Dolar

34,8660

Euro

36,7937

Altın

3.049,56

Bist

10.118,10

Zaman yazarından, Hayrettin Karaman'a sert çıkış

Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne bugünkü yazısında 17 Aralık operasyonu sırasında Hayrettin Karaman'ın kaleme aldığı yazıları eleştirdi...

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-06-10 04:22:53

Zaman yazarından, Hayrettin Karaman'a sert çıkış

İşte Mümtazer Türköne'nin "Âlim zulme ortak olursa?" başlıklı o yazısı:

Tamamıyla tevafuk. Hayrettin Hoca’yı “Parti Müftüsü” ilan ettiğim gün, köşesinde bu makamın hakkını veren bir fetva yayımladı. “Bu günaha nasıl girilir?” başlığı altında, hem 17 ve 25 Aralık soruşturmalarından Hükümeti akladı; hem de hırsızlığın peşine düşenleri “günahkâr” ilan etti.

Ne muhteşem değil mi? Bir türlü yürümeyen soruşturmalar, icra edilmeyen mahkeme kararları hâlâ dosyalarında duruyor. Hoca ceffelkalem, sadece dinleme kayıtlarına dair TÜBİTAK raporuna dayanarak Hükümet’i pür ü pak, “yolsuzluklar ortaya çıkartılsın” diyenleri de önce “müfteri” sonra da “günahkâr” ilan ediyor. Benim mevzu ettiğim tam olarak işte buydu. Bu kadar sade ve sathî bir muhakemenin sonucunda hakikat peşindeki insanları, sırf iktidarı temize çıkartma kastıyla “günahkâr”a bağlamak ve bu meşrulaştırma ameliyesini “din âlimi” sıfatına dayandırmak, dinin alenî olarak siyasî maksatlarla istismarı değil midir? Arap sabunu gibi vıcık vıcık “din istismarı” yaparak hırsızlığa kulp takmaya kalkana, “parti müftüsü” demeyip de ne diyeceksiniz? Benim canımı sıkan Hoca’nın kanaati değil. Farklı gerekçelerle bu soruşturmaları yanlış bulabilirsiniz, her şeye rağmen Hükümet’i sonuna kadar savunmayı tercih edebilirsiniz. Türkiye’nin, dünyanın şartlarına gerekçe göstererek, “bu hükümete alternatif yoktur” diyebilir ve -velev ki oldu kaydıyla- “hırsızlığa-yolsuzluğa göz yumalım” diyebilirsiniz. Hoca’nın yaptığı şey doğrudan dini, bu temize çıkartma işi için bir sopa gibi kullanması. Herkesi “günahkâr” olmakla suçlaması. Bir âlim, siyasî tarafı için inancını nasıl bu kadar sıradan bir araca dönüştürebilir?

Hayrettin Hoca’nın mevzuyu yeteri kadar bilmediği, TÜBİTAK raporunu kavrayamadığı veya gerçeklerin işine gelmediği belli. TÜBİTAK raporundan daha sağlam bir karine var elimizde: Başbakan’ın kendi beyanları. Başbakan “özel konuşmalarımı, hatta kriptolu telefonları dinlediler” diyerek bu kayıtları zımnen kabul etmişti. Üstelik, bu konuşmalarda yer alan bazı ifadeleri “bunda ne var ki” edasıyla yüksek perdeden savunmaya geçmişti. Hoca, “...kayıtların sahte olma ihtimalini niçin düşünmediniz? Bu ihtimal mevcut iken böyle bir cinayete nasıl iştirak ettiniz” derken, yani bizlere “katil” yaftası yapıştırırken sadece ve sadece yolsuzluk yaptığı iddia edilen hükümetin memurları vasıtasıyla hazırlanan bir rapora dayanıyor. Bir âlim böyle yaş bir tahtaya basmayacağına göre?

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Haber Ara