl soktu?! Tek sorun bu illerle ilgili değil, birçok ilde benzer sorunlar yaşandı. Bu adamları, bunları oraya yerleştirenleri parti vitrininde tutmaya devam ederseniz, bunun sonucuna da katlanmak zorunda kalırsınız. Halkla inatlaşılmaz. Siyaset sadece mühendislik işi değildir. Tek başına ekonomi de değildir. Siyasetin dili konusunda yeniden düşünmemiz gerek. “Efradına cami, ağyarına mani” bir dil mi kullanıyoruz, ne söylediğimiz kadar nasıl anlaşıldığı konusunda bir hassasiyetimiz var mı?
Dostlarınızı dışlar, düşmanlarınızı kazanalım derken, hem dostlarınızı kaybedip, hem de düşmanlarınızın elinde kalabilirsiniz. Taşıma su ile değirmen dönmez. Reklam ajansları kamuoyu şirketleri, maaşlı propagandistlerle “bizim” siyaset çarkı dönmez. O bizi bizden uzaklaştırır.
Ben kendimden örnek vereyim, ben seçim süresince haftada 5'gün meydanlardaydım. Seçim sürecinde beni “bizim” diyebileceğiniz hiçbir ekranda gördünüz mü? Seçmenle hep iç içeydim. Gözlemlerimi daha çok BBP eski Genel Başkanı Yalçın Topçu ile paylaştım. Bazı yetkililere geri dönüşü olmayan mesajlar ilettim. Bazıları zaten telefonlarını sessize almışlardı. Egede bazı ilçeler, benim o bölgede konuşmamın kendilerine zarar vereceğini düşünüyorlardı. İki kez erteleyip, sonra toplantıyı iptal ettiler.. Oralarda Uğur Mumcu, Toktamış Ateş ile yıllar önce yaptığımız programlar sonucu, CHP'li bir belediye bir caddeye benim adımı vermişti. Bir de tören yaptılar. Reha Isvan çakmıştı tabelayı. Bizi “sakıncalı” gören “bizden” olduğunu söyleyen birileri türemeye başladı, aramızda. Oysa dürüst, akıllı, cesur olursanız, bırakın muhalifinizi, düşmanınız bile size saygı duyar. Seçim gecesi ben Akit TV'den önce Cüneyt Özdemir'in programındaydım!. Birilerinin yaptığı umurumda değil de, bunu bana yapanlar, başkalarına ne yapmazlar ki! Onun için yazdım bütün bunları. Yoksa ne yaptımsa Allah rızası için yaptım. Karşılığı onun yanındadır, yoksa kimseye bir diyet yüklemek istediğimden değil.
Gideceği yeri bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgâr fayda sağlamaz. Benden söylemesi.
Biz kardeşiz. Aramızdaki işlerimiz istişare ve şura ile olmalı.. Kardeşlik hukuku diye bir şey var. Vefa diye bir şey var.. Edep diye bir şey var. Yeni yetme zenginlerin peşinde koşarken ayağına bastığınız bu davanın cefasını çekmiş insanlar var etrafınızda. Bu partinin kuruluş günlerinde de Erdoğan'la beraber koşmuş, şimdi daha sessiz ve sakin bir hayat yaşayan biri, bu seçimleri önemli görüp, kalkmış, ilçe başkanlığına gitmiş. Ben şu kişiyim, “Bizim de yapacağımız bir şey var mı” diye. “Dışarıdan kimselerle çalışmıyoruz” demişler. Zaten kapıdakiler “Nereden geliyorsunuz, kimsiniz, niye geldiniz, kimle görüşmek istiyorsunuz, randevunuz” diye soruyor. Erdoğan siyasete başladığında orada işler böyle değildi. CHP'li sandık müşahidinin gördüğü, hâlâ içimizde, aramızda varolan, onun dikkati çeken, hayran bırakan o anlayışa geri dönelim inşallah. Ya hu, daha geçen yıllarda sizin bir bakanınızın basın müşaviri, bana “siz hangi gazetede çalışıyordunuz” diye soruyordu. Bu adam da basın müşaviri diye oturuyordu orada. “Ehliyet ve liyakat” bu olmamalıydı. Böyle oldu! “Dışarıdan” olmuşuz diyor, üzüntülü! Kapıda karşılanmak için Jaguar'la mı gelmek gerek. Çok mu sert oldu yoksa. Yaşlılık hali olabilir. Bir de dost acı söyler derler ya. Ben dostum dost! Tabi “dostluk” ne demekse. Borsada işlem görmüyor ki dostluk! “Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim”.
Selam ve dua ile.