Eğitim meselesi, bu toplumun en temel varoluş meselesidir.
Günübirlik, gelip-geçici çözümler, eğitimi iyice içinden çıkılmaz hale getirir, kangrene çevirir.
O yüzden kalıcı, köklü ama somut çözümler üzerinde kafa yorabilirsek, eğitim meselesinde bir mesafe katedebiliriz.
Bu yazıda, orta ve uzun vadede (10-25 yıl gibi bir süreyi eksene alarak) eğitimde atılması gereken köklü, kalıcı ve somut adımlara ilişkin bazı önerilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
BİR TOPLUMUN ALTINI OYMAK MI İSTİYORSUNUZ: EĞİTİMİNİ BİTİRİN, ZİHNEN KÖLELEŞTİRİN!
Bir toplumun, dolayısıyla bir ülkenin altını mı oymak istiyorsunuz?
Sekülerleştirin, celladına âşık edin... Böylelikle toplum, dünyevî olanın, geçici olanın, ayartıcı olanın, yabancı olanın kölesi hâline gelsin; ulvî olanın, uhrevî olanın, kalıcı olanın, kendine ait olanın hiç bir değeri ve anlamı kalmasın.
Sonuçta, toplumun ruh kökleri kurusun, ülke zihnen teslim alınsın, kale içerden fethedilsin.
Çıkarperest, konformist, oportünist insan müsveddeleri istila eder böyle bir toplumu.
Oysa bu, ülkenin temeline toplumun mezarının kazılmasını sağlayan dinamitlerin döşenmesi demektir!
Böyle bir ülkede işlerin iyi gitmesini, eğitimde mesafe katedilmesini beklemeyin boşuna.
Burada olacak ve bir asırdır da olan şudur: Varlıklı, imtiyazlı kesimlerin çocuklarının pahalı, özel okullarda, çok iyi eğitim almaları, sonra da topluma, ülkeye, ülkenin ruh köklerine yabancılaşan, aidiyet bilincini yitiren, kültürel bağlarını kolayca koparabilen ülkesiz, ilkesiz, ruhsuz nevzuhur, kimliksiz, şizofren tiplerin toplumun ve ülkenin başına belâ olması: Püsküllü belâ hem de!
Bir asırdır olan bu.
Ve bu da, bu toplumun başına gelebilecek en büyük felâkettir!
AİLELERİN KARİYER VE PARA, BAŞARI VE STATÜ PUTLARI!
Bakın olan, nasıl oluyor, nasıl vukû buluyor, somut olarak anlatayım size...
Aileler, mesuliyetlerini hakkıyla yerine getirebiliyorlar mı?
İlk bakışta, bu soruya, “evet” cevabı verebilecek durumda gibiyiz.
Ama “gibiyiz” sadece.
“Gibiyiz”, diyorum, özellikle anneler, çocuklarının eğitimleri üzerinde titriyor gibiler...
Ama hangi amaçlarla, hangi sâiklerle çocuklarının eğitimleri üzerinde titriyorlar aileler, acaba?
“Çocuğum, iyi bir kariyer sahibi olsun, iyi para kazansın, başarılı olsun, toplumda saygın bir statüye kavuşsun” diyorlar sadece.
Dikkat buyurulsun lütfen: Bütün ailelerin derdi, kariyer ve para, başarı ve statü!
Ne var bunda demeyeceğinizi ummak istiyorum.
Bence felâket bu.
Felâket burada gizli.
Kimse, benim çocuğum iyi bir insan olsun, güzel bir müslüman olsun, güzel bir ahlâka, güzel bir karaktere ve güzel arkadaşlara sahip olsun, demiyor.
Neredeyse, kimsenin böyle bir derdi yok.
Bu seküler, konformist ve oportünist bir kafa.
EĞİTİLMEYE MUHTAÇ EĞİTİMCİLER...
Ya peki eğitimciler?
İstisnalar hâriç, kendileri eğitilmeye muhtaç kişiler, eğitimciler.
İdealist eğitimci neredeyse yok gibi, kalmadı sanki.
İdealist öğrenciden önce, idealist eğitimci yetiştiremeyen bir eğitim sisteminin ideal ve büyük işler yapmasını beklemek, olacak iş midir!
Kitap okumayan eğitimci, dergi takip etmeyen eğitimci, hangi branşa mensup olursa olsun, kültür, sanat, edebiyat ilgisi, zevki, beğenisi gelişmemiş, hatta hiç olmayan bir eğitimci, çocukları eğitir mi, öğütür mü, siz karar verin artık.
Yetenekli çocukların yeteneklerini de yok etmekten, körleştirmekten başka ne verebilir, ne yapabilir ki kendileri eğitilmeye muhtaç eğitimciler, siz söyleyin lütfen.
ÇIKIŞ YOLU...
Peki, olması gereken ne, öyleyse?
Olması gereken aileler ve eğitimcilerle ilgili yaptığım gözlemlerin satır aralarında gizli aslında.
Önce aileler ve eğitimciler eğitilecek...
Aile ne kadar sağlam ve güçlü olursa, genç kuşaklar da o kadar zihin ve ruh sağlığı güçlü bir kişiliğe kavuşur.
Sağlam ve güçlü bir aile, bir çevre, bir muhit, bir şehir meselesidir.
Çevre, muhit, şehir kelimeleriyle özetlediğim hâdisenin merkezinde mahalle vardır.
Mahalle, çevreye / muhite ruh verir, bu da şehir olarak meyve verir.
Şehir en iyi öğretmendir. Şehirlerin de bir ruhu vardır. Eğer şehirlerin ruhu canlı ve diriyse, insanları da, aileleri ve eğitimcileri de o ruhu iliklerine kadar solurlar ve çocuklarına da solutmanın yolunu bulurlar...
Özetle... Önce güçlü ve sağlam bir aile...
Bunun için de ruh dolu bir mahalle, muhit ve çevre. Ve de ruh üfleyecek insan yüzlü, şiir-şehirler...
Sonra da, bu ruhu genç kuşaklara gergef gibi işleyerek besteleyecek, çocuklarımızın geleceğin şarkısını mırıldanmalarını sağlayacak idealist eğitimciler...
Hayata değemeyen bir eğitim, insana değemeyen bir eğitim, hakikate götüremeyen bir eğitim, insana ve hayata ruh üfleyemeyen bir eğitim, hayatı çölleştirir, insanı sahte'nin, ayartıcı olanın kölesi hâline getirir, insanın zihnini felç eder, körleştirir, sonunda kaçınılmaz olarak ruhunu bitirir, küresel ruhsuz popüler kültürün kölesine dönüştürür, palyaçoya çevirir...