Dolar

34,8696

Euro

36,7884

Altın

3.047,46

Bist

10.119,19

Gülen Grubu İslam anlayışını bozuyor

Alparslan Kuytul Fetullah Gülen grubunun dinlerarası diyalog çalışması ile İslam’ı ılımlı hale getirmeye çalıştığını, yapmak istedikleri ile haramların önemsenmediğini vurguladı.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-06-09 15:16:11

Gülen Grubu İslam anlayışını bozuyor

Kuytul , “Hıristiyan ve Yahudileri cennetlik gibi görüyorlar. Kur’an-ı Kerim; ‘Üzeyr, Allah’ın oğludur’ diyen Yahudiler ile ‘İsa, Allah’ın oğludur’ diyen Hıristiyanların kâfir olduklarını söylüyor. Buna itaat etmek zorundayız” diyerek, Gülen grubunun İslam anlayışını bozduğunu söyledi.

Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı Kurucusu Alparslan Kuytul  Akit’e konuştu.

Fetullah Gülen grubunu sert şekilde eleştiren Kuytul H Gülen grubunun yıllardır İslam’ı ılımlı hale getirmek istediğini ama insanların bu durumu yeni anlayabildiklerini söyledi.

Gülen grubunun Amerika’nın istediği tarzda içi boşaltılmış bir İslam anlayışını hedeflediğini belirten Kuytul ile ülkemizdeki dini seviyeyi, İmam Hatip Okulları ile İlahiyat Fakültelerinin eğitim sistemlerini, cemaatlerin çalışmalarını ve özellikle Fetullah Gülen grubunu konuştuk. İşte Alparslan Kuytul’un sorularımıza verdiği cevaplar...

Öncelikle Türkiye’nin birçok ilinde çalışmalarınız var ve konferanslar veriyorsunuz. Sizce halkın İslami bilgisi ne seviyede?

- Türkiye’deki İslami bilgi birçok devlette olduğu gibi geleneksel bir İslami bilgidir, bunu Araplarla kıyaslarsak daha zayıftır. Türkiye’de ve dünyada son yıllarda hamdolsun bu durum değişiyor. Biraz daha Kur’an’a, sünnete ve kitaplara dayalı bir bilgiye doğru gidiyor. Tüm bunlar artık geleneksel bilginin ötesine geçtiğimizi gösteriyor. 12 Eylül 1980’den sonra geleneksel bilginin dışına çıkılmaya başladı. 1980 sonrasında ise çatışmaların da bitmesiyle insanlar kitap okumaya başladı ve İslam’ın bir dava olduğunu anladılar.

Ülkemizdeki İslami bilgi veya İslamcılık, 1960’lardan sonra Seyyid Kutub ve Mevdudi’nin kitaplarının çevrilmesi ile başlamadı mı?

- Ülkemizde, 1930’lardan itibaren İslami faaliyetler vardı ama cılızdı. 1960’lı yıllarda Seyyid Kutub ve Mevdudi gibi şahısların kitaplarının tercüme edilmesi 1980’li yıllardan sonra Türkiye’yi etkiler hale geldi. Çünkü sağ-sol çatışmaları bitince, insanlar silahı bırakınca o zaman tebliğ faaliyetleri başladı. Türkiye’deki İslami cemaatlerin şu anki güçlerinin asıl temelleri 1980’den sonra atıldı.

İmam Hatip Okulları ile İlahiyat Fakültelerinin insan yetiştirme konusunda eğitimlerini nasıl buluyorsunuz?

- İmam Hatip Okulları’nda ve İlahiyat Fakülteleri’nde sadece klasik birtakım ilmi konular konuşuluyor. Allah’ı tanıma, anlama ve sevme gerçekleşmeden eğitim veriliyor. Dolayısıyla bu eğitimin öğrencilere bir şey verdiğini düşünmüyorum.

İlahiyat Fakülteleri’nde, takva, zühd ve küfür ile şirke karşı gerçekleştirilen mücadeleden ziyade dini, felsefi açıdan yani Sosyoloji, Dinler Tarihi ve Din Felsefesi açısından ele alıyorlar. Bunun sonucunda da -istisnalar olmakla birlikte- istediğimiz gibi tevhidi duruşa sahip, dava adamı olan bir ilahiyatçı nesil ortaya çıkmıyor. Fıkıh, tefsir, hadis ve akaid gibi temel ilimlere kapsayıcı bakamayan bir ilahiyatçı nesil ortaya çıkıyor. Hatta hadis inkârcılığı bile söz konusu olabiliyor.

Peki, Türkiye’deki cemaatlerin çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?

- Cemaatler daha çok ilmi noktalara değinmeli, İslami eğitim çalışmalarına ağırlık vermelidir. Sohbet düzeyinde kalmamalıdır. Tevhidi meseleler gündeme getirilmelidir.

Cemaatler ilme pek önem vermeyip, sohbete ağırlık veriyorlar. Sohbet, ilim demek değil. Sohbette daha basit konular konuşuluyor ve sohbet ile hoca yetişmez. Hoca derken, cami hocasını kastetmiyorum. İslam davetçisi olmayı kastediyorum. İslam davetçisinden ise, Arapça, Fıkıh, Hadis ve Tefsir gibi meseleleri derinlemesine bilen ve bunların yanında siyasi meseleleri, Ortadoğu’yu da, İslam dünyasını da dünya gündemini de okumasıdır. Yani sadece dini ilimleri değil de, siyasi ilimleri de bilen ‘Aydın ve âlim’ vasıflı hocalar kadrosu yetiştirilmeli.

‘PARTİ KURSALAR YÜZDE 1 OY ALIRLAR’

Fetullah Gülen cemaatinin son dönemlerde bu kadar sık gündeme gelmesi ve adının bir darbe girişimiyle anılmasını nasıl okuyorsunuz?


- Fetullah Gülen grubu parti kursa ve siyasete atılsa alacağı oy yüzde bir veya ikiyi geçmez. Bu grubun toplum içindeki karşılığı bu kadarken, bürokrasideki karşılığının daha fazla olması ise işin içinde başka şeylerin olduğunu gösteriyor. Burada birtakım güçler Gülen grubunu kullanıyor ya da yönlendiriyorlar. Daha doğrusu Gülen grubu mensuplarını istedikleri gibi kullanabilmek için bürokraside bütün makamlara getirdiler.

Birtakım güçlerden kastınız nedir?

- Türkiye’deki derin devlet bütün cemaatler üzerinde bu türlü operasyonlar yapmaya çalışır. Bir kısım cemaatler bu duruma engel olur ve operasyonun yapılmasına izin vermez. Bir kısım cemaatler ise, bu durumdan istifade edebileceğini ve daha da fazla büyüyeceği şeklinde hayallere kapılabilir. Bu noktada kendini onlardan daha akıllı görür. Hâlbuki durum hiç de öyle değildir. Çünkü ellerinde güç ve kuvvet olduğundan bu tür cemaatleri sisteme empoze etmek derin güçler açısından hiç de zor olmaz.

Burada dış bağlantı söz konusu mu?

- Türkiye’deki derin devletin zaten dış güçlerle bağlantısı vardır. Derin devlet olmanın vasfı zaten dış güçlerle bağlantısıdır.

Gülen grubu bu noktada nerededir?

- Öncelikle 17 Aralık bir projedir. 17 Aralık projesinde, AK Parti Hükümeti’ni devirmek vardı. Burada belli bir güç AK Parti Hükümeti’nin devrilmesine karar verdi. Proje doğrultusunda Gülen grubunun, şimdiye kadar hükümetle iyi anlaşmaya çalışması vardı. Hükümete istediklerini yaptıracaklarını düşündüler ama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bazı şeylere “hayır” demesi gerektiğinin farkına vardı. İşte bundan sonra ipler kopmaya başladı. “One minute” ve Mavi Marmara olayları ile iplerin kopmaya başladığını düşünüyorum.

Şimdi burada başka bir proje de söz konusudur. Gülen grubunun, İslam’ı ılımlı hale getirmesi bir projeydi. Bazıları camianın hata ettiğini ve rotasının değiştiğini söylüyor ama ben buna katılmıyorum. Camianın rotası 30 yıldır aynıydı. Bu grup; ılımlı bir İslam anlayışını, yani Amerika’nın istediği tarzda içi boşaltılmış bir İslam anlayışını hedefliyor.

Gülen grubu, dinler arası diyalog çalışması ile dini daha ılımlı hale getirmeye çalıştı. Pavlus, Hıristiyanlığın şeriatını kaldırarak sadece inanç esasları ve ahlaka dönüştürdü. Haftada bir defa kiliseye gidilen, ibadet ve ahlak dinine dönüştürdü. Gülen grubu ile de İslam’a bunu yapmak istediler.

17 Aralık’ta AK Parti Hükümeti devrilseydi o zaman Türkiye’de Gülen grubu mensupları söz sahibi olacaktı ve İslam’ı da bu hale mi getireceklerdi?

- Tabii ki en son planda o var. Gülen grubu; Hıristiyan ve Yahudiyi kardeşleri olarak görüyor, cennetlik gibi görüyor. Bu durum Kur’an’a aykırıdır. Kur’an-ı Kerim; “Üzeyr Allah’ın oğludur” diyen Yahudiler ile “İsa Allah’ın oğludur” diyen Hıristiyanlar için kâfir olduklarını söylüyor. Bunlar dinin temel inanç esaslarıdır, itaat etmek zorundayız. Gülen grubu ise, bunları insanlara kabul ettirerek, dini, İslam anlayışını bozuyor. İslam’ı laikleştiriyor.

‘Giyinik çıplaklar’ bu durumu terk etsin

Günümüzde bazı kişiler başörtüsünü dinimizin gereği olarak değil de, bir aksesuar olarak giyiyor. Başörtüsü takarken, diğer elbiseleri ise tesettüre uymuyor. Bu durumu nasıl buluyorsunuz?

- Bu durum ılımlı İslam projesinin bir sonucudur. Tesettür defileleri adı altında Müslüman kadınların kılık-kıyafeti bozuldu. Giyinik çıplaklar çoğaltıldı. Peygamberimiz bir Hadis-i Şerif’inde dar giyinmiş bayanlar için “giyinik çıplak” ifadesini kullanıyor. İslam’da bütün vücut hatlarını örtmesi, belli etmemesi ve cazip renkler olmaması icap etmektedir. Kadınların bu şekilde giyinik çıplak olması bir projeydi. Ilımlı İslam anlayışı için bir projeydi. Müslüman kadının çarşafını, pardösüsünü kaldırmak için bir projeydi. Biz bunu kınıyoruz ve reddediyoruz. Kadınlar, ılımlı İslam projesinin gereği olarak uydurulan bu kıyafetleri terk etsinler ve gerçek kıyafetlerine bürünsünler.

Kuytul Hocaefendi, Peygamber Efendimiz’in bir Hadis-i Şerif’inde dar giyinmiş bayanlar için “giyinik çıplak” ifadesini kullandığını kaydetti.

İnsan Ramazan’da sadece oruç tutmaz

Mübarek üç ayların içerisindeyiz. Müslümanlar üç ayları nasıl geçirmeli?


