'Musul'u kurtarmaya değil yeni savaşlar başlatmaya geliyorlar'
Timetürk Editör Masası, Irak'a yönelik olası koalisyon müdahalesinin ve Musul müdahalesinin olası sonuçlarını masaya yatırdı.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-03-10 13:03:49
TİMETÜRK | HABER MERKEZİ
Editör Masası
Timetürk Editör Masası Şah Fırat Operasyonu'yla ilgili yapıldığı pek fazla dikkat çekmeyen bir noktayı, operasyondan sadece birkaç gün sonra ele almıştı ve o metnin başlığı şu şekildeydi: 'ŞAH FIRAT' Koalisyon operasyonuna hazırlık mı?' . Operasyon hala sıcakken Timetürk editörlerinin ortak çalışması olarak yayınlanan metin, sahadaki mevcut durumu yeni oluşan politik pozisyonla değerlendiren ve bölgedeki güç unsurlarının gidebileceği yönü anlamaya çalışan bir metindi. Özetle; Türkiye'nin Şah Fırat Operasyonu'nu, ABD öncülüğündeki Koalisyon'un baharda yapmaya hazırlandığı geniş çaplı IŞİD operasyonu için düzenlemiş olabileceğini savunduk. Çünkü ABD, 18 Şubat ve 19 Şubat'ta uzun süredir gündem olan geniş çaplı operasyonu bahar aylarında düzenleyebileceğini duyurmuş ve 2003 yılındaki Irak işgalinin on ikinci sene-i devriyesine tekabül eden 2015 baharında askerlerini yeniden karaya indirebileceğini açıklamıştı. Bu açıklamanın hemen ardından 'Şah Fırat Operasyonu' geldi. Koalisyon'un bütün gücüyle Kobani gibi stratejik önemini kimsenin anlayamadığı bir ilçeye bütün gücüyle yüklenmesi, Türkiye'nin PKK ile tarihsel mesafesini kenara koyarak Kobani'deki Kürt güçlerine destek vermeye ikna edilmesi, Özgür Suriye Ordusu'na bağlı ve doğrudan Batı destekli unsurların bir buçuk yıl önce tamamen terk ettikleri bir bölgeye yeniden YPG'nin rızasıyla girmesi, Peşmerge'nin daha önce bizzat YPG tarafından çıkarıldığı Rojava bölgesine ağır silahlarla dönüşü elbette bölgede 'asimetrik' bir planın varlığına işaret ediyor. Esasında YPG'nin ağır silahlı IŞİD güçlerine karşı yürüttüğü savaş eğer Koalisyon havadan bu kadar kesin şekilde müdahale etmemiş olsaydı hezimetle sonuçlanabilirdi. Ancak IŞİD'e karşı YPG'nin verdiği asimetrik savaş, yukarıda bahsettiğimiz müdahalelerle yeni bir şekle büründü. Kobani'nin merkezinde sıkışan ve Türkiye sınırının hemen dibindeki bir mahallede direnmeye gayret eden YPG şu anda IŞİD'i Suriye'de ciddi bir çıkmaza soktu. Hatta asimetrik savaşta tarafların yer değiştirdiğini bile söylemek mümkün. Dün av olan bugün avcı olurken, dün avcı olan taraf bölgede inisiyatifi kaptırarak av haline geliverdi. Henüz Türkiye'de kimse dile getirmemişken Türkiye'nin Musul ve Rakka'ya yönelik geniş çaplı bir operasyonun parçası olabileceğini gerekçeleriyle anlatan o metin, iki haftadır mütemadiyen doğrulanıyor ve Hükümete yakın gazetelerin yayınlarından anladığımız kadarıyla toplum da böylesi bir operasyona hazır hale getirilmek isteniyor. Son iki haftadır gazetelerde Musul operasyonuyla ilgili onlarca haber yer aldı. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Savunma Bakanı, farklı tonlarda ifadeler kullanarak Musul koalisyonunda 'yer alabileceğimiz'i zımnen duyurmuş oldular. Türkiye'nin 'kahramanlık' ve 'aşağılama' aralığında gelişen bir siyasi tartışmadan ötürü sağlıklı şekilde tartışamadığı 'ŞAH FIRAT'ın sırrı da bu açıklamalarla bir anlamda çözülmüş oldu. Türkiye, IŞİD tarafından vurulabilecek en öncelikli hedefini 'küçülttü'.
Ancak son birkaç gündür yaşananlar hem Türkiye açısından hem Koalisyon açısından hem de Irak ve Suriye'deki muhalif yapılar açısından ilginç bir politik tavır değişikliğinin işareti gibi görülüyor. Özellikle Suriye'de ulaştığımız kaynaklar, Pazar günü öğleden sonra gerçekleşen Atme saldırısının ardından Koalisyon uçaklarının Türkiye'ye doğru gittiğini açıkça ifade ettiler. İşin aslı; Atme'yi vuran herhangi bir uçağın fiilen Türkiye hava sahasına girmeden herhangi bir yöne dönebilmesi oldukça zor. Çünkü Atme'de vurulan bölgenin Türkiye sınırına kuş uçuşu mesafesi birkaç kilometreyi bile bulmuyor. Bugüne kadar yüz binlerce Suriyeli sivile ev sahipliği yapan Atme'nin neden hedef alındığı bilinmiyor ancak önümüzdeki dönemde - yani Musul ve Rakka operasyonu öncesi - bu saldırıların daha da sıklaşmasını bekleyebiliriz. Açıkçası Suriyeli muhaliflerin özellikle İslamcı kanadını hedef alan bu saldırılardan Şam rejimi de oldukça memnun. Hatta geçtiğimiz aylarda Beşar Esed başta olmak üzere BAAS rejimi yetkilileri IŞİD'in havadan vurularak yenilemeyeceğini söyleyerek Koalisyonu açıkça IŞİD'le karada savaşmak üzere Suriye'ye davet etti. Suriye direnişini salt 'Vekalet Savaşı' ifadesiyle tanımlama kolaycılığı her ne kadar kabul edilebilir değilse de Şam rejiminin ilginç bir pragmatizmle Koalisyon'u kendisinin vekili olarak savaşmak üzere Suriye'ye çağırması elbette ironik. Türkiye solunun anti - emperyalist kahramanı Esed, aynı zamanda Ortadoğu'ya yönelik emperyalist müdahalenin 'davetkar' denilebilecek ölçekte destekçisi. Bölgedeki 'asimetrik savaş'ın tarafları değişse de en az birkaç yıl daha süreceğini söylemek mümkün. Dün Suriye'deki asimetrik savaşın baskın tarafı BAAS rejimi ve gayrinizami savaşla varlığını korumaya çalışan tarafı ise muhaliflerdi. Bugün ise belli bölgelerde BAAS rejimi gayrinizami savaş yürütmek zorunda. Hatta Tedmür (Palmira) çevresinde hem Suriyeli muhaliflerin bir kısmı hem de Suriye rejimi IŞİD'e karşı bir savunma savaşı yürütüyorlar. Bu karmaşanın içerisinde 'Koalisyon' kendisini tüm taraflara 'umut' olarak pazarlamanın derdinde ve bu pazarlama stratejisinin şimdiye kadar başarılı şekilde uygulandığını söyleyebiliriz. Sol tandanslı bir 'Rojava Devrimi'nden bahsedenlerin okyanus ötesi uçuşlarla ABD'de destek araması ve umudu orada görmesi bu stratejinin başarısına işaret ediyor. Dahası, gönülsüz bir görüntüyle Kobani'de Kürt güçlerine destek veren ABD, bugün bu desteğin karşılığını Irak'ta Şii eksenli hükümeti koruma amaçlı savaşa Kürtlerin tamamını dahil ederek almış görünüyor. Bütün bu hengameyi anlatmamızın sebebi tam olarak şu soru: Bu kaos düzeninin içerisinde ve sürdürülebilir düşük yoğunluklu savaşların devamını strateji olarak belirleyen Koalisyon güçleriyle, bölgede kendi ajandasına göre hareket ettiğini ısrarla ifade eden Türkiye hangi asgari müşterekte buluşacak? I.Dünya Savaşı'nın bitiminden bu yana bölgede kontrollü savaş politikası yürüten ve bu savaşlarla ileri karakolu İsrail'i bölgede müstahkem bir mevzi haline getiren Koalisyon gerçekten Ortadoğu'da savaşı bitirmek mi istiyor yoksa yeni çatışma alanlarında yeni savaşlar çıkarmaya mı geliyor?
2003 yılında Irak'ın işgal edilmesinden bu yana bölgedeki şiddet düzeyi sürekli artıyor ve Ortadoğu'nun tümünde biriken bir sosyal enerjiden bahsetmekten mümkün. Özellikle Irak'ta iktidarın İran'a teslim edilmesinin ardından Suriye Savaşı'nın oluşturduğu travma Ortadoğu'da bütün Sünnileri konsolide etmek üzere. Bugün Ortadoğu'daki hangi Sünni ülkenin başkentine giderseniz Batılı güçlerin hiçbir zaman İran'ı ya da Şiileri vurmadığını fakat Suriye ve Irak'ta hedefin yine Sünniler olduğunu savunan insanların varlığını göreceksiniz. Hangi tarafta durursanız durun bu söylemle yüzleşmek durumundasınız. Öte yandan sosyal medyada IŞİD bahanesiyle vurulan İdlib'den, Rakka'dan, Musul'dan ya da Felluce'den gelen görüntülerin Arap sokağındaki etkisini yadsımanız da mümkün değil. Pazar günü İdlib'te bir hastane vuruldu ve vurulan hastanede henüz yeni doğmuş bebekler de bulunuyordu. IŞİD'in kontrolündeki bölgelerde ise Koalisyon'un hedef gözettiğini söylemek pek mümkün değil.
Aşağıdaki video, normalde yayınlamayı tercih edeceğimiz cinsten bir video değil. IŞİD'in kontrolündeki Deyr ez Zor'un Ebu Kemal bölgesinde vurulan bir çocuk hastanesinde çekilen bu video, Koalisyon'un Irak'ta ve Suriye'de yapacaklarının işaret fişeği olması yönüyle önemli. Koalisyon'un bölgeye müdahalesini destekleyen ya da gerekli görenlere de neyin parçasını olabileceklerini gösterme açısından oldukça kritik doneler içeriyor. ABD öncülüğündeki Koalisyon, 2003 yılındaki işgal günlerinde Irak halkını Saddam Hüseyin'den kurtarma iddiasındaydı ancak geride yıktığı demir parmaklıklardan çok daha büyük bir hapishane bıraktı. Bugün bölgeyi IŞİD'den kurtarmak için yeniden teşkil edilen koalisyonun Musul ve Rakka'ya bir savaşı bitirmek ya da bir halkı kurtarmak için değil daha büyük bir savaşın fitilini yakmak için geldiği ortada.
Kısaca söylemek gerekirse: Musul'u kurtarmaya değil daha büyük katliamlar yapmaya ve daha büyük savaşların ateşini yakmaya geliyorlar. 2003 yılında işgal edilen Irak'ın ve 1970 yılında beri cunta işgali altındaki Suriye'nin çocukları bugün artık 'savaşın çocukları'. Çünkü Suriye savaşı başladığında 13 - 14 yaşında olan gençlerin çoğu bugün üniversite ya da lise sıralarında değil mevzilerde. Dahası 2003 yılında 13 - 14 yaşında olan Sünni çocukların büyük kısmı da bugün Irak'ta kendi aşiretleri tarafından oluşturulan askeri güçlerin içerisinde ya asker ya da komutan. Unutulmamalıdır ki yeni bir müdahale bugün 13 - 14 yaşında olan çocukları on yıl sonra yeniden aynı noktaya getirecek ve savaşa kısa bir ara verilse bile bölgedeki adil bir sistem tanzim edilmedikçe savaş asla tamamen bitmeyecek.
SON VİDEO HABER
Haber Ara