Diktatörün telefonu dinlenmez!
İstanbul Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Adem Sözüer, Başbakan Erdoğan'a yönelik 'diktatör' yakıştırmalarını eleştirerek diktatörlükle yönetilen bir ülkede Başbakan’ın telefonunun dinlenemeyeceğini vurguladı.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-06-30 11:14:11
Bülent Orakoğlu Yeni Şafak'taki köşesinde 28 Şubat'ın usta mimarı Demirel'in 28 Şubat'ın gerçekleşmesi yönündeki faaliyetlerini ve bu süreçten başka 28 Şubat'lar çıkarma ustalığını gözler önüne serdi
İşte Orakoğlu'nun o yazısı
28 Şubat darbesinin, Türkiye'de yarattığı olumsuz gelişmeler, ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel sonuçları itibarıyla kamuoyunda ve devlet kurumlarında yarattığı travmaların izleri aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen halen silinebilmiş değil.
28 Şubat postmodern darbe sürecinde yalnızca dindarlar hedef alınmamış, bu kesim bir günah keçisi olarak kullanılmak suretiyle, Türkiye'de toplumunun tamamına, Batı Eylem Planı çerçevesinde topyekun bir psikolojik harekat uygulanarak tabii caizse savaş açılmıştı.
Türk milletinin milli ve manevi değerleri iç tehdit olarak değerlendirilmiş, türban başta olmak üzere Anayasa'da tanımı ve anlamını bulan ''inanç özgürlüğü'' suç kapsamında görülerek, BÇG ve EMASYA komutanlıklarınca altı milyona yakın her görüş ve ideolojiden insan, Türkiye genelinde fişlenmişti.
Bu fişlemeler Anayasa, kanun, tüzük, yönetmeliklere ve Avrupa İnsan Hakları sözleşmelerine aykırı bir biçimde yetkisiz ve uzman olmayan kişi ve yasadışı kurumlarca yapılmıştı. TSK içinde başlatılan ''cadı avı'' ile 2000 e yakın subay ve astsubay cunta yapılanması olan BÇG tarafından fişlenerek ordudan atılmış, 10 bine yakın çeşitli rütbedeki askerler emekliliğe zorlanmıştı.
Bu süreçte darbeciler tarafından ''irticai kalkışma'' olduğuna yönelik kamuoyu algısı yaratma ve güçlendirme amacıyla, MGK ve Genelkurmay içinde kurulu Özel Kuvvetler ve psikolojik harekat birimleri asıl görevlerinin dışına çıkarılarak, darbenin haklı ve meşru olduğuna yönelik çeşitli psikolojik harp metot, usul ve taktiklerini merkez medyayı da kullanmak suretiyle kamuoyuna uygulamışlardı.
Cunta tarafından BÇG'ye hazırlatılan irticai faaliyetler konulu brifinglerde, ''İrtica PKK'dan tehlikelidir, aşırı dinci akımlar Türkiye'nin 1. sorunu hale gelmiştir'' tezleri işlendiği biliniyor. Bu konuda ilk brifing dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'e verildi. Demirel'in, Genelkurmay'da kendisine verilen brifing sonrasında cuntanın isteği üzerine, hükümet ile ilgili 54 maddeden oluşan irticai faaliyetleri araştırmak için köşkte Cumhurbaşkanlığı Çalışma Grubu oluşturduğu ortaya çıktı.
Cunta tarafından, Demirel'e verilen brifing sonrasında yargı ve basın mensuplarına, öğretim üyeleri, iş adamları, YÖK Üst Kurulu ve 61 üniversite rektörüne ''irticai faaliyetler'' konulu brifingler verilerek katılımcıların cunta yanlısı olarak devşirilmelerine çalışılmıştı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca cuntanın BÇG ayağına yapılan muhtelif tarihlerdeki operasyonlarda çok sayıda üst düzey muvazzaf ve emekli asker gözaltına alındı. Hazırlanan iddianamede 76'sı tutuklu 103 sanık hakkında darbe yapmak suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. İddianamenin 1 numaralı şüphelisi İsmail Hakkı Karadayı 2 numaralı şüphelisi Çevik Bir oldu.
BÇG'nin kuruluşu ve ülkeyi darbe şartlarına hazırlamaya yönelik illegal faaliyetlerinin darbe suçunu oluşturduğuna yönelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yapılan soruşturma sonucu hazırlanan iddianamenin Ankara, ÖYM tarafından kabul edildiği ve yargılama sürecinin başladığı ve devam ettiği hususu hepimizin bildiği bir konu.
5.Yargı Paketi ile Özel Yetkili Mahkeme'lerin kaldırılması sonrasında ise 28 Şubat davasına bakan Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Demirel'in tanık olarak dinlenmesi yönünde bir karar alması sanırım olumlu ve demokrasinin gelişmesi açısından önemli bir gelişme.
Zira Cumhurbaşkanı'nın, Anayasa gereğince vatana ihanet suçu dışında yargılanması mümkün değil. Bu nedenle, Demirel'in, darbecilerle yaptığı işbirliği nedeniyle yargılanması mümkün görülmüyorsa da kendi isteği ile tanıklığı kabul edip kamuoyunun merak ettiği sorulara doğru cevaplar vermesi, adaletin tecellisi ve kamuoyu vicdanını tatmin etmesi açısından önemli görünüyor.
28 Şubat sürecinde Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'nın yargılamaya konu olan Batı Çalışma Grubu'nu deşifre ederek darbe belgelerini devlet hiyerarşisi içinde kendisine ulaştırması sonrasında, Cumhurbaşkanı olarak kendisine ulaşan belgeler ile ilgili olarak darbeciler hakkında neden kanuni gereğini yapmadığı, üstelik suç konusu belgeleri darbecilere geri vererek, BÇG'yi deşifre eden devlet görevlilerinin, darbeciler tarafından haksız ve hukuksuz bir şekilde yargılanmasına ve tutuklanmalarına neden sebep olduğu hususunun kamuoyuna ve yargıya açıklanması darbe suçuna iştirak açısından elzemdir.
Darbeci üst düzey generallerin 'Demirel olmasaydı başaramazdık'' açıklamaları, Başbakan Yardımcısı Çiller'in yeni bir hükümet kurmak için 282 milletvekilinin güvenoyu imzası ile Cumhurbaşkanı'na gittiğini, ancak Demirel'in hükümeti kurma görevini (söz verdiği halde) milli iradenin yansıttığı çoğunluğa değil de o aşamada azınlık olan muhalefetin temsilcisine vererek, hükümeti düşürdüğüne yönelik mahkeme ifadesi de bu açıdan önemli bir delil niteliğinde.
Ayrıca, 28 Şubat Davası'nın 1 numaralı sanığı Karadayı'nın, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'i işaret eden bir savunma yaparak, Demirel'in ''Karadayı kendisine yakışmayacak bir davranışta bulunmamıştır'' beyanının yer aldığı bir gazeteyi delil olarak sunması, 28 Şubat'ın usta mimarı Demirel'in 28 Şubat'ın gerçekleşmesi yönündeki faaliyetlerini ve bu süreçten başka 28 Şubat'lar çıkarma ustalığını gözler önüne sermiş görünüyor.
Anayasa'da Cumhurbaşkanı'nın yargılanması ile ilgili maddenin, darbecilerle işbirliği yaparak dokunulmazlık zırhının arkasına sığınmaları önleyecek bir şekilde ''Vatana ve millet iradesine ihanet' olarak değiştirilmesi elzem görünüyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara