El Kaide ile IŞİD arasındaki anlaşmazlığın boyutları
Ürdün Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Araştırmacısı ve Ürdün Ghad gazetesi yazarı Muhammed Ebu Rumman’ın El Kaide ile IŞİD arasında yaşananlar hakkındaki yazısını okurlarımıza sunuyoruz.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-06-29 16:46:10
El Kaide örgütü lideri Eymen Zevahiri’nin Mayıs 2014 başlarında yayımladığı ‘Şam’daki mücahitlerinin akan kanının durmasına şahitlik’ başlıklı mesajı önemli bir adımdı. Lakin bu mesaj, ne El Kaide ağı içerisindeki sürtüşmeyi bitirebildi ne de Suriye’de dünün kardeşleri ve bugünün düşmanları -Ebu Bekir Bağdadi liderliğindeki Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü ile Fatih Ebu Muhammed Colani önderliğindeki Nusra Cephesi- arasındaki kanı durdurabildi.
İki taraf arasında savaş sürdü, psikolojik ve medya savaşının dozu arttı. Nusra Cephesi, Bağdadi’nin emirlerine teorik açıdan bağlı olduğu şeklinde bir yanıt vermesinin ardından IŞİD, sözcüsü Ebu Muhammed Adnani kanalıyla‘El Kaide emirine özür’ başlıklı mektubunda, Zevahiri’ye bir darbe daha vurdu. Adnani, Zevahiri’ye yönelik sert ve keskin bir dil kullanarak Nusra Cephesi’ni açıkça kışkırttı. Nusra Cephesi de Adnani’ye, Şeri yetkili Ebu Maria Kahtani’nin mektubuyla yanıt verdi. Kahtani, Zevahiri’ye ve çağrısına saygı göstermeyen IŞİD ile savaşın süreceğini açıkladı.
Anlaşmazlıklar sadece Suriye sahnesiyle sınırlı değil. Zira cihatçı Selefi akım ve örgütlerin aralarındaki bağ çözülmeye, Zevahiri ve onunla beraber hareket eden Nusra’yı destekleyenler ile Bağdadi ve IŞİD’i destekleyenler arasında bölünmeye başladı. Bu kutuplaşma, cihatçı Selefi akımın Ürdün ve Arap Mağrip’teki mensuplarının bölünmelerinde kendini açıkça gösterdi.
Ürdün’de Selefi akımın, Ebu Muhammed Makdisi ve Ebu Katade gibi, Filistin kökenli anahtar isimleri, Nusra Cephesi’ni desteklediler. Akım içindeki diğer bir grup ise IŞİD’in yanında yer aldı. Ürdün’den Suriye’ye giden cihatçı muhacirler, iki örgüt arasında bölünürlerken; Mağrip’teki cihatçı liderlerden Hasan Kettani, IŞİD’e karşı Nusra’nın yanında yer aldığını açıkladı.
Sahadaki bu hızlı gelişmeler ve dönüşümlerin taraflar arasındaki anlaşmazlığın ana parametrelerine dair temel sorular oluşturması kaçınılmazdır. Bu anlaşmazlık, Suriye sahnesiyle birlikte mi ortaya çıktı? Yoksa geçmişten gelen işaretleri ve öncülleri de var mıydı? Peki bugün yaşananlarla birlikte, bu ihtilafa dair muhtemel sonuç ve senaryolar nelerdir?
Usame Bin Ladin’in Zerkavi rahatsızlığı
Mevcut sürtüşmeler, uygulamada Suriye sahnesinde patlak vermesine rağmen esasen yeni değildir. İhitilafın kökleri, önceki döneme ve özellikle (Ürdünlü) Ebu Musab Zerkavi’nin El Kaide’ye katılıp Usame Bin Ladin’e biat ettiği 2004 yılına kadar gidiyor. Zerkavi’nin yöntemi, ayrıntıları itibarıyla ‘dini aşırılık ve katı siyasi tavırlar’ üzerine oturması açısından El Kaide’nin sağ cephesine düşüyor. Zerkavi’nin eğilimi, sonraları Irak sahnesinde gelişti. Zamanla Irak’taki 20 Devrimi Tugayları ve İslam Ordusu gibi başka İslami güçler ve gruplarla çatışmaya girilmesi evresine geçti.
