Dolar

32,4673

Euro

34,7192

Altın

2.434,90

Bist

9.915,62

Türkiye'nin özneleşme yürüyüşü

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-11-28 12:31:40

Türkiye'nin özneleşme yürüyüşü

Türkiye ve Rusya arasında yaşanan son kriz, Türkiye'nin güçlü ülkelerle ilişkilerinde “nesne” olmayı reddetmesi anlamına geliyor aynı zamanda.

Foucault, Özne ve İktidar adlı eserinde Marx'ın Kapital'inden örnekle birçok iktidarın varlığından (2000: 145) bahseder. Yani iktidarlar sadece bir ülkede egemen olan güçleri ifade etmezler.

Örneğin medya iktidarı, ordu iktidarı, korku iktidarı, dilsel iktidar, enerji iktidarı gibi pek çok farklı iktidar biçimi olabilir ve bu iktidar tarzları kendi nesnelerini bulmakta pek güçlük çekmezler.

İktidarda asıl olan, özne-nesne ilişkisinde öznenin hükmedici varlığıdır. İster Wallerstein'ın merkez ülkeleri fâil kılan görüşlerine; ister Fukuyama'nın Liberal Demokrasi'nin “tarihin sonu” olduğu iddiasına; istersek de Huntington'un “Medeniyetler Çatışması” makalesine bakalım; bütün bu tezlerin aslında temelde “özne-nesne” ilişkisini betimlediğini fark ederiz.

Modern çağ bireyciliği doğurduğunda, Batlamyus'un Dünya merkezli evren fikrinin etkisinden kurtulmanın bir sonucunu gösteriyordu aslında.

Kopernik'in de ispat ettiği gibi Dünya, güneş sisteminde devran eden diğer gezegen bireylerinden birisiydi sadece.

Bu yeni kozmik anlayışa ayak uydurarak bireyleşen insanlar, özne-nesne ilişkisinin birer “nesnesi” olmayı da reddettiler.

Böylece kendilerinin asıl, iktidardakilerin yansıma olduğu yeni siyasi sistemleri oluşturdular. Yani yeni dönemin bireyler ve devletler için önerdiği ilişki sistemi özne-özne ilişkisiydi.

Emmanuel Kant'ın ebedi barış temelli projelerini oluşturduğu çağ da işte bu çağdı. O, dünyadaki güçlü ülkelerin tahakkümlerinin dünyadaki barışı baltaladığına inanıyordu.

Kant'ın önerdiği ebedi barışın ikinci maddesine göre:

İster küçük ister büyük olsun, hiçbir bağımsız devlet, diğer herhangi bir devletin hakimiyeti altına tevarüs, mübadele, alım-satım veya hibe yollarıyla asla geçmemelidir.”

Yani Kant özetle demekteydi ki, “hiçbir devlet diğer bir devletin öznesi olmamalı, devletler arasındaki ilişki eşdeğer özneler arasındaki ilişki olarak şekillenmeli!”

Kant'ın önerdiği ebedi barışın nihâyi ikinci maddesi olan; “devletler hukuku hür devletlerden kurulu bir federasyona dayanmalıdır”maddesi ise, dünya devletlerinden herhangi birisinin nesneleştirilemeyeceğini öngörüyordu.

Sakın Birleşmiş Milletler adlı ebedi hayal kırıklığının böyle bir ebedi barışı sağlayabileceğini düşünmeyin.

Çünkü Birleşmiş Milletler, menfaat faydasında birleşmiş 5 öznenin mutlak fâil olduğu bir anti-demokratik oluşumdur.

Türkiye, son 13 yıldır küresel ve bölgesel “öznelik” iddiasında bulunan bütün oluşumları açıkça uyarıyor farkındaysanız.

Çünkü Türkiye “nesne” olmak istemiyor, özgürleşmek yani Zeitgeist'a uygun bir şekilde “özneleşmek” istiyor.

Türkiye bu özneliği sadece kendisi için istemiyor. Suriye'nin de, Mısır'ın da, Arakan'ın da, Kosova'nın da nesnelikten çıkıp özneleşmesi gerektiğini vurguluyor sürekli!

Son 13 yılda Türkiye'nin karşısına pek çok “özne” adayı çıktı ama Türkiye, bütün o öznelik adaylarının nesnesi olmayı reddetti.

Mesela, Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki “One Minute” çıkışı, İsrail'in Ortadoğu'daki öznelik iddiasını besleyen sosyo-psikolojik üstünlüğü zayıflatmak anlamına geliyordu.

Beş büyük ülkenin buyruklarına göre hareket eden Birleşmiş Milletlerin adaletsiz uygulamalarına karşı gerçekleştirilen eleştiriler ise BM'nin dünyayı nesneleştiren özneliğine açık bir dikkat çekmeydi.

Türkiye, Avrupa Birliğinin karşısında da aynı tutumu takındı. İmtiyazlı ortaklık teklifi alan Türkiye, bu teklifin kendisini “nesne” kıldığını açıkça söylüyor ve AB'ye üye diğer devletler gibi “özne” olmak istediğini sürekli haykırıyordu.

ABD tarafından fiili olarak Suriye'deki çatışmaların içine çekilmek istenen Türkiye, bu ayartmaya karşı direnmenin yanında, ABD merkezli kimi yapıların Türkiye'ye dönük ihanetlerini de etkisizleştirdi.

Bu arada Türkiye'nin nesne olmayı reddetme iştiyakı, zaman zaman muhtıralarla, Gezi olayları gibi isyanlarla etkisizleştirilmeye çalışıldı.

Ancak Türkiye artık “nesneleşmek” istemediğinden çok emin. Bundan sonra hiçbir küresel gücün, hiçbir terör örgütünün nesnesi olmayacağını her fırsatta gösteriyor çünkü.

Rusya'ya ait insansız hava araçlarının ve savaş uçaklarının Türkiye'nin sınırlarını defalarca aşması Türkiye tarafından “özneliğe” yönelik bir tehdit olarak algılandı.

Çünkü Türkiye, diğer bütün özne devletler gibi “özne” olmak istiyordu artık. Bu da demektir ki Türkiye, herhangi bir küresel ya da bölgesel gücün “nesnesi” olmayacaktı.

Aslında Türkiye'nin bu ilkeli duruşu, diğer devletlere de örnek olabilecek bir evrensel genel geçerliliği içinde barındırıyor.

Eğer Türkiye bu duruşunu, geçiş döneminde ödeyeceği bütün bedelleri de göze alarak sistemleştirebilirse, Kant'ın bahsettiği o ebedi barışın gerçekleşmesini sağlayabilir.

Zengin enerji kaynakları, nükleer silahları ya da uzun menzilli füzeleri olan ülkelerin herhangi bir diğer ülke üzerinde özneliğe yeltenmesinin asla kabul edilemeyeceği yeni bir dünya düzeni…

Böyle bir dünyada, hiçbir ülke, daha zayıf bir başka ülkenin madenlerini, doğal gazını, petrolünü ve diğer zenginliklerini sömüremeyecek.

Ancak böyle bir düzende, dünyanın bütün kaynakları dünyada yaşayan herkese dengeli bir şekilde dağıtılacaktır.

Evet, Türkiye bugüne kadar sergilediği bu “etken” duruşuyla dünyadaki bütün “nesne kılınmışlara” örnek olmayı başardı. Türkiye'nin bu özgün duruşu elbette pek çok devletin dikkatini çekti ve ileride de çekecek.

Eğer Türkiye, içerideki kenetlenmeyi de sürdürerek, bu “özneleşme” yürüyüşüne devam ederse, âdil bir dünyanın oluşmasına da büyük katkı sağlayacak.

2040'lı yıllardan bu karanlık çağa bakıldığında görülecek olan; nesneleştirici eski dünya düzenine direnen Türkiye'nin yaktığı özgürlük ve öznelik meşalesi olacak.

2040'lı yıllarda; Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Avrasya Birliği, Şangay Birliği gibi bütün bu nesneleştirici oluşumlar, eski dönemin; yani pre-Adalet döneminin başarısız projeleri olarak anılacak.

Özetle ifade etmek gerekirse, sırf nükleer silahları olduğu için bir ülkeye kendi sınırlarından binlerce km uzakta, üstelik Türkiye'nin sınırlarında dolaşma meşruiyetini ve yüzlerce masum Türkmen'i katletme ayrıcalığını bahşeden bu zâlim sistem kesinlikle değişecek.

Zulmü meşrulaştıran bu köhnemiş sisteme direnen Türkiye, yeni dünya düzeninin de pişdarı olacak.

Haber Ara