Salih Tuna: 'AKP'li çakallara' isyanımdır
Yenişafak Gazetesi yazarı Salih Tuna bugünkü yazısında da cemaat ve hükümet gerginliğiyle kendisine yöneltilen eleştirileri masaya yatırdı...
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-06-28 06:30:50
İşte Salih Tuna'nın "'AKP'li çakallara' isyanımdır" başlıklı o yazısı:
'İçinden geldiğim camia' ifadesinden hareketle kimileri malum yapıya eleştiri getirdiğimi sanmışlardı.
Evet, öyle sanmışlardı.
Çünkü 'hizmet' ve 'cemaat' kavramlarının ardından 'camia' kavramı da belirli bir 'yapıya' mahsus kılınmıştı.
Hem 'çoğulculuktan' bahsedip hem de kavramlara varıncaya değin tekelleştiriyorlardı.
Çok tuhaftı.
İhale kazanan firmaların sözleşmelerde 'yüklenici' diye tanımlanmalarını çağrıştırıyorlardı.
'İhaleyi' kim nasıl vermişti bahsi diğer; ancak böylesi bir 'ihale' sonucu bu kadar 'tekelleşme' mümkün olabilirdi.
Sanki dersin Türkiye'de kendilerinden başka bir cemaat, kendilerinden başka bir camia, kendilerinden başka hizmet veren yoktu.
İnsan diğer cemaatlerin, camiaların varlığını aklına düşürür de birazcık hicap eder.
Hicap ne ki, tam aksine, müktesep hak gibi kabullenildi.
Kimseciklerin aklına da, acaba tek cemaat, tek hizmet ehli, tek camia olarak kendilerini mi görüyorlar, sorusu gelmedi.
Gerçi o dönemde böylesi bir soru anında boğuntuya mahkum edilirdi. ('Müslümanlar' şeklindeki söylemlere, 'diğerleri Müslüman değil mi' diye tepki koyanların bile bu tekelleşmeyi doğalmış gibi kabullenmeleri çok manidardır.)
17 Arlıktan itibaren görüldü ki, kendilerinin dışında hiç kimse umurlarında değilmiş.
'İncinsen de incitme' lakırdıları da retorikten ibaretmiş.
Şayet böyle olmasaydı…
Mahut soruşturmanın siyasete açıktan müdahale (yani, yargı darbe teşebbüsü) olduğunu dile getiren onca hizmet teşekkülünün, onca kanaat önderinin, onca sivil toplum kuruluşunun, onca cemaat liderinin gerek yaptıkları açıklamalara, gerek altına imza koydukları bildirilere bir nebzecik de olsa kulak vermezler miydi?
Kulak vermek şöyle dursun, hepsine birden bühtan etmeyi marifet bildiler.
Bu 'marifet' gözlerini o kadar kör etti ki…
O polis fezlekelerini, o savcı iddianamelerini, nöbetine varıncaya kadar ayarlanmış o hakim 'hükümlerini' eleştirel hiçbir yaklaşıma tahammül edemeyecek kadar arkalamanın, dille inkar ettikleri 'paralel yapının' fiili bakımdan ikrarı anlamına geldiğini bile fark edemediler.
Hiçbir nasihat, hiçbir uyarı para etmedi.
Sonuç itibariyle ne oldu peki?
Sahi herkesi aptal yerine koydular da ellerine ne geçti?
Bütün bir yeryüzü toplansa bu kadar kısa sürede, bu kadar itibar kaybetmelerine neden olamazdı?
Bunu elbirliğiyle başardılar!
Stepne mesabesindeki gazetelerinde fotoğrafı yerine 'odun' koydukları bir bakan eskisine dayanarak şimdilerde 'tuzak' mavrası atıyorlar.
Size kimse tuzak kurmadı, siz tuzak kurarken, tuzakları boşa çıkaranın tokadını yediniz.
Bu hakikati ne zaman fehmedeceksiniz?
Bakıyorum da orda burda sosyal medyada hâlâ tehdit, hâlâ şantaj, hâlâ tezvirat, hâlâ mülâane, hâlâ hakaret, hâlâ kişilik katli gırla gidiyor.
Geçenlerde, Bediüzzaman'ın 86 yaşındaki talebesi Mehmet Fırıncı'ya yapılan kişilik katlini görünce ürperdim!
Erdoğan'a kendileri gibi alerji duymayan, hatta düşman olmayan herkesi her türlü kişilik katline müstahak görmek nasıl bir vicdandır?..
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!
SON VİDEO HABER
Haber Ara