Zerkavi’nin 2006 yılında Irak’ta öldürülmesi, yönteminin gerilemesine yol açmadı. Öncelikle Ebu Hamza Muhacir ve Ebu Ömer Bağdadi gibi yeni liderler, aynı yöntemi izlediler ve bugün Ebu Bekir Bağdadi’nin durumunda olduğu gibi Zerkavi’nin mirasına sadık kaldılar. İkincisi, Zerkavi’nin yöntemi, dünyanın dört bir yanında kendisine destekçi bulmaya başladı. Bu durum, Zerkavi’nin Irak’taki hızlı başarısını çevreleyen halkanın etkisi olarak görüldü.
Usame Bin Ladin’in Nisan 2011′de öldürülmesi sonrası Amerikalı yetkililer tarafından açıklanan ve Ladin’in kişisel dokümanlarından elde edilen belgeler, Zerkavi ve örgütünün Irak’taki performansından Ladin ve El Kaide merkez yönetiminin duyduğu rahatsızlığı gözler önüne seriyor. Söz konusu rahatsızlık, Usame Bin Ladin’i, 2006 sonunda (yani Zerkavi’nin ölümünün ardından) El Kaide’deki kilit isimlerle beraber, durum değerlendirmesi bağlamında, dar kapsamlı bir tartışma kapısı açmaya sevk etti.
El Kaide yönetimindeki endişelere rağmen Ladin, Zerkavi ile anlaşmazlık ve sürtüşmeyi dışa vurmaktan sakındı; nasihatler ve dar, gizli kanalların arabuluculuğu ile yetindi. (Zerkavi’nin manevi hocası) Ebu Muhammed Maksidi, Zerkavi’nin davranış ve yöntemine ilişkin ‘Zerkavi: Nasihat ve destek’ başlıklı eleştiri içerikli mektubunu gönderdiği zaman Ladin, her hangi bir pozisyon almaktan kaçındı. Bu da Zerkavi yanlılarını kızdırdı ve hareketin Ürdün’de Makdisi destekçileri içinde bölünmelere yol açtı. Bölünme sonrası ortaya çıkan yeni oluşuma medyada‘Yeni Zerkaviciler’ adı verildi.
El Kaide’nin merkezi ile Zerkavi arasındaki ihitilaflar, örgüt toplantıları ve cihatçı çevrelerde gizli kaldı. Ladin’in Zervaki ile çatışmaktan kaçındığı açıktı. Zerkavi’nin yıldızı yükseliyor ama El Kaide, uluslararası alanda yoğun saldırılara maruz kalıyordu. İçinie girilen süreç, örgütün liderlerini gizlenmeye ve sıkı güvenlik önlemleri almaya yöneltti.
Suriye Devrimi sırasında El Kaide ile irtibatlı Nusra Cephesi’nin perde gerisinde sakin şekilde büyüdüğü görülldü. Nusra Cephesi, El Kaide’ye bağlılığını açıklamaktan sakınıyor, başka silahlı gruplarla çatışmıyor ve fikirlerini aldığı örgütten yani IŞİD’ten farklı bir model izliyordu. Nusra’nın lideri Fatih Ebu Muhammed Colani, Nisan 2013′e kadar El Kaide’nin Ladin’den sonraki lideri Eymen Zevahiri’ye biatini açıklamamıştı. IŞİD Emiri Ebu Bekir Bağdadi’nin Nusra Cephesi’nin düşüncesi ve tarihi geçmişinden bahsedip IŞİD’e katıldığını açıklaması üzerine Colani bu açıklamayı reddetti. Nusra Cephesi’nin IŞİD yerine ana örgüte yani El Kaide’nin merkezine bağlılığını bildirdi.
