Dolar

32,4609

Euro

34,8157

Altın

2.420,22

Bist

10.045,74

'Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ' kampanyası

Farklı gazetelerden bir çok yazar bugünkü köşelerinde 'Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ' başlığıyla yazılarını yayımladı.

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-03-05 09:10:06

'Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ' kampanyası

İşte Kabataş’ta yaşandığı iddia edilen olaylardan sonra medyada linçe maruz kalan yazarlara sahip çıkmak için kaleme alınan o satırlardan bazı kısımlar:

Yeni Şafak gazetesi yazarı Kemal Öztürk

Dillerine doladıkları ‘Kabataş’taki tacizin görüntüsü nerede, deri kıyafetli adamlar nerede’ söylemiyle, sözde Gezi cinnetini aklamak peşindeler. Bu söylemi geliştiren ve öncülük eden kişilerden biri Enver Aysever’dir. Önceki hafta Habertürk televizyonunda aynı programda bulunma talihsizliğini yaşadım. Aysever’in şahsında gördüğümüz şey, bu slogan cümleleri yazdığı defterden hızlı hızlı okuyarak, karşısındakine söz hakkı tanımamak ve yargılamadan linç etme zihniyetidir. Aysever, Türkiye’de siyasi olarak karşılığı olmayan, sadece medya gücünü kullanan, tarih olmuş bir sol azınlığı temsil ediyor. Her gösteri, protesto, hak arayışının arasına sızıp, orayı maniple eden, hükümet ve devlet karşıtı ayaklanmaya çevirmek için her türlü kötülüğü ve hileyi yapabilecek zihniyetteki insanlardır.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur

Gazeteci Elif Çakır için “Kabataş nedeniyle özür dilesin” diye bir kampanya açmışlar.
Ne yapmış Elif Çakır?

Gezi vandalizmi sırasında Kabataş’ta saldırıya uğradığını, en ince detaylarına kadar anlatan bir kadınla röportaj yapmış ve bunu yayınlamış.

Kadın yalan mı söylemiş?

Hayır.

Görüntü yok diyorlar.

Evet, Türkiye’de zaten 100 yıldır tecavüzler, saldırılar ve tacizlerin hep görüntüleri vardı ve öyle ispat ediliyordu.

Görüntü olmayınca, taciz ve saldırı da olmuyor demek.

Kafaya bakın.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Yeni Şafak gazetesi yazarı Yasin Aktay


Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Enver Aysever’in Halime Kökçe’ye parmağını sallayarak ve slogan havasında ve militan hırçınlığında “yargılanacaksınız” diye bağırışını yakaladım. Öncesini seyretmemiş olduğum için mevzuya fazla muttali olmadığım halde bağıran ile o sözlere muhatap olan arasındaki üslup dengesizliğinde bir hanıma kabaca bir saldırıya şahit olmanın açık rahatsızlığını hemen hissettim.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Yeni Akit gazetesi yazarı Ersoy Dede

Gezi kalkışmasının tesirini en sert biçimde gösterdiği günlerdi. İstanbul sokak ve caddeleri işgal altındaydı. Kentin en önemli merkezi olan Taksim Meydanı’na giremediğimiz günler.. Bir genç kadın çıktı ve hakarete uğradığını söyledi.. ‘Neden’ ya da ‘nasıl’ sorusunu sormak böyle durumlarda öylesine zordur ki.. Benim aklıma hep kendi ailem gelir.. ‘Onların başına bir hâl gelmiş olsa ne yapardım’ diye düşünürüm.. Düşünsenize bir akşam evde oturuyorsunuz ve kapı açılıyor içeriye eşiniz giriyor.. 20 yıllık hayat arkadaşınız.. çocuklarınızın annesi.. Evinizin hayat damarı.. Dönüyor size ve diyor ki; “bugün bir kalabalığın ortasında kaldım ve hakarete uğradım”.. Merak ediyorum, vereceğiniz ilk tepki nedir?.. “Evet sevgili karıcım. Geç otur bakalım şöyle.. Demek hakarete uğradın.. Kaç sularıydı?.. Orada senden başka kim vardı?.. Bana doğru söyleyip söylemediğini nereden bileceğiz?.. Kamera kayıtlarını istetelim bir de oradan bakalım sahiden uğramış mısın hakarete?..” Eğer eşiniz için bunu yapacaksanız, hiç durmayın Gezi Kalkışması’nın en belirgin fiziksel travmalarından biri olan ‘Kabataş Rezaleti’ için de aynı yorumu yapın.. Kabataş Mızıkacıları sizi.. Kızınız için, anneniz için böyle bir durum yaşandığında ne tepki verecekseniz, (aynını değil) yüzde birini verin ki, insanlığınız çıksın ortaya.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Yeni Şafak gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi


“Kadının Adı yok” Duygu Asena’nın romanıydı.

Ülkede henüz 12 Eylül’ün izleri silinmediği bir dönemde yazmıştı.

Başörtüsü zulmünün devam ettiği yıllarda sadece kadının adı olmadığını öğrendim. Başörtülüyse “Kadının hakkı da yok”tu.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİNTIKLAYINIZ

Star gazetesi yazarı Saadet Oruç

Gazeteci linç ediliyor. Çünkü beyanları savcılığa yansımış bir kadına kulak verdi. Çünkü söylediklerini not aldı ve gazetesinde yayınladı.

İtirazınız olabilir. İtirazınızın muhatabı o iddiayı dile getiren kadındır. Kanıtları ona sorarsınız. Duyduğu olayı yazan gazeteciyi hedef tahtasına oturtup, sosyal medyada dünya gündeminde bir linç kampanyası yürütmek başka bir anlam taşır. Derdiniz doğrular ya da yanlışlar değil, çektiğiniz kılıçları bilemektir. O gazeteciyi linç ederek, itirazınız hedefine ulaşır mı bu da ayrı bir tartışma konusudur.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Star gazetesi yazarı Ardan Zentürk

Buradan devam etmekte yarar var, çünkü işin kronolojisi önemli...

1- Kabataş’ta yaşandığı iddia edilen vaka, önce, sosyal medyada dillendirildi, devamında Erdoğan tarafından AK Parti Grubu’nda açıklandı. Bu açıklamayla birlikte gazeteciliğin doğal refleksi devreye girer. Olayı yaşayan kim, nerede, nasıl olmuş, ne zaman, neden... Hatırladığım kadarıyla Abdülkadir Selvi ile Elif Çakır bu refleksi gösterdiler, İsmet Berkan da sosyal medyada olayla ilgili görüntüleri gördüğünü söyledi.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Yeni Akit yazarı Kenan Alpay 

Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp Hükümeti bildik yöntemlerle devirmeye dönüşen ve sonradan Y Kuşağı’nın isyanı olarak nitelenen olaylara ilişkin kaleme aldığımı ilk yazımın başlığı ‘Ağaç Sevgisi’ Psikolojik Harekâtı’ydı (3 Haziran 2013).

Kim ne derse desin Gezi’de mücessemleşen ruh hali, bütün söylem ve aktörleriyle tam tekmil bir darbe seferberliğiydi. Arkasına yedeklediği sol, ulusalcı ve liberal aktörlerle tipik bir Kemalist provokasyon olduğu ayan beyan ortadaydı. Lakin “çevre duyarlılığı, ağaç sevgisi, yeşil tutkusu, küresel sermaye karşıtlığı, despotizme başkaldırı, yeni nesil seküler hayat tarzının ölümüne müdafaası” gibi parlak sloganlar son derece profesyonel yöntemlerle mistik perdeleme unsurları olarak kullanıldılar.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Star gazetesi yazarı Murat Çiçek


Yalan söylüyor”

“Kocasını da kayınpederini de kandırmış”

“Görüntüsünü getirin”

“Vücudundaki morluklar bir şey ifade etmez”

“Şahit göstersin”

“İnandırıcı değil”

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ





Haber Ara