Dolar

32,4375

Euro

34,7411

Altın

2.439,70

Bist

9.915,62

'Türkiye ekonomisini daha sıkıntılı günler bekliyor'

Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Türkiye ekonomisinin geçmiştekilerden oldukça farklı bir kriz ile karşı karşıya olduğunu belirterek, Türkiye’nin yüksek enflasyonlu düşük büyümenin yaratacağı sorunlarla uzun süre yaşamak zorunda kalabileceği uyarısında bulundu.

6 Yıl Önce Güncellendi

2018-11-07 20:01:37

'Türkiye ekonomisini daha sıkıntılı günler bekliyor'

Euronews'te yer alan habere göre;

Türkiye'de tipik bir durgunluğun göstergelerinin yaşandığını kaydeden Gürsel, ithalattaki büyük daralmanın iç talepteki durgunluğun sonucu olduğunu belirtti. Gürsel, gerçek sıkıntıların bundan sonra giderek daha çok hissedileceği ve işsizliğin en büyük sorun olarak gündeme geleceğini hatırlattı.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Euronews'un son ekonomik gelişmelerle ilgili sorularını yanıtladı:

Euronews: Döviz kuru düştü. ABD ile gerginliğin azalmasının önemli etkisi var mı?
Dr. Seyfettin Gürsel: Döviz kurunun bir süredir inişe geçtiği doğru. Halen kritik eşik olarak düşünülen 5,5 TL'nin altına gerilemiş durumda. Ancak unutmayalım ki bu yılın Ocak ayına kıyasla TL değer kaybı kurdaki inişe rağmen yüzde 40'ın üzerinde. Tahminim, ekonomi politikalarında bundan böyle yeni bir şok yaşanmadığı takdirde doların 5,5 civarında uzunca bir süre, en az 3-4 ay, dalgalanacağı şeklinde. Döviz kurunda yeni istikrar eşiği durumu başlıca bir kaç etkenin sonucu.

İlk olarak Eylül ayında TÜFE hesabıyla reel kur endeksi tarihinin en düşük düzeyi olan 61,5'e (2003=100) gerilemişti. Aslında Eylül 2017'de 90,5 olan endeks tarihi rekorları peş peşe kırarak serbest düşüşe geçmişti. Kısacası, TL aşırı değersiz durumdaydı. Ekim ayında reel kur endeksi yüksek enflasyon nedeniyle yeniden yükselmeye başlayarak 69'a çıktı. Ama daha gideceği epey yol var. Bu yolu nominal kurun düşmesiyle değil ticari ortaklarımızla aramızdaki büyük enflasyon farkıyla kat edeceğimizi düşünüyorum. İkincisi, eylülde Merkez Bankası beklenenin üzerinde 625 baz puanlık çok sert bir faiz artışı yaptı. TL cinsinden mevduat faizleri paralel olarak yüzde 20'lerin üzerine çıktı. Bu hamle dövizden TL'ye geçişi teşvik etti.

Üçüncüsü dış açık, ithalatta yaşanmaya başlayan hızlı gerileme, kısmen de mal ihracatı ile turizm gelirlerindeki artış sayesinde daralmaya başladı. Ağustos 2017'de cari denge yaklaşık 900 milyon dolar açık verirken bu Ağustosta cari denge 2 milyar 600 milyon dolar fazla verdi.

Bu tipik bir durgunluk göstergesidir, çünkü ithalattaki büyük daralma iç talepteki durgunluğun sonucudur. Bu durum dövize olan ticari talebin soğumakta olduğunu gösterir. Nihayet geçen ay açıklanan Orta Vadeli Program, yeni adıyla YEP, bozulan makro dengeleri yeniden tesis etmek için düşük büyümenin bedelinin göze alındığını, mali disipline ve sıkı para politikasının takip edileceği sözünü verdi. Tüm bu etkenler bir araya gelince döviz kurundaki serbest düşüş durdu ve kur geriledi. Bu gelişmede ABD ile gerginliğin azalmasının önemli bir rol oynadığını düşünmüyorum.

Euronews: Ekonomide ‘sıkıntılar geride kaldı' gibi bir hava esiyor, ancak cari açık ve dış borç hala en önemli sorun, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Dr. Seyfettin Gürsel: Yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi cari açık öncelikli sorun olmaktan çıktı. Ama özel kesimin döviz borcu sorun olmaya devam ediyor. TL'nin mevcut kur düzeyinde dahi yüzde 40 kadar değer kaybettiği ve yüksek döviz borçlu firma bilançolarını perişan ettiği gerçeği değişmedi. Dolayısıyla “sıkıntılar geride kaldı” iddiası gerçekçi değil. Gerçek sıkıntılar bundan sonra giderek daha çok hissedilecek. Tüketici fiyatlarının ne zaman düşüşe geçeceğini kestirmek zor. Üretici fiyatları zirve yapmış gibi duruyor, kurdaki istikrar sayesinde bundan böyle inişe geçebilir. Ancak tüketici fiyatlarının halen çok üzerindeler; ÜFE yüzde 45'de TÜFE yüzde 25'de. TÜFE daha bir kaç ay yükselmeye devam edebilir, ama iç talepte durgunluk bir süre sonra tüketici enflasyonunu inişe geçirecektir. Ancak tek haneye gelmesi en az iki yıl alır. Üstelik bunu sağlamak için bu süre zarfında faizler yüksek kalmaya devam edecek. Özel kesim ücretleri de enflasyonu altında seyretmeye başladı. Reel gelir kayıpları iç talebin canlanmasını geciktirecektir.

En büyük sıkıntı işsizlik. YEP'teki işsizlik hedefleri gerçekçi değil. İşsizlik oranı Şubat yaından itibaren artıyor. Genel işsizlik oranı Temmuz itibariyle yüzde 9,9'dan 11'e tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 11,8'den 13'e yükseldi. Oysa ilk yarıda GSYH artışı geçen yılın ilk yarısına kıyasla yüzde 6,2 artış kaydetmişti. Bu nasıl olur diye sorabilirsiniz? Yanıtı basit: Çünkü inşaat, özellikle konut sektörü Şubat ayından çok önce krize girmişti. Yeni inşaatlara başlamaya müteahhitler cesaret edemiyor. Bu sektör 5 ay içinde 230 bin istihdam kaybetti. İkinci yarıda ve 2019'da büyümenin eksiye geçmese bile (yıllık olarak) en iyi ihtimalle çok düşük seviyelere gerileyeceği düşünülürse bundan sonra işsizliğin daha da hızlı artması kaçınılmaz.

İktidar sözcüleri, özellikle de Cumhurbaşkanı “Sıkıntılar geride kaldı” derken bu iddiayı gerçekten inandıkları için mi yoksa giderek ağırlaşan kötümser havayı bertaraf etmek için mi öne sürüyorlar bilmiyorum. Kendi payıma şunu belirtmek isterim. Türkiye ekonomisi geçmişte yaşadıklarımızdan oldukça farklı bir kriz ile karşı karşıya, Geçmişte ekonomi finansal krizin etkisiyle hızla daralır ardından IMF ile masaya oturulur, ucuz taze kaynak temin edilir, istikrar programı ile de güven geri gelir, uluslararası kaynak da bol ise ekonomi çarkları yeniden dönmeye başlar ve krizden hızla çıkılırdı. Tabi bir daha ki krize kadar. Bu kez ekonomi hızla daralmayabilir ama yüksek enflasyonlu düşük büyümenin yaratacağı sorunlarla uzun süre yaşamak zorunda kalabiliriz.

Haber Ara