- Üç aylar rahmet aylarıdır. Allah’ın rahmetinin coştuğu aylardır. Bu aylarda Müslümanlar, nefsini muhafaza etmeye başlamalıdır. Farz namazdan önce sünnet namaz, sünnet namazdan önce nafile namaz var ve birbirlerine hazırlıyorlar. Yani üç aylarda Recep, Şaban’a, Şaban da Kur’an’ın indiği Ramazan’a Müslümanları hazırlıyor. Allah’ın yeryüzüne müdahalesi demek olan Kur’an bu ayda indiğinden, Ramazan ayı son derece önemlidir. Ramazan’da insan sadece oruç tutmaz, son 10 gününde itikâfa girer, kendini muhasebeye çeker. Görev ve sorumluluklarını düşünür, harekete geçmek için kararlar alır. Aslında üç aylar; Allah’a yaklaşmak için geçirdiğimiz 9 ayımızı muhasebe etmektir.

Meseleyi iyi anlayıp istifade edebilelim

Kandillerle ilgili düşünceleriniz nelerdir?


- Kandiller önemlidir. Böyle günlerde o günün önemini bilmek, ona göre eda etmek gerekir. Mesela; Kadir Gecesi yılın en büyük, en hayırlı gecesidir. Bu gecede ise camilerimizde ilahiler söyleniyor ve az da olsa Kur’an okunup, namaz kılınıp, gidiliyor. Oysa ki Kadir Gecesi bu değildir. Kadir Gecesi Kur’an demektir.

Aynı şekilde Kutlu Doğum Haftası’nın ne anlama geldiğini bilmeliyiz. Bu gecelerde yapılanlarla gecelerin asıl anlamı verilmiyor. Mesela, Peygamberimizin rahmet olarak gönderildiği söyleniyor ama ispatlanmıyor. Rahmetten kastın ne olduğu belirtilmiyor. Peygamberin davası anlatılmıyor. Adeta insanlar camilere çekiliyor ve orada uyutuluyor.

Oysa Peygamber, yeryüzünde Allah’ın dinini hakim kılmak için her şeyini feda etti. Bu geceleri kutlama tarzı yerine bu gecelerden istifade edelim. Bu gecelerdeki meseleyi daha iyi anlayalım. Kadir Gecesinde Kur’an’ı anlattığın zaman Kur’an’ın mesajını insanlar daha iyi anlayacaklardır. Hangi gece olursa olsun, onunla ilgili mesajı verdiğin zaman, insanlar o mesajı daha iyi anlayacaktır. Bundan istifade etmek lazım ama o geceleri kutlamayı sünnet gibi de görmemek gerek.

Furkan Vakfı’na ve bana iftira atıyorlar

Özelde sizin için genelde ise Furkan Vakfı için “İrancı” ve “Cuma kılmıyorlar” şeklinde sözler var. Bu sözleri nasıl görüyorsunuz?


- 20 yıldır bütün konuşmalarım internette var. Cuma namazı ile ilgili de birçok soruya cevap verdim. Cuma namazının kılınması gerektiğini delilleriyle, ayet ve hadislerle anlattım. Bununla ilgili birçok ders yaptım ve Cuma namazı da kılıyorum. Geçtiğimiz haftalarda da Kopenhag’da bir cami açılışı yaptık ve orada da Cuma namazını kıldırdım. İrancı konusunda ise çocukluğumdan beri İslami camianın içerisindeyim ve hiçbir zaman hayatımda İrancı olmadım. Ehli Sünnet’im ve Hanefi mezhebindenim. Maalesef bu şekilde bize iftiralar atılıyor.

‘BUNUN İÇİN YORULMAYA DEĞER’

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?


- Müslümanlar dinlerini çok iyi öğrensinler. İslam’ın namaz ve oruç gibi ibadetlerin ötesinde bir medeniyet projesi olduğunu ve İslam medeniyetine sadece Müslümanların değil bütün insanlığın muhtaç olduğunu düşünerek daha çok çalışsınlar. Müslümanlar kendi öz medeniyetlerini haykırmayı ve zalim Batı medeniyetini reddetmeyi artık ihmal etmesinler. Bunun için de yorulmaya değer.

Haber Ara