İşte Eygi'nin dikkat çeken o yazısı:
Muhterem cenablar, muhtereme hanımlar!.. Din olarak İslam üstündür, onun üstünde, ondan yüce cemaat, hizip, fırka, tarikat, grup, parça olamaz.
Önce İslam, sonra onun dairesi cemaat, tarikat, parça…
Cemaati İslam ile özdeşleştirmek sapıklıktır, mantıksızlıktır.
Cemaati İslam’dan büyük ve üstün görmek çılgınlıktır.
Şu veya bu cemaat demiyorum, bir zihniyeti tenkit ediyorum.
Bir mü’mine “Sen hangi topluluktansın?” diye sorulunca “Elhamdülillah Muhammed Ümmetindenim!…” cevabını vermekle yükümlüdür.
Bir Müslümanda cemaat, tarikat, grup, hizip, fırka asabiyeti var ama Ümmet şuuru yok; o kimse son derece noksan eksik bir Müslümandır.
Beyler hanımlar!.. Bizim yeryüzündeki herhangi bir Müslümanı dışlamak, ötekileştirmek şansımız, hakkımız, tercihimiz yoktur.
Afrikadaki Gambia ülkesini biliyor musunuz? Bilmiyorsanız haritaya bakınız, kitaplardan bilgi edininiz; işte orada ormanın içindeki bir köyde yaşayan, rengi rengimize, dili dilimize, adetleri bizimkilere uymayan biri şayet ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble ise hepimizin kardeşidir ve onu benimsemek bizim vazifemizdir.
Bırakın Gambia’daki uzak Müslümanı, biz kendi ülkemizdeki kardeşlerimizi bile dışlıyoruz, ötekileştiriyoruz.
Bir Müslüman, kendisini dinde çıkartmayan günahlarıyla, hatâlarıyla, kusurlarıyla birlikte bizim kardeşimizdir.
Bir Müslümanı rengi, lisanı, ülkesi yüzünden terk etmek, ötekileştirmek; onu kan grubu dolayısıyla terk etmeye benzer. Biz böyle bir tercih hakkına sahip değiliz.
Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) ne buyuruyor: “Mazlum olsun, zalim olsun kardeşine yardım et…” Soruyorlar: Mazlum (zulme uğramış) olana yardımı anladık da, zalime nasıl ve niçin yardım edeceğiz?.. Efendimiz şu cevabı veriyorlar: “Elini onun eline koymak suretiyle, (yani onun zulmüne engel olmak suretiyle)…”
Bir an bile unutmayalım ki, insanların ve Müslümanların bizim üzerimizde hakları vardır.
Bu hakların bazılarını sayayım:
Birincisi: Nasihat hakkıdır. Onları, akıllarının ereceği şekilde, en uygun ve güzel metotlarla imana, İslama, Kur’ana, hakka, adalete, insafa, hikmete davet etmek… İkincisi: Onlara hışımla değil şefkatle, anlayışla, kardeşlikle yaklaşmak… Üçüncüsü: Başlarına felaketler ve âfetler geldiği zaman onlara maddî yardım yapmak…
Beyler, hanımlar!.. İslam dünyası küfür, nifak şikak, irtidat, fitne fesat, yangınları içindedir. Milyonlarca Müslüman çocuğu imanını yitirirken, Müslümanlar ezilirken cemaat ve baron fantezileriyle uğraşmak bize yakışır mı?
Herkes benim mezhebim en doğrusudur diyebilir ama öteki mezheplere mensup kardeşlerini dışlayamaz, ötekileştiremez.
İnsanlık aleminde nasıl dört kan grubu, sekiz karakter çeşidi varsa; İslam dünyasında da dört hak fıkıh mezhebi, belli başlı on dört hak tarikat, çeşit çeşit meşrebler vardır. Bunlar hep kardeştir. Bu kardeşliği bozmak intihardır, cinayettir.
Ana ölçüler ve değerler şunlardır: Kur’an, Sünnet, Şeriat dairesi içinde olmak… Ehl-i Tevhid olmak… Ehl-i kıble olmak… La ilahe illAllah Muhammed Resulullah demek…
Kan grubu (A) olan bir Müslümanın kan grubu (B) olan kardeşini dışlaması ne kadar aptalca, beyinsizce, çılgınca bir iş ise; meşrep farklılıkları yüzünden mü’minleri dışlamak, hattâ onlara düşmanlık etmek de öyledir.
Mü’min ve müslim kişinin hatâları, yanlışlıkları varsa, onlar kardeşlik bağını kopartmadan tashih edilir, düzeltilir.
Mü’minlerin birbirini sevmesi, kardeş bilmesi lafla olmaz, Ümmet çatısı altında toplanmakla olur.
Ümmetin teoriden pratiğe geçmesi ise, mü’minlerin âdil ve râşid bir İmam’a biat ve itaat etmesiyle olur.
Ümmet ve İmam olmazsa birbirinden kopuk cemaatler, tarikatlar, gruplar, parçalar, hizipler, fırkalar zillet ve esaret içinde bildiklerini okur.
Birbirimizle kardeş olmaya, birbirimizi sevmeye, birbirimize yardım etmeye o kadar muhtacız ki…