El Kaide içindeki ‘iki ekol’
Anlaşmazlıklar büyüdü ve Zevahiri açıkça Colani’nin yanında yer aldı. Tüm bu grupların medyatik fikri tartışmaları ve cihatçı Selefi çevrelerdeki kutuplaşma, Suriye’de sert iç çatışmalara ve liderlere yönelik suikastlara varan bir düşmanlığa dönüştü. Derin suçlamalar, taraflar arasındaki çatlağın boyutunun büyüklüğünü gözler önüne serdi. Harekete yakın isimlerin, çatlağı kapatma amaçlı arabuluculuk çabaları sonuç vermedi.
El Kaide bünyesinde yaşanan uyuşmazlık, ‘iki yöntem veya ekol karşısında olduğumuz’ cümlesiyle özetlenebilir:
1) Nusra Cephesi ve Colani Ekolü: Birinci ekolü; son durum değerlendirmeleri bağlamında El Kaide yöntemini yansıtan Nusra Cephesi temsil ediyor. El Kaide üzerine çalışamalarıyla tanınan uzmanlardan Dr. İyad Kuneybi, Nusra Cephesi’ni ‘El Kaide içindeki yenilikçi akım’ olarak niteleyerek durumu özetliyor.
2) Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Zerkavi Ekolü: İkinci ekolü temsil eden IŞİD ise Zerkavi ve onun savunduğu ideolojik yöntemin devamı niteliğini taşıyor. IŞİD, çok daha ideolojik ve şiddet yanlısı tutumuyla, El Kaide merkezinin sağında yer alıyor.
Ayrıca Zerkavi yönteminin yükselişi, yeni cihatçı Selefi jenerasyondaki dönüşümün yapısını yansıtıyor. Bu jenerasyon, vizyonunu oluşturup tüm muhaliflere, hatta İslami görüşü benimseyen kesimlere hegemonyasını dayatırken, daha da düşmanca bir tutum içine girdi.
Bugün, cihatçı iki eğilim veya akım arasındaki anlaşmazlığın bazı temel kilometre taşlarının ortaya çıkması kaçınılmaz. El Kaide, yaptığı durum değerlendirmeleri sonrasında, (faaliyet gösterdiği ülkelerde) yerli halkla çatışmamak, tekfir (İslam dışı ilan etmek) suretiyle muhaliflerin halkasını genişletmeyip uzak düşmanla işbirliği yapan yakın düşmana (yani ABD ile işbirliği yapan Arap rejimlerine) karşı mücadelenin küresel boyutlarına yoğunlaşmakta daha kararlı bir tutum sergiledi. Oysa IŞİD, kontrolündeki bölgelere hegemonyasını dayatmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyor.
IŞİD, Irak’ta (Sünni aşiretlerden kurulan savunma birimleri olan) Sahva güçleri ile çatışmıştı. Dolayısıyla Suriye’de rejim muhalifleri ve hatta İslamcı muhaliflerle çatışırken kararlı bir tutum sergiledi. Daha da önemlisi İran ve Şii güçlerle çatışırken, mezhep boyutuna yoğunlaştı.
Bölünmüşlüğün derinleşmesi
El Kaide’deki son yaşanan ve gelecekte yaşanabilecek ihtilafların patlak vermesinin arkasında iki temel etken bulunuyor:
Birinci etken; karizmatik ve etkili liderlerin öldürülmesinde kendini gösteriyor. Usame Bin Ladin ölçeğinde bir ismin yokluğu, örgütte büyük bir boşluk oluşturdu. Eymen Zevahiri’nin El Kaide çevrelerinde önemli bir nüfuza sahip olmasına rağmen selefi Ladin’i ayrıcalıklı kılan düzeyde yüksek bir kabul görmüyor.
Zerkavi’nin yokluğu da çatışmayı hızlandırdı. Zira Zerkavi’nin yöntemi ile Ladin’in bakış açısı arasındaki anlaşmazlığın habercileri ve köklerinin bulunmasına rağmen sınırlı ve gizli kalan çekişme, Ladin ve Zerkavi’nin ölümleriyle su yüzüne çıktı. Geçtiğimiz yıllarda El Kaide’nin merkezi yönetimi ile kolları arasında arabuluculuk rolü üstlenen Ebu Yahya Libi ve (Atıyyetullah lakaplı) Cemal Mısrati gibi önemli ve etkin liderler de öldürüldü.
İkinci etken ise El Kaide’nin yapısında yaşanan dönüşümde saklı. Örgüt, 11 Eylül 2011 öncesindeki modeli olan, eylemlerin planlanması ve uygulanmasındaki katı örgütsel yapı ve piramit ilişkiden esnek ağ gibi bir yapıya geçti, 11 Eylül sonrasında ortaya çıkmaya başlayan cihatçı gruplar ile arasındaki ilişkiyi yeniden yapılandırdı. Böylelikle El Kaide’nin kendisi, sistematik bir örgüt olmaktan çıkıp adeta ticari bir marka gibi daha çok fikirlere ve hedeflere dayalı ‘siyasi mesaj’ benzeri bir yapı halini aldı.
Söz konusu dönüşüm, askeri seferberlik ve iletişimde internet ağı ve sanal aleme dayanma yönelimini arttırdı. Geçen süre zarfında El Kaide’nin ‘üçüncü jenerasyonu’ diyebileceğimiz bir olgu ortaya çıkmaya başladı. İnternet, bu jenerasyonun yükselmesinde etkin ve önemli bir rol oynadı.
El Kaide’deki bu nitelikli geçiş ve sürecin yaygınlaşmasına rağmen yeni yapılanmanın ağır bir bedeli oldu: El Kaide’nin merkezi zayıflayıp çeşitli ülkelere dağılmış kolları güçlendi; merkez ile kollar arasındaki farklı eğilimlerin yanında grup ve yaklaşımlar arasında da değişiklikler ortaya çıktı. Örgütün merkezi, bugün zayıflık içinde ve kuşatma altındadır.
El Kaide’nin mesajlarının tek bir merkezden çıktığı doğru. Ancak fikri ve kişisel anlaşmazlıkların varlığı da bir gerçek. Örgütün merkezi yönetimi, hali hazırdaki kuşatmadan kurtulmadığı ve sınırlı şekilde hareket etmeyi sürdürdüğü müddetçe, bu durum gelecekteki anlaşmazlıklara da kapı aralayacak; merkez ile kollar ve bizzat kollar arasındaki mesafeyi açacaktır. Zevahiri’nin sahnenin dışına çıkması ise merkezi yönetimin rolündeki gerilemeyi daha da artıracak, mevcut bölünmeler ve anlaşmazlıkları güçlendirecektir.
Al Jazeera
“Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir.
Muhammed Ebu Rumman, Ürdün Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Araştırmacısı ve Ürdün Ghad gazetesi yazarı. Kahire Üniversitesi’nde Siyasi Bilimler Felsefesi doktorası yaptı. İslami hareketler ve siyasi reform konularında uzman olan Rumman’ın ‘İslam Düşüncesinde Siyasi Reform’, ‘Selefiler ve Arap Baharı’, ‘Suriye’de İslamcılar, Din ve Devrim’ ve ‘Allah’ın Hakimiyeti ile Ümmetin İktidarı Arasında Muhammed Reşid Rıza’nın Siyasi Düşüncesi’ başlıklı kitapları mevcut.
(ıslahhaber)
SON VİDEO HABER
Haber Ara