İsmail Kılıçarslan: Şam sokakları şimdi kolonyalistlerin bulvarları
Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, Şam'ın hikayesini yazdı. Artık anılarda kalan Şam sokaklarını anlatan İsmail Kılıçarslan, Şam sokaklarının 'öfkeli', 'asık suratlı' ve biraz da 'umutsuz' yapan savaşa böyle lanet etti.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-03-15 08:50:51
Biliyorum. Hiç sırası değil. Suriye’den geriye bir şey kalmamışken, zulüm ve savaş ve ölümler bütün ağırlığıyla sürerken Şam’da bir sokağı hatırlamanın yeri de değil, zamanı da… Lakin insanın zihni böyledir. Hatırlamaktan yapılıdır. Doğrusu, insan zihnini bunca benzersiz kılan yegâne husus da budur: ‘Neyi hatırlayacağını seçememek.’
‘İnsan anılarından yapılmıştır’ sözüne iman edenlerdenim. Hatta geçenlerde bir arkadaşıma ‘acaba bu anları yaşamak mı, yoksa hatırlamak mı daha güzel?’ diye sorup cevabını da hemencecik kendim vermiştim: ‘Hatırlamayacaksan yaşamanın ne önemi var ki?’
‘Anı yaşa’ sloganını ben hep ‘anı(larını) yaşa’ şeklinde düzeltmişimdir. Anıları yaşamanın ilginç, neşeli ve/veya korkutucu bir tarafı da var. Zihnimiz, aynı zamanda anılarımızı manipüle de eder. Kim demişti hatırlamıyorum, fakat şu cümle önemli: ‘Şu an yaşanmaktadır. Gelecekse henüz gelmemiştir. Dolayısıyla sürekli değişen, sürekli değiştirebildiğimiz tek şey geçmişimizdir.’ Meselenin benim açımdan ‘neşeli’ bir diğer yanı da şudur. Hatırlama mekanizmamızı tetikleyen her neyse onu da seçemeyiz genellikle. Dolayısıyla neyi, ne zaman ve hangi durumun etkisi altında kalarak hatırlayacağımızı kestirememek muazzam bir sürprizler galerisi de hazırlar bize. Bir de ‘hatırlayamamak’ vardır ki bambaşka bir bahistir. Sözgelimi çocukken aşık olduğunuz (biliyorum aslında aşk değildir o; kolaylık olsun diye ‘aşk’ diyorum) o kızın yüzünü bütün ayrıntılarıyla hatırlayıp ismini bir türlü çıkaramazsınız. Ya da tam tersi… İsmi vardır, ancak resmi bir türlü gelmemektedir gözünüzün önüne. Son olarak, benim en sevdiğim hatırlama türünden de bahsetmem gerekir: ‘Tam olarak hatırlamak.’ Yani hatırladığınız şey her neyse onu tam tamına, yaşadığınız gibi, üstelik o anda hissettiklerinizi hissederek hatırlamak. Mesela yurt dışına ilk kez çıkan 1,5 yaşındaki kızıma Şam’da ‘nane bil leymun’ içirdiğim o eşsiz anı hatırlamak. Pipetten içmeyi başaramadığı için pipetin bir yanını kapatıp, yani pipete bir çeşit şırınga muamelesi yapıp koca bir bardağı öyle içirmiştim. Ekşi ve soğuk bir içecekti. Ancak kızımla aramda o esnada olan şey o denli tatlı ve sıcaktı ki aklımda ekşilik ve soğuklukla ilgili hiçbir şey yok o ana ilişkin. Şam dedik. O halde meseleye dönebiliriz. ‘Dünyada İstanbul isimli bir şehir olmasa yaşayabileceğim üç şehir Saraybosna, Şam ve Beyrut’tur’ derim her zaman. Savaş başlamadan önce Şam’a defalarca gittim. Rukneddin’de, Ceramene’de, Kasyun’da, Muhyiddin’de, Suk-ul Hamidiye’de, Zeynebiye’de, Babtuma’da eşi benzeri olmayan anlar yaşadım. Benzersiz dostluklar kurdum. Şam’ın bana en cazip gelen tarafı, sadece yürüyerek ve dakikalar içerisinde şahit olabileceğiniz farklı dünyaları içerisinde barındırıyor olmasıdır. Bir ikindi öncesi idi. Yürüyordum. Babtuma’da Hristiyan Şamlılar, yüksek sesle ilahiler okuyarak bir cenaze taşıyorlardı. Bu esnada Emevi Camii’nden 5 müezzinin aynı anda okuduğu ikindi ezanı yükselmeye başladı. Namaza gittim. Namazdan hemen sonra caminin Suk-ul Hamidiye yönündeki kapısından çıkıp sağa döndüm. Seyyide Gülsüm’ün kabri etrafında gözyaşlarıyla matem eden Şii’leri bir süre seyredip yürümeye devam ettim. Şazeli şeyhinin dükkanından birkaç başörtüsü aldım. Biraz lafladık. Ardından Dürzi arkadaşım Rıdvan’la buluşup bir Şam kahvesine oturduk. Şam’da savaşın kaybettirdiği ve bir daha yerine konulabileceğini düşünmediğim şeylerden biri tam olarak budur işte. Çok sesli ve aslında bütün düzenini düzensizliğine borçlu muazzam bir şarkı idi benim için Şam. Ve yazının başlığındaki sokak… O daracık Şam sokağı. Emevi Camii’nin Babtuma yönündeki kapısından çıkıp Naffara Kahvesi’ni ardınızda bıraktığınızda sağdan girdiğiniz ikinci sokak. Ya da üçüncüsü ya da dördüncüsü… Şam’ın sokakları daracıktır. İnsana göredir. Sağlı sollu sıralanan evlerin arasında 2 metre ya vardır ya yoktur. O sokaklarda gezerken kendinizi aynı zamanda o sokağın zaten doğal bir parçası haline getirmeniz gerekir. Başka türlü dolaşılamaz zira o sokaklarda. İnsana görelik o bakımdandır. Hatırlamaksa eğer, ben en çok Şam’ın o daracık sokaklarını hatırlıyorum. Ve hatırlamaksa eğer, ben en çok o sokaklardaki neşeli, mütebessim, fakir, iyi insanların yüzlerini hatırlıyorum. ‘O yüzler şimdi asılmıştır, umutsuzdur, öfkelidir’ diye düşündükçe de savaşa lanet ediyorum.
‘İyilik sokakta, kötülük bulvardadır’ demişti sözüne itibar ettiğim bir dostum. Şam’ın sokakları şimdilerde yeni kolonyalistlerin bulvarları haline geldi. Yanıyorsam ona yanıyorum.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
SON VİDEO HABER
Haber Ara