Dolar

32,5994

Euro

34,7334

Altın

2.498,04

Bist

9.524,59

Kürtleri tanıma kılavuzu 1

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-09-02 09:39:43

Kürtleri tanıma kılavuzu 1

Türkiye'deki 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında Kürtler hakkında söylenenler ve yazılıp çizilenler böyle bir yazı almamızı zorunlu kıldı. Gerçi konunun bir de tarihi bir boyutu var ve olayı – konuyu başından itibaren almak gerekir. Ancak konuyu bugün ile ve Türkiye'deki Kürtlerin bugünkü siyasi duruşlarıyla sınırlı tutmaya çalışacağız.

Kürtlerin mütedeyyin bir kavim oldukları konusunda herkes hemfikirdir. Ortadoğu'daki Müslümanları esas aldığımızda, dünyayı kasıp kavuran milliyetçiliğe karşı direnen ve buna bulaşmayan veya en az bulaşan biricik Müslüman halkın da yine Kürtler olduğunu söyleyebiliriz. Ve dahası, diğer Müslüman halklarla en fazla iç içe girenler de yine Kürtlerdir. Bu özelliklerinden dolayı Sezai Karakoç, sohbetlerinden birinde Kürtleri “ümmetin harcı” olarak tanımlar. İran'a, bakın, Suriye, Irak ve Türkiye'ye bakın, Farslarla, Araplarla ve Türklerle kaynaştıklarını görürsünüz. Burada kast ettiğimiz, son yüzyılın, yani ulus devletlerin hüküm sürdüğü dayatmacı, inkârcı ve baskıcı dönemi değildir.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Kürtler diğer bazı uluslar gibi ayrı bir devlet olma veya ayrı bir devlet kurma yoluna gitmediler ve emperyalistlerin onca telkin ve vaatlerine rağmen bu yöne doğru kitlesel bir eğilim de göstermediler. Bunun yerine yüzlerce yıldan beridir kader birliği yaptıkları Türklerle yollarına deva kararlılığı gösterip o ateşten yolu birlikte aştılar. Ancak bu kardeşlik hukuku maalesef Cumhuriyetin kurulmasından sonra gözetilmediği gibi, Kürtler birçok kıyımla birlikte rejimin inkâr, imha ve asimilasyon politikalarına da maruz kaldılar. Ve bu hal 2000'li yıllara kadar sürdü. Merhum Turgut Özal ile Merhum Necmettin Erbakan'ın bu alandaki girişimleri ve iyileştirme çabaları malum olduğu üzere akamete uğratıldı. Üçüncü hamleyi ise 2009 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) ve Başbakan sıfatıyla Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Haddizatında “bir devlet projesi olan” ve “muhatabının bütün millet olduğu” “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” ile Kürtler ilk olarak oldukları gibi tanındılar ve kabul gördüler. Gerçi gasp edilen hakların hepsi hala teslim edilmedi, ama Kürt varlığının tanınması yönündeki irade beyanı bile büyük bir devrimdir. Geriye kalan ise, bu iradenin candan desteklenmesi ve bu mücadelede sabır ve sebattır. Burada dikkat çekmemiz gereken diğer önemli bir husus da, bu inkârın toplumda tahribata yol açtığı ama kabul görmediğidir. Barış sürecinin toplumun geneli tarafından kabul görmesi de bunu göstermektedir. Eğer başta HDP olmak üzere diğer siyasi partiler de siyasi hesaplardan uzak ve toplumun maslahatı doğrultusunda hareket edebilselerdi, sürecin daha erken bitmesinin önünde bir engel olmayacaktı.

Diğer partilerin bütün engellemelerine rağmen Ak Parti bu süreci tek başına ve tabii ki milletin desteğiyle götürdü. Zaten Ak Parti'nin peş peşe iktidar yapılması da halkın bu süreci desteklediğinin ispatıdır.

Kürtler ilk olarak devletin şefkatini, dostça dokunuşunu hissettiler. Devletten öte asıl güvenleri ve sevgileri Erdoğan'a idi. Çünkü devlet Kürtlerin gözünde hala gasıptı ve Erdoğan da bu gasıptan haklarını alan bir şahsiyet. Erdoğan'ın “kardeşlerim” çağrısına Kürtler de “kardeşimiz” diye sıcak bir mukabelede bulundular. Bu Erdoğan- Kürtler ilişkisini siyasi çıkar ve beklentilerle izah etmek onların samimiyetine hakaret olur.

Müsaadenizle bir hatıramı aktarayım… Okul yıllarından beri çocuklarını tanıdığım ve dolayısıyla dost olduğumuz bir amcayı hastanede ziyaret ettiğimde, bana şunları söylemişti:“Oğlum, senin hangi partiden olduğunu ve ne diyeceğini bilmiyorum. Ben 80 yaşıma gelmiş olmama rağmen, Tayyip gibi bir nimet görmedim. Bu Tayyip Allah'ın bize bir nimetidir.”Muhterem amcanın bazı çocukları HDP'li ve bazıları da Ak Parti'li oldukları için, “hangi partiden olduğuma” işaret etme ihtiyacı duymuştu.

Yine anneler biliyorum ki, kimisinin çocuğu dağda ve kimisininki aktif HDP'de oldukları halde “Tayyibimiz” diye Erdoğan'a dua ederler. Kısaca söylemek gerekirse, bu dinden kaynaklanan ulvi ve kutsal bir ilişkidir. Erdoğan bu kardeşlik hukukunu koruduğu sürece Kürtler de onu sevmeye ve saymaya devam edeceklerdir. Ancak bunun siyasete tahvil olup olmayacağı ayrı bir konudur.

Peki, bu derece derin sevgi ve saygıya rağmen ne oldu da, Kürtler HDP'ye yöneldiler?

Bunun iki önemli nedeni var. Bir: Kürtler barış sürecinin devamını HDP'nin barajı aşmasında ve bu vesile ile Kürtlerin daha bir görünür kılınmasında gördüler. İki: Kürtler açısından Ak Parti Erdoğan'ın bıraktığı gibi değildi. Gittikçe kendisini gasıp olan devletle özdeşleştirmeye çalışan bir duruş sergilediği gibi, koyduğu adaylar da çoğunluk Kürtlerin hassasiyetlerini paylaşmaktan yerine en fazla makam-mevki, ikbal ve istikbal hesabı yapanlardan oluşuyordu.

Birkaç istisna dışında Ak Parti'li Kürt milletvekillerinin önceliği hiçbir zaman Kürtlerin sorunlarının çözümü olmadı. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Kürt milletvekilleri Erdoğan'ın çeyreği kadar çözüm sürecini ciddiye almadılar.

Kürtler her zaman din konusunda hassas olagelmişlerdir. Rejimin inkâr politikaları ile birlikte kimlik de önem kazanmışlardır. Dolayısıyla Kürtler din ve kimlik-Kürtlük konusunda oldukça hassaslar. Kürtlerin kimlik-Kürtlük hassasiyetleri de meşru sınırları aşmamaktadır.

Burada haklı olarak şu soru akla gelmektedir: Madem Kürtler dinde bu kadar hassaslar, neden Marksist-Leninist bir dünya görüşüne (komünizm) sahip olan HDP'ye yöneldiler? Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Kürtler bu esnada HDP'nin en çok barış taleplerini önemsediler.

Şu bilinmeli ki, siyasi tercihlerinden dolayı Kürtleri nankörlük ve benzeri sözlerle itham etmek bu sözlerin sahiplerine hiçbir şey kazandırmaz, aksine çok şey kaybettirir.

Zaten son on beş yıldır bölgede sadece Ak Parti ile HDP var. diğer partilerin yok olmasının biricik nedeni var: Kürtleri tanımamak! Öz be öz Türk olmasına rağmen en büyük Kürt partisi de olmasının biricik nedeni de Kürtleri tanımasındandır. Bu tür fıtri tanımalar barışı, dostluğu ve kardeşliği de getirir beraberinde.

7 Haziran 2015 seçimlerindeki adayların niteliklerinden hareketle, Ak Parti Erdoğan'ın mirasını korumadığını söyleyebiliriz. Eğer Ak Parti yeniden Kürtlerin gönlünü fethetmek istiyorsa, sadece ismi ile müsemma olması yeterlidir; Adalet!

Bilindiği gibi, HDP sadece kendi dünya görüşündekileri aday göstermemektedir. Adayları arasında İslam'ı bir din ve dünya görüşü ve dahi bir sistem olarak kabul edenler de var. Buna karşılık Ak Parti eğer -7 Haziran 2015'te olduğu gibi- İslam ile mümeyyiz olmadıkları gibi, üstüne üstlük Kürtlüklerinden de utanan adaylarla seçime girerse, bilsin ki, aldığı olaylar bu adaylara veya Ak Parti'ye değil, doğrudan Sayın Erdoğan'adır.

Bütün bunlardan hareketle diyoruz ki, Kürtleri tanımayan kaybeder! Nasıl mı? Bir sonraki yazımızda...

Haber Ara