Dolar

34,8459

Euro

36,6446

Altın

3.023,04

Bist

10.063,80

Nuri Bilge Ceylan'ın en uzun günü

Bugün kulağımız Cannes'da. Altın Palmiye'nin favorileri arasında bulunan Nuri Bilge Ceylan'ın Kış Uykusu'nun ödülle Türkiye'ye döneceği umudu içindeyiz...

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-05-24 04:27:07

Nuri Bilge Ceylan'ın en uzun günü

Sabah'ta yer alan habere göre; Cannes'dan bugün Nuri Bilge Ceylan'ın Kış Uykusu filminin ödül aldığı haberi gelir mi? Bilinmez. Ama ödülün favorilerinden olan filmin Altın Palmiye'yi alması da hiç şaşırtıcı olmayacak. Bu, NBC'nin Cannes macerasını kanıksadığımızdan değil, bu ödülü almasını beklediğimiz için. Bir yönetmenin daha yolun başında çektiği filmleri dünyanın en iyi festivallerine göndermek istemesi, söz konusu yıllar 1990'larsa bir vizyon meselesidir. Çünkü o yıllar bırakın Cannes'ı, Edirne'nin ötesini hedeflemek gibi bir algı pek yoktu memlekette. Ama Ceylan bu vizyonla yola çıktı ve ilk kısa filmi Koza'yı Cannes'a gönderdi. Festival de kabul edip programına aldı. O yıllar için büyük bir başarıydı. Lakin gazeteler bir kısa haber olarak değerlendirdi. Sonra gelen Kasaba daha şanslıydı. Ceylan'ın, Berlin Film Festivali'ne katılıp Caligari Ödülü ile dönmesi, filmin sinemamızdaki yenileşmeyi temsil eden yapımlardan biri olması Kasaba'yı uzun süre gündemde tuttu. Mayıs Sıkıntısı ile Ceylan çıtayı yükseltip Berlin'de Altın Ayı yarışına girdi. İçerde kimileri "Yaptığı sinemadan çok fotoğraf" derken ya da uzun planlara takıntısını dile getirirken Ceylan yolunda istikrarlı bir şekilde ilerledi. Ve Uzak. Uzak'ı ilk Antalya Film Festivali'nde izlemiştik. Sinemamızın en iyi filmlerinden biri karşımızdayken, aldığı senaryo ödülüne "Senaryo yok" diye kimi sinemacıların itirazını hatırlıyorum. Otel lobisinde oturum ciddi ciddi tartışılmıştı da şaşırmıştım. Film Cannes'a gitti Altın Palmiye yarışına dahil oldu. Meg Ryan bile hayran kalmıştı filme. Jüri Büyük ödülü ve erkek oyuncu ödülü ile döndü Fransa'dan. Ceylan ödülü Yılmaz Güney'e ithaf etse de memlekette tutuk bir sevinç vardı bu başarıya karşı. Yol'un yönetmeni Şerif Gören başarının büyüklüğünü atlatmak için Ceylan'ın yanında bir basın toplası düzenleyince medya uyanmıştı meseleye. Lakin dünyada milyonlar izlese de bizde 63 bin 845 kişi Uzak'ı seyretti. Ama Uzak Türkiye'deki Cannes algısını uzun vadede değiştirdi. Herkes Cannes'ı keşfetti! Cannes'da yarışmanın ve oradan ödül almanın o kadar kolay olmadığını da. Zaman içerisinde NBC'nin de Uzak'ın da hakkı teslim edildi. Sonrasında İklimler, Üç Maymun ve Bir Zamanlar Anadolu'da Cannes'da Altın Palmiye yarışındaydı. İklimler FIPRESCI, Üç Maymun En İyi Yönetmen, Bir Zamanlar Anadolu'da Jüri Büyük ödülü aldı. NBC artık uluslararası alanda sinema dünyasının önemli yönetmenlerinden biriydi. Kış Uykusu Altın Palmiye alırsa Ceylan'ın yıldızı iyice parlayacak. Parlasın da! Ama işin aslı bu başarının bir vizyon meselesi olduğu, kişisel çabayla yıllar içerisinde kat edildi, has sinemadan taviz vermeden yola devam etmenin mükafatı olduğu anlaşılır mı bundan da emin olmak zor?

Bir öteki meselesi

X-MEN: GEÇMİŞ GÜNLER GELECEK X-MEN: DAYS OF FUTURE PAST ****
X-Men'i diğer Marvel kahramanlarından ayıran, öteki meselesini sorun etmesi ve farklı olana karşı bakışımızı sorgulaması. Kaç filmdir, farklı olana tahammülsüzlüğün altında yatan korkuları bir bir anlatıyor, farklıyı ucube olarak göstermenin ve yok etmeye çalışmanın bu korkudan kaynaklandığını gösteriyor bize. Elbet çizgi romandan gelen bir durum bu. Ama bu yaklaşımda serinin akacağı damarı belirleyen yönetmen Bryan Singer'ın da katkısı yadsınamaz. Lakin Singer bilindiği gibi X-Men ve X-Men 2'den sonra yönetmen koltuğundan çekilmiş seriyle alakası devam etse de başka filmler çekmişti. 11 yıl sonra Singer X-Men: Geçmiş Günler Gelecek filmiyle X-Men dünyasının dümen koltuğuna yeniden oturuyor. Hatırlanırsa X-Men: Birinci Sınıf ile seride yeni bir başlangıç yapılmıştı. X-Men: Geçmiş Günler Gelecek bu başlangıcı çıtayı yükselterek devam ettiriyor. Singer filmi distopik bir gelecekte açsa da olaylar 1973'te geçiyor. Ama film farklıyı tehdit haline getirip güç kullanarak yok etme meselesini etraflıca masaya yatırıyor. Bu sefer arka planda 1973'teki Vietnam Savaşı'nı bitiren tarihi Paris Barış Konferansı var. İnsanlık mutantlar karşısında ne yapacağını düşünürken Charles Xavier bir arada yaşamanın mümkün olacağını, Erik yani Magneto da insanlığa güvenilmeyeceğini düşünerek yollarını iyice ayırıyorlar. Singer hikayenin gerektirdiği kadar aksiyonu kullanıyor. Karakterlerin sürekli iyilik ve kötülük çizgisi arasında çizgi değiştirmesi de hikayeyi zenginleştirdiği gibi diri de tutuyor. Umut sadece fakirin değil hem insanlığın hem de mutantların ekmeği oluyor. Ayrıca gelecekgeçmiş ilişkisi de iyi kuruluyor. Böylece hem içerik hem de sinematografik olarak birbirini tamamlayan katmanlı bir ana akım film izliyoruz. Yapım serinin en iyi halkalarından biri olarak kayıtlara geçiyor.

Haber Ara