'Erdoğan Osmanlı'lı bilmiyor'
Sayısı 10 bini aşan kitap koleksiyonunun büyük bölümünü CHP Genel Merkezi’nde hizmete girecek Araştırma Kütüphanesi’ne bağışlayacak olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Büğdüz beldesindeki kütüphane evinin kapılarını açtı.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-01-02 05:30:44
Hürriyet'te yer alan röportajda; Birçok kitabın imzalı ilk baskısına sahip olan Kılıçdaroğlu, Osmanlıca tartışması üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirerek, “ İlköğretimde Osmanlıca öğretmek çocuğun geleceğe hazırlanmasını çalmak demektir. Erdoğan’ın ‘İsteseler de istemeseler de öğrenilecek’ şeklindeki buyurganlığını da doğru bulmam. Osmanlı’da istişare vardır, divan vardır, padişah tek başına karar alan biri değildir. Buyurgan olanın Osmanlı tarihini de bilmediğini görüyorsunuz. Zaten sorunumuz da bu” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye siyasetinin aktif aktörleri arasında kitap koleksiyonuyla da öne çıkan bir isim. 1948 Türkiye İktisat Kongresi, Kayıt Dışı Ekonomi ve Bürokraside Yeniden Yapılanma Gereği, İşsizlik Sigortası Kanunu- Yorum ve Açıklamalar adlı 3 kitabı bulunan Kılıçdaroğlu, özellikle 1970 öncesi ilk baskılarla, kendisi için imzalanmış kitaplardan oluşan özel bir seçkiye sahip. Kılıçdaroğlu, nadir eser kategorisindeki kitaplarının bir bölümünü Balgat’taki evinde koruyor. Bir diğer bölümü de Ankara’nın Büğdüz beldesindeki sayfiye evinde bulunuyor. Yayınevleriyle yazarların imzalayarak gönderdikleri ile kendi aldığı yeni baskıları ise Genel Merkez’de tutuyor.
KÜTÜPHANE KURACAK
10 bini aştığı tahmin edilen kitap koleksiyonu yakın bir zamanda tasniften geçecek; nedeni de Kılıçdaroğlu’nun kitaplarının büyük bir bölümünü, eski CHP Genel Merkezi’nde önümüzdeki aylarda hizmete sokulacak Araştırma Kütüphanesi’ne bağışlamayı planlaması. Kılıçdaroğlu, kitaplarını CHP’ye bağışlamadan önce ‘kütüphane’ özelliğini taşıyan Büğdüz beldesindeki sayfiye evinin kapılarını Hürriyet’e açtı. 2015 yılının ilk mesajlarını, ağırlıklı olarak üniversite döneminde edindiği kitapların bulunduğu kütüphanesinde vermeyi tercih eden Kılıçdaroğlu, sorularımı şöyle yanıtladı:
‘ARKASI YARIN’IMIZ BABAMIN OKUDUĞU KİTAPLARDI
Kitaba dair bir çocukluk anınız var mı?
Tunceli’deki evimizin ortasında bir ocak yanardı, evin haliyle tek ısıtıcısı. Ocağın etrafında toplanırdık. Babam, Eba Müslim El-Horasani’yi okurdu, sesli olarak. Hepimiz heyecanla dinlerdik. Yatma vakti gelince, babam okumayı keserdi. Ertesi akşamı büyük bir heyecanla beklerdik. Bir nevi bizim ‘Arkası Yarın’ımız babamın kitap okumasıydı. Eba Müslim El-Horasani’yi bu kitabıyla tanıdım. Annemin bir fotoğrafı vardı, arkasında bir kilim asılı, elinde Eba Müslim El-Horasani’yi anlatan, babamın okuduğu o kitabı tutuyor. Evinin en özel parçalarından biri olmalı ki fotoğraf çektirirken eline almış kitabı annem. Yıllar sonra ciltledim kitabı, kitaplığımın en sıcak parçalarından biridir. Haksızlıklara karşı nasıl mücadele ettiği, mücadele etmek için nasıl icazet aldığı uzun uzun anlatılır kitapta. Emevi Hanedanı’na karşı nasıl mücadele ettiği, nasıl devirdiği de... Destansı bir havası vardır.
BUYURGANLIK OSMANLI’DA YOK
Osmanlıca ve Osmanlıca üzerinden süren ‘Osmanlı’ tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Osmanlıca elbette öğretilebilir ama üniversitede... Üniversitedeki çocuklarımız Osmanlıca’yı öğrenmeli ve Osmanlıca sayesinde farklı konulardaki araştırmalarını derinleştirebilmelidirler. Bunu yapmak zorundayız da ayrıca. İlköğretimde, ortaöğretimde Osmanlıca öğretmek ise çocuğun geleceğe hazırlanmasını çalmak demektir. Dahası Erdoğan’ın ‘İsteseler de istemeseler de öğrenilecek’ şeklindeki buyurganlığını da doğru bulmam. Buyurganlığı, bir anlamda despotizmi içselleştiren kişinin beyanı olarak görmeli; ki kendilerine örnek aldıklarını söyledikleri Osmanlı’da bile bu tür bir buyurganlık yoktur. Osmanlı’da istişare vardır, divan vardır, padişah tek başına karar alan biri değildir, ‘Karar verdim, olacak’ anlayışı Osmanlı’da bile olmamıştır. Buyurgan olanın Osmanlı tarihini de bilmediğini görüyorsunuz. Zaten sorunumuz da bu.
Bilmediğini mi düşünüyorsunuz?
Sayın Cumhurbaşkanı Osmanlı’yı, tarihini, nelerin yapıldığını iyi bilse zaten buyurganlıktan vazgeçer. Artı biz Osmanlı’yı da aşmak zorundayız. Yunus Emre ‘İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır’ diyor. Aslında bunun üzerine söylenecek bir şey yok. Yunus’u biliyorsanız, kendinizi biliyorsanız, sorun yoktur. Bilmediği için konuşuyor zaten. Bilmediği için konuşunca da ülkede sorun oluyor. Bir diğer sorun da konuşuyor ve aydınlar tarafından konuşmaları dert ediliyor. Aslında dert edilmemesi gerekir. Gitti oraya oturdu, altına çizgiyi çekin orada istediği gibi konuşsun. Ciddiye almamak gerekiyor. Ciddiye aldığınız andan itibaren değer vermiş oluyorsunuz. Osmanlı’yı konuşacaksın Osmanlı’yı bilmeyeceksin, bilimi konuşacaksın bilimi bilmeyeceksin, kültürü konuşacaksın kültürü bilmeyeceksin. Böyle bir insan...
2015’te dikta rejimi ya da demokrasi
Genel seçimlerin de yapılacak olması nedeniyle 2015’in sizin için anlamı nedir?
12 yıllık AKP iktidarında hiçbir manevi değerimiz korunmadı. Tüm değer yargılarımızla alay edildi, küçümsendi. Eskiden ahlak denen bir kavram vardı... Bugün, ahlak kadar erozyona uğrayan bir başka kavram yok. Ahlaksızlık kural haline getirildi. Peki ne olacak? Türkiye uygar dünyadan kopmamak için 2015 yılında önemli bir değişim yaşamak zorunda. Aksi takdirde Türkiye süratle Ortadoğu ülkelerinin de gerisine doğru sürüklenişini tamamlayacak. Nasıl bir değişim? Elbette halkın tercihlerine saygı duyacağız. Ben halka güveniyorum. Eğer Türkiye’nin gerçekten uygar bir toplum olması isteniyorsa Türkiye’nin bu kutuplaşmadan çıkması, yeniden ahlaki ve akli değerlerinin yükselmesi isteniyorsa, Türkiye’de huzur isteniyorsa bu değişimi yaşamak zorundayız. Bu değişime Türkiye’nin ihtiyacı var. Bu değişim zorunlu olmazsa daha vahim bir tablo ortaya çıkacak. Haliyle 2015 genel seçim yılı olması nedeniyle ‘demokrasi tercihi’ yılı da olacaktır. ‘Ya dikta yönetimi ya demokrasi’ tercihi olacaktır 2015.
TAŞERON İŞÇİLERİN TÜMÜNE KADRO VERİLECEK
CHP’nin 2015 Genel Seçim stratejisi ne olacak?
Kimse merak etmesin, açıkladığımızda toplumun tüm kesimlerini heyecanlandıracak, rahatlatacak projeler hazırlıyoruz. Kimse de umutsuzluğa kapılmasın. Biz en karanlık dönemlerde bile umudunu kaybetmeyen bir ülkeyiz. Doğru baskı var, işsizlik var ama bunların hepsini aşacak gücümüz de var. Hele ki projelerimizi açıkladıkça daha rahat görülecek bunlar. Onlarca proje içinde birini sizin aracılığınızda açıklayayım: Kamuda yüz binlerce taşeron işçi çalışıyor. Güvenliği sağlıyor, temizlik yapıyor, yeri geliyor hastabakıcı olarak görev alıyor... Çok açık söylüyorum kamuda taşeron işçi olarak çalışan tüm işçilerimizi kadroya alacağız, kamu işçisi yapacağız.
Kaynağı var mı?
Devlet zaten bu parayı taşerona veriyor, taşeron da işçiye veriyor. Veriyor ama iş güvencesi yok, düşük ücret politikası var, sendika yok... Biz kamuda taşeron aracılığıyla çalıştırdığımız tüm işçilerimizi kamu işçisi yapacağız. Haliyle öncelikle iş güvencesine kavuşacak, işi işverenin iki dudağı arasında olmayacak, örgütlü olacak, kıdem tazminatı hakkına kavuşacak ve kadrolu olmaktan kaynaklı diğer tüm haklara kavuşmuş olacak.
RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!
SON VİDEO HABER
Haber Ara