Şok şok şok: Kılıçdaroğlu'ndan ne istediler!
Yenişafak Gazetesi yazarı Salih Tuna bugünkü yazısında son ses kayıtlarını eleştiren isimlerden oldu..
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-03-29 10:04:10
İhaneti, kahpeliği, vatan hainliğini, işbirlikçiliği, hokkabazlığı, ve self oryantalizmin sefaletini gördük.
Kimlerle kol kola ne yapmaya çalıştıklarını gördük.
Yalancıları, yüzümüze gülüp arkamızdan tuzak kuran aşağılık sahtekârları, millet iradesi hırsızlarını gördük.
Abromowitz, Edelman ve Misztal gibi Irkçı Siyonistlerle, Erdoğan düşmanlığında nasıl senkronize olduklarını gördük.
'Yeniden büyük Türkiye'nin önünü kesme ihalesi'nin azat kabul etmez 'yüklenicilerini' gördük.
Bütün Türkiye gördü.
Onun için de kenetlendi.
Güvenlik toplantısını dün faş edenlerin esas maksadının Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğine saldırmak olduğunu artık herkes gördü.
Daha dün Adana'da MİT'in TIR'larına saldırıldığında alkışlayanların, Türkiye'yi teröre destek veren ülke olarak gösterebilmek için her yola başvuranların bugün, 'Bu dinlemelere biz de karşıyız, sorumlular bulunsun, savaş sırlarımızı dinlemişler, dinleyen hesap versin' yollu manşetlerle arzı endam etmelerinin riyakârlıktan, iki yüzlülükten, çakallıktan öte hiçbir anlamı yoktur.
Saldırı ve ihanet yeni değildir.
17 Aralık, maskeli ihanetti. Dünkü ihanet, bütün maskeleri düşürdü.
Nasıl ki dün 'vatanı savunma maskesi' altında köyler yakıldıysa, beyaz Toroslarla faili meçhullere kurbanlar taşındıysa, velhasıl, sürgit vesayet için vekaleten yürütülen kontrollü bir savaş kurgulandıysa, 17 Aralık'ta da 'yolsuzluk maskesi' altında 'post-modern vesayet' yerleştirilmek istendi.
Mahut vesayetin yerleşmesi için kaç zamandır düşman orduları gibi savaşıyorlar.
Bir savaş çıktığında düşman nerelere saldırır bir düşünün.
En stratejik noktalara değil mi?
Yani, bu ülkenin köprülerine, hava alanlarına, ekonomisine ve istihbarat ağına.
Bunlar da onu yaptılar işte.
7 Şubat 2012'de bu ülkenin milli istihbaratına saldırdılar.
Gezi'de idari mahkemenin kararını saklayan Taksim 'gerici' dayanışma grubu da köprü ve hava alanını hedef seçmişti. Tıpkı 25 Aralık'ta yapılmak istenen operasyonda olduğu gibi. 17 Aralık'ta da Halkbank üzerinden bu ülkenin ekonomisine saldırıldı.
Dün de topyekûn güvenliğimize saldırıldı.
Kimsenin kuşkusu olmasın; Türkiye yoluna devem edecek, işbirlikçiler bu milletin eğilmeyeceğini, Türkiye'nin yenilmeyeceğini görecekler.
Kemal Kılıçdaroğlu da 30 Mart'tan sonra artık bir siyasi figür olarak değil, bir 'eğlence figürü' olarak hizmet vermeye devem edecektir.
Sayın Başbakan, 'İsviçre'de hesabım olduğuna dair iddianı ispat et, Züğürt Kemal'sin ya, o paraları sana vereyim.. Böyle adi iftira olur mu?..' diyerek meydan okudu ya, ne cevap verdi biliyor musunuz?
'Başbakan, İsviçre'de hesabı olmadığına dair yazı alsın...' dedi valla.
Boşuna eğlencelik demiyorum.
Mademki, Kemal Bey'e göre, müddei iddiasını ispat etmekle mükellef değil, şöyle bir varsayım üzerinden gidelim.
Diyelim ki, bir gün bizzat kendisi başbakan oldu, ve diyelim ki bir muhalefet partisi lideri de, 'Kemal Kılıçdaroğlu'nun İsviçre'de 8 büyük bankada hesabı var...' iddiasında bulundu.
Ne yapmalı sizce?
Bugün sergilediği zihniyetine uygun davranmalı, İsviçre'de hesabı olmadığına dair bir yazı almalı değil mi?
Hadi, alsın bakalım:
İSVİÇRE'DE, 8 BÜYÜK BANKADAN BİRİNDE
BANKA MÜDÜRÜ: 'Türkiye Başbakanı Kılıçdaroğlu'nun tam olarak derdi ne anlamadım?!'
BANKA OPERASYON YÖNETMENİ: 'Arz ettim efendim. Bankamızda hesabı olmadığına dair bir yazı istiyor...'
BANKA MÜDÜRÜ: 'Nasıl yani? Hesabı olmadığını bilmiyor mu?'
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!
SON VİDEO HABER
Haber Ara