Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

''O 'sefil' çocuğun Gezi’deki sefillerden farkı var mı?''

Akşam gazetesi yazar Turgay Güler, bugünkü köşe yazısını gündemin konusu olan bayrak indirme olayına ayırdı. Devlet Bahçeli'nin 'sefil' ifadesiyle nitelendirdiği çocuğu kimin yönlendirdiklerini sorguladı ve eleştirdi: O bayrağı indiren sefilin alnının çatısından vurulmasını isteyenler; Gezi’de estirilen terör karşısında polisin tutumunu yerden yere vurmamışlar mıydı?

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-06-11 13:55:08

''O 'sefil' çocuğun Gezi’deki sefillerden farkı var mı?''

TURGAY GÜLER'İN AKŞAM'DAKİ O YAZISI




Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle “sefil” bir çocuk çıkıp o bayrağı indirdi.

“Sefil” bir çocuk!

Niye indirdiğini, neye hizmet ettiğini emin olun bilmiyordur.

Ama bizim bildiğimiz bir şey var.

O çocuk o bayrağı kendiliğinden indirmedi.

Onu o direğe gönderen birileri vardı.

İşte o birileri şundan da çok emindi.

Bayrak namustur, dokunan affedilmez.

Yani o çocuğu bayrağı indirmeye gönderenler, onu ölüme gönderdiklerini çok iyi biliyordu.

Ama o sefil çocuk bilmiyordu.

Devlet Bahçeli’nin dediği gibi; o sefil alnının çatısından vurulup indirilebilirdi.

O vakit onu o direğe çıkaranların arzusu da gerçekleşmiş olurdu.

Sonrasını tahmin etmek güç değil.

Gelelim asıl meseleye.

Acaba o sefil çocuk vurulup indirilmeli miydi?

Yahut bayrağı indirmesine göz mü yumulmalıydı?

İşin düğümlendiği nokta burası.

O sefil çocuğun, Gezi Parkı sefillerinden ne farkı var Allah aşkına?

Gezi’de molotof atan, ortalığı yakıp yıkan, kamu araçlarını ateşe veren, illegal örgütlerin flamalarını oraya buraya asan sefillerden ne farkı var?

“Zulüm 1453’te başladı” demek, bayrağın indirilmesinden daha az bir şey mi?

Hayır!

O bayrağı indiren sefilin alnının çatısından vurulmasını isteyenler; Gezi’de estirilen terör karşısında polisin tutumunu yerden yere vurmamışlar mıydı?

Dün “isyan ahlakından” bahsedenler, bugün o sefile ateş püskürüyor.

Dün Okmeydanı’nda “ulusalcılık” numarasıyla ortalığı savaş alanına çevirenler, bugün Lice’de ölen iki kişi için aynı şeyi yapıyor.
Uzun lafın kısası, mesele ne ağaç, ne özgürlük, ne de demokrasi.

Mesele; büyüyen, gelişen, yükselen Türkiye’nin yürüyüşünü durdurmak.

Ve son bir not.

Ülkeyi karıştıran o karanlık el, şeytani zekâsıyla Türkiye’yi bir açmazın içerisine çekmeye çalışıyor.

“Güvenlik mi, demokrasi mi” diye dayatıyor.

Hangisini seçersen seç.

Zira durum değişmeyecek.

Güvenlik politikaları uyguladığında “diktatör”, demokratik yaklaşımlar sergilediğinde “zafiyet” dedirtecek.

Kurdukları tezgâh, çektikleri numara, sahneledikleri oyun bu.

O halde Türkiye ne yapmalı?

Çok basit.

Dayatılan bu iki seçenekten birini seçmek zorunda değil.

Nerede ne gerekiyorsa onu yapsın yeter.

Haber Ara