Dolar

34,9644

Euro

36,7978

Altın

2.982,44

Bist

10.125,46

Ali Ünal’a göre Gülen hata yapmazmış; Çünkü...

Haber 7 yazarı Hasan Öztürk, Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal'ın “Cemaat hata yapmaz mı, yapmadı mı? başlıklı köşe yazısındaki ifadelerine sert çıktı.

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-01-06 11:57:21

Ali Ünal’a göre Gülen hata yapmazmış; Çünkü...
“Cemaat hata yapmaz mı, yapmadı mı?” sorusu üzerinden Kur’an’ı Kerim’i ve büsbütün Ehli Sünnet akaidi’ni kendince yorumlayan bir Ali Ünal gerçekliğiyle karşılaştık.

Ali Ünal’ın paralel yapının meşru iktidara karşı başlattığı o ahlaksız savaş boyunca yazdığı nice yazısı var ki eleştirilmeyi hak etse de bu son yazı kadar değildi..!

Bakın o yukarıdaki soruyu sorduktan sonra ne diyor Ali Ünal?

“Bu soru, sorana göre anlam ifade eder hale geldi..

Ama münafık ve zayıf kalblilerin böyle bir soruya hakları yoktur

(Münafıktan kastının kim ya da kimler olduğunu söylememe gerek var mı? HÖ)

samimî olanlar da, iki sebeple bu soruyu sormakta haksızdırlar. (1) Ortada fiilî bir durum, açık zulüm (İnsanların özel hayatlarının ortalık malı haline getirilmesi ve iftiraları nereye koyacağız? HÖ)

ve Cemaat adına mazlumiyet

(Alev Alatlı’nın İşkenceci kitabını okumamış olsaydım kandırılabilirdim diye düşündüm bu cümleyi okuduğumda. HÖ)

varken bu soruyu sormak, zalime malzeme taşımak ve mazlumu zayıflatmak olur.

“NEREDE HATA YAPTIK DİYE SORAMAZSINIZ”

(Demek ki neymiş, zalim(!)e malzeme taşımamak için Cemaat hata yapmaz mı, yapmadı mı?” diye soramazmış cemaat mensupları; hayret! HÖ)

(2) Böyle bir soru, Cemaat’e 40 yılı aşkın süredir ilmî–manevî rehberlik yapmış zâta gerekli muhasebeyi yapmadığı töhmeti ve hakaret manâsı taşır.

(Bu cümle vehametin tam da üzerine bastığımız halidir. Diyor ki Ali Ünal, Cemaatin lideri Fethullah Gülen’in gerekli muhasebeyi yapmadığı töhmeti altında bırakırsınız ve hafazanallah ona hakaret etmiş olursunuz. Oysa Hz.Ömer’e seni kılıcım ile düzeltirim ya Ömer diyen sahabenin duruşunu bilenlerdeniz, HÖ)

ŞİA’NIN İMAMİYET VE REHBERLİK DÜŞÜNCESİNİN AYNISI

Din’de mutlak rehberlik, ya masumiyet, ya masuniyet gerektirir. Masumiyet, peygamberlerde hususî bir ilim ve haldir…

Masuniyet ise, hususî korunma manâsı taşır… (Bu yapının can düşmanı olarak gördüğü Şia’nın Ehli Sünnet’e en yakın mezhebi 12 İmam Şiası’ndaki “İmam’ın masumiyeti meselesi” ile aynı noktada buluşması ne garip! İmamiyet ya da rehberlik meselesini biz Şia’da var bilirdik öyle değil mi? Eleştirdikleri hatta Müslüman dahi kabul etmedikleri bir mezhebin akaidiyle benzeşmiş olmaları kaderin bir cilvesi mi yoksa başka bir şey mi sizlerin takdirine bırakıyorum. HÖ)



Ayrıca, Din’e gerçekte hizmet eden bir Cemaat’in şahs-ı manevîsi velâyet-i kübra sahibidir ki

(Vay be bu da oldu! Alttan alta dillendirilirdi ama bu kadar açıktan ifade edilmezdi. Biz bu cümleden anlıyoruz ki Cemat’ın şahs-ı manevisi yani ki Fethullah Gülen velayet makamındadır. Bu velayet meselesini gerçekten Şia’nın velayet meselesinden nerede ayrıldığını bilen varsa bize de izah edebilir mi? HÖ),

bu da, peygamberlere veraset demektir.

(Peygamberlerin mirasına vasi olmak, onların masumiyetine de sahip olmayı gerektirir mi? HÖ)

“PEYGAMBERLER MASUMDUR, VASİLERİ MASUN!”

Dolayısıyla, peygamberler, masumiyetle Din’in emir ve yasaklarına muhalefet manâsında günah işlemezler; Sırat-ı Müstakîm’in peygamberler dışındaki rehberleri ise, masuniyetle en azından büyük günahlara karşı korunurlar.

(Demek ki neymiş, Peygamberlerin vasisi olan Fethullaf Gülen en azından büyük günahlara karşı korunuyormuş. Bu düşüncenin de 12 İmam Şiası’nın akaidinden ne farkı var merak ediyorum HÖ)

Sırat-ı Müstakîm’de rehberlikteki hatalar: (1) Temele taallûk etmez ve kalıcı olmaz

Hizmetteki hatalara ve maruz kalınan musibetlere bu açıdan da bakmak gerekir. (3) Rehberlikteki kısmî‒içtihadî hatalar, genellikle hayırla neticelenir.

(Ali Ünal diyor ki açıkça, rehberin yani ki Fethullah Gülen’in hataları kalıcı olmaz ve hayırla neticelenir, bugünler geçip gidecek safları sık tutun. HÖ)

Zaman gazetesinin 5 Ocak 2015 tarihli nüshasında yer alan Ali Ünal imzalı yazının bir bölümünü yukarıya alıntıladım ve gerekli gördüğüm yerlere parantez içerisinde kendi düşüncelerimi yazdım.

Bu alıntıladığım bölümü dikkatlice okuduğumuzda, söz konusu yazar, isim vermeden ama nitelemeleriyle işaret ettiği Fethullah Gülen için en azından “masuniyet” sıfatıyla büyük günahlara karşı korunacağı çıkarımında bulunuyor. Bu çıkarımdan önce de “Cemaat’in şahsı-ı manevisi velayet-i kübra sahibidir ki, bu da peygamberlere veraset demektir” diyerek, peygamberlere has“masumiyetin” onlara varis olanlar için de “masuniyet” yolu ile geçerli olduğunu söylüyor.

28 YIL ÖNCE BATI’YI PROMETE İLAN ETMİŞTİ

Oysa yukarıdaki satırların yazarı Ali Ünal, 1986 yılında Beyan Yayınları tarafından basılan Kur’an’da Temel Kavramlar isimli kitabının “Sunuş” bölümünde, bize başka şeyler söylemişti.

Batı dünyasının Müslüman dünyaya hegemonik bir dayatma içinde olduğuna vurgu yaparken,

“…Modern Promote’nin azgın iştahı doymak bilmez bir ahtapot halinde tüm yeryüzünü sarmıştır” cümlesini kurmuş…

Devamında,

“Eğer Kur’an gerçekten anlaşılabilmiş anlatılabilmiş olsaydı Batı’nın zehirleri altın kupalarda sunulmuş bile olsa en azından Müslümanlar arasında asla alıcı bulamazdı. Ama ne yazık ki, bu zehirlerin Müslüman bedenlere kolayca şırınga edilmiş olması bir yana, onları Kur’an’a kavramaları gereken bazı Müslüman ‘doktorlar’ da bu zehirleri insanlığın zehirlenmesi karşısında şifa verici ilacını onlarla özdeşleştirme yoluna gitmişler, hatta Kur’an ilacını o zehirlerin elde edildiği laboratuvarlardaki tüplerde ”denemek” gibi çok yanlış yollara başvurmuşlardır” diye yazmıştı. (Kur’an’da Temel Kavramlar Beyan Yayınları 1986 sayfa 8)

28 yıl önce yazdığı kitabın ön sözünde, Batı düşüncesini modern Promete olarak nitelendiren Ali Ünal, batı normlarını Müslüman dünyaya empoze eden din adamlarını da “doktorlar” olarak nitelemişti.

28 yıl önce Batı normlarının “zehir” olduğunu söyleyen Ali Ünal ve mensubu bulunduğu yapı bugün Türkiye’yi “Batı kapından kopmak, eksen kayması yaşamak” gibi kavramlarla eleştiriyor.


ÜNAL’A SORU: ŞİA’DAN NE FARKINIZ VAR?


Bununla da yetinmeyip, “düşman” olarak nitelendirdikleri şia’nın itikada ilişkin öğretilerine benzer yaklaşımlarla “liderlerine” ya da Ali Ünal’ın deyimiyle “doktorları”na “masuniyet” (dokunulmazlık) atfediyor.

“Müslümanlığı tekellerinde gören…

Liderlerini peygamberin varisi ilan edip…

Bu verasetten intikal eden miras ile “masuniyetine” karar verenlerin…

Kendilerine düşman olarak gördükleri Şia’dan ne farkı var?” diye çok masumane bir soru sormak istiyorum.

Zira aynı yapı, yıllardır tezviratlar ile, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, MİT Müsteşarı Fidan’a, Başbakan Davutoğlu’na, Beşir Atalay ve bir çok isme “Şia’nın güdümünde, hatta İran ajanı ”iftirasını atmıştı.

Muta nikahı filan faslınaysa hiç girmeyeyim.!

Yukarıdaki soruma mümkünse;

Aşağıda lingini verdiğim ve bir yıl önce yazdığım “Şeyh ile imam arasındaki ruhaniyet benzeşmesi” başlıklı yazımı okuduktan sonra cevap vermelerini rica ediyorum.

http://www.haber7.com/yazarlar/hasan-ozturk/1122643-seyh-ile-imam-arasindaki-ruhaniyet-benzesmesi

Olup biteni Ali Ünal’ın söz konusu yazısını okuduktan sonra daha net görüyoruz artık.

Zira, karşımızda, kendilerini “hatadan münezzeh” aynı zamanda “dokunulmaz” sanan bir yapı var.

Devlet bu yapıya “Paralel Yapı” ismini vermiştir.

Ve bu yapı, en büyük zararı da “masum” Müslümanlara vermiştir.

Kalın sağlıcakla.
SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara