“Taş yerinde ağırdır”. Herkes durması gerektiği yeri bilmeli.
Bugünlerde en çok tartışılan iki konu var, cemaat ve iktidar. Terörü, Kudüs'ü, Gazze'yi, ekonomiyi filan unuttuk. Bu tartışma hep erteleniyordu. Ve bugün patladı. Şimdi en çok sorulan soru şu: Sırada kim var ve nereye kadar.. Asıl cevabını arayan soru ise şu: Çözüm ne?
Hemen şunu söyleyeyim ki, bu böyle gitmez, gidemez, gidemez. İktidar da gidemez, cemaat dediğiniz yapı da gidemez. Önce herkes birbirini kontrol etmek ve ele geçirmek yerine kendi içine baksın.
Durum şu ki, tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş. Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Şunu bilelim: “Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal”. “Düne dair ne varsa dünde kaldı, şimdi yeni şeyler söyleme zamanıdır. Lale devri, Tanzimat, İttihat Terakki, cumhuriyet dönemi mantığı, kafası ile geleceği anlamak ve çözüm üretmek mümkün değil. Kaldı ki, 19.YY sonu oluşan kavramlar ve kurumlarla da dünyayı anlamak, çözüm üretmek mümkün değil. Öyle elimizde sihirli bir değnek ve mucize bir çözüm de yok. “Şeriat gelecek vahşet bitecek” sloganları ile de sorun çözülmedi. Hz. Ali döneminde şeriat gelmemiş mi idi yoksa. Erbakan hoca dünya Müslümanlarını birleştirmek istiyordu da, bugün kardeşi, oğlu, kızı, damadı, gelini, dava arkadaşları nerede duruyor!
Kalkancı zokasını yuttuk, FETÖ zokasını da. Bu iş bunlardan ibaret mi idi sanıyorsunuz. Müslümanlar kaç fırkaya ayrıldılar haberiniz var mı? Şii'si, Sünni'si / Sufi'si, Selefisi kendi içinde kaç fırka. Sadece Nurcu olduklarını söyleyenlere bakın bakalım, onlar kaç parça.
Hep yazıyorum, Allah'ın emrine uymazsanız haram, Resulün sünnetine uymazsanız mekruh, bunlar gibi düşünmezseniz dinden çıkarsınız. Böyle bir İslam mı var?
Hani din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyecektiniz, hani Şeytanın sizi Allah'la aldatmasına fırsat vermeyecektiniz. Hani aynı Allah'a, aynı kitaba ve Resule iman edenler tek bir millet, tek bir ümmet, tek bir cemaatti, kim ki, kendine farklı bir cemaati nisbet ederse o kendine ya yeni bir İlah, ya yeni bir Resul ya da yeni bir kitap bulmuş olacaktı. Biz Müslümanlardandık ve Müslümanlar kardeşti ve onların işleri kendi aralarında istişare ve şûra ile idi. Ne oldu!
Bakın, bizim boşa harcayacak bir kuruş paramız, boşa geçirecek bir saniye zamanımız ve feda edecek, gözden çıkaracak tek bir insanımız yok.
“Tefrika girmeden bir millete düşman girmez, toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”
Lider ve Şeyh fetişizminden vazgeçin. Babanız peygamber olsa gelse sizi kimse kurtaramaz. Herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır. Musalla taşında meyyid gibi olmayın, aklınızı kiraya vermeyin, bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin, hakikat'ın sırrı, gayb hazinelerinin anahtarı kimsenin elinde değil, Allah'tan başka.. Böyle bir din ya da dindarlık yok.
Allah'ım devleti ele geçirmeye çalışan tarikatçıya fırsat verme, Allah'ım tarikatı ele geçirmeye çalışan politikacıya ve bürokrata fırsat verme. Bu konuda bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl. Birbirimize yardımcı olalım, dua edelim, ama birbirimize “raina” demeyelim, “unzurna” diyelim. Ama herkes önce kendi içini temizlesin, sonra bir ifsat hareketi, kripto ilişkiler, açık ve yakın bir tehlike doğuracak işler varsa elbette bunları günyüzüne çıkarıp sorumlularını cezalandıralım. Bakın devleti ele geçirmeye çalışan cemaat gün gelir devlet tarafından ele geçirilir ya da devletin gadrine uğrar, ya da o cemaati ele geçirmeye çalışan devlet aynı akıbeti paylaşır. Bu dünya etme bulma dünyasıdır. Ava giden avlanır. FETÖ'yü hatırlayın. İhtirasla istediğiniz her şey imtihanınız olur. Adalet mülkün temelidir. Zulm ile abad olunmaz. Her iki taraf da zalimse Allah onları birbirinin başına musallat eder.
Cami, dergah, zaviye belli olsun. Dini vakıfların statüsü belli olsun. Dini vergiler vergiden arındırılsın ve vergi verenler bunu gider yazabilsinler. Bu çerçevedeki yatırımların 3. sektör olarak yeniden tanımlanması gerekiyor. Camiler dini kimlik, öğretim faaliyetleri, farzı kifaye sorumlulukları konusunda cemaat bazında yeniden yapılandırılması gerek. Dergah mezhep ve tarikatlar için geleneksel yapılar olarak yeniden ihya edilmeli. Hacı Bektaş-ı Veli, ya da Hacı Bayram-ı Veli dergahları da kurulabilmeli.. Ya hu bizim İstiklal Marşımız Taceddin dergahında yazılmadı mı!
Bu anlamda Diyanet de yeniden yapılandırılmalı elbette.
Yabancı istihbarat örgütlerinin doğrudan ya da dolaylı olarak örgütledikleri, Kalkancı, FETÖ, Adnan Oktar gibi yapılar tasfiye edilip sorumlular cezalandırılmalı ve mal varlıklarına el konulmalı. Bunların kimi NLP paravanı arkasında gizlenmiş vaziyette, kimi Transandantal Meditasyon maskeli, Yoga maskeli Müslüman Budist diyaloğu için çalışan yapılar, Şifacılar, Hannas'ın elinde oyuncak olan grublar, ne ararsan var. Türkiye'de bu anlamda 100'den fazla anakol var, yankolları ile 500'e yakın grub var. Bunların şubeleri ile sayı on binleri buluyor. Cahili de hedefte, okumuşu da, fakiri de hedefte, zengini de, kadın erkek fark etmiyor.. Ama sermaye, bürokrasi ve siyaset çevreleri ana hedef. Müslüman Scientolojistler de var, esoterikler de. Uzay meraklısı grublar da.
Cami derneklerine bütün mukim cemaat üye olmalı ve cemaat temsilcisini cemaat seçmeli. İmam ve müezzin yerine bu görevi yapmaya ehil hademe-i hayrat görevlendirmeler ilçe müftülüklerinde oluşturulacak kurullar tarafından yapılmalı. Cemaat temsilcileri il müftülerinde yeterliliği onanan adaylar arasından ilçe müftülerini seçmeli. Diyanet tarafından yeterliliği onaylanan il müftüleri ilçe müftüleri tarafından seçilmeli. Diyanetin Yüksek İstişare Kurulu tarafından adaylığı onaylanan başkanlar il müftülerince, ilahiyat fakülteleri ve akredite dini vakıf ve kuruluş temsilcileri tarafından seçilmeli.
Diyanet, dini vakıf ve kuruluşları denetleyebilmeli. Cemaat içi ihtilaflarda hakemlik yapmalı, kamu, diğer kurumlar ve şahıslar tarafından adli yargıda şikayete dayalı davaları ise yargı nezdinde müdahil olarak takip etmeli.
Bu yapı aynı şekilde ilk etapta Hilafete bağlı topraklardaki geleneksel Müslüman yapılarla ilişkilendirilmeli ve daha sonra yeni katılımlarla global bir ağa dönüşmeli. Bu yapı, Allah'ı ve İslam'ı temsil eden bir yapı değil, Müslümanları temsil eden bir yapı olarak, anayasal statüde özerk olmalı.
Denetimsiz bir yapı tehdittir. Kayıtlı bir sisteme ihtiyaç var. Yoksa bu yapılar siyasi baskılarla olmasa bile daha sonra birtakım kişi ve ailelerin elinde tehlikeli bir hal alabilmekte, aile ve cemaat yapıları içinde fitneye sebeb olmakta, kaynakların doğru kullanılıp kullanılmadığı, verimli işletilip işletilmediği konusunda şüpheye, dedikoduya sebeb olmaktadır.
Devlet şikayet olmadan, rutin denetim dışında yapıya müdahil olmaması, ön açıcı, destekleyici bir rol üstlenmelidir. Bu konuda Medine Sözleşmesi ve Hz. Ömer'in Kudüs Beyannamesindeki temel yaklaşımlardan faydalanılabilir.. Önemli olan farklılıklarımıza rağmen, hadleri koruyarak barış içinde nasıl bir arada yaşayacağımızın tesbitidir. Eğer sorunla karşılaşırsak bu sorunu nasıl çözeceğimizin tesbiti gerekiyor. Asıl mesele “dini Allah'a has kılma” meselesidir. Ve herkesin insanları, Allah'a, Resulüne ve kitaba davet etmesidir; kendine, kendi liderine, örgütüne, tarikatına, Şeyhine, mezhebine, meşrebine değil!
Aslolan ıslah hareketidir. Daha sonra, kökü mazide olan ati anlayışı ile ihya ve inşa dönemine geçmeliyiz. Önce “def-i mazarrat celbi menafiden evladır”. İçimizdeki yanlışlara bir son vermemiz, abdest almamız / arınmamız, “biz zalimlerden olduk” diye tevbe etmemiz gerek! Bunu kendisi yapmayanların üzerine gidip, cemaat bunları ikna edemezse, devlet bu tereddi hareketini icbar etmelidir.
Devlet de eğer millete rağmen bir şeyi zor dayatmaya kalkarsa, torpil ve rüşvet alır başına giderse, ehliyet ve liyakat kalkar, kimi tarikatlardaki gibi bu iş aile şirketine dönerse ümmetin de önce surat asma, sonra da “hayır” deme hakkı olur.. Biz “Hayır” diyen Türkiye'yi, “One minute” diyen Erdoğan'ı sevdik. Ve biz bunu içimizdeki hainlere ve ahmaklara karşı da yapabiliriz. Biz bu dini ve devleti sokakta bulmadık, kimsenin heva, heves ve ihtiraslarına da feda edecek değiliz. Selâm ve dua ile.