Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Mümtaz'er Türköne'den Erdoğan'a 'devlet kuşu' göndermesi

Mümtaz'er Türköne: Bizim kültürümüzde devlet, tıpkı para gibi dolaşımda, el değiştiren bir varlık; zira tedavül ve devlet kelimeleri aynı kökten geliyor. Batı’da yaygın olan “state” kelimesi ise duran, sabit bir varlığı anlatıyor. Devlet (yani saadet) kuşu, bizde tabiatı gereği yükseklerde uçuyor ve sonra gelip birinin başına konuyor. Sonra kanatlanıyor ve ağırlığını taşıyacak başka bir yer arıyor.

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-02-16 10:58:55

Mümtaz'er Türköne'den Erdoğan'a 'devlet kuşu' göndermesi

Mümtaz'er Türköne'nin Zaman gazetesindeki "Devlet kuşu nerede uçuyor?" başlıklı (16 Şubat 2014) yazısı şöyle:

Devlet kuşu nerede uçuyor?

Yolsuzluk soruşturmalarını, “dış mihrakların oyunu” olarak gören bir dostum, benim eleştirilerime itiraz ederken “devlete sahip çıkmamız lâzım” diyordu.

AK Parti Cephesi’nin savunma, belki de ileri saldırı hattının temel istihkâmını işte bu argüman oluşturuyor. Er meydanında bileğimizi bükemeyen mihraklar AK Parti hükümetine yolsuzluk tezgâhı açtılar ve böylece devletimizin sırtını yere getirmeye çalışıyorlar. Bu durumda alınacak tavır belli: Yolsuzluk yapmış olsa bile AK Parti hükümetine ve politikalarına sahip çıkmak. Başbakan “İstiklâl Harbi” lafını boşuna etmiyor. Ya devletten (yani AK Parti’den) yana olacaksınız, ya da “işbirlikçi” veya “hain” yaftasını yiyeceksiniz.

Yolsuzluk gündeminde “Devlet” lafzının geçtiği bütün savunmalarda bu argüman var. Bu lâfız yerine “AK Parti hükümeti” veya doğrudan “Başbakan” dediğiniz zaman maksad değişmiyor. Devlet=AK Parti Hükümeti=Başbakan özdeşliği ile gündemi süzgeçten geçirdiğiniz zaman alacağınız tavır belli. Hatta “paralel devlet” suçlaması da “devlet”ten ziyade bu özdeşlik üzerinden, doğrudan Başbakan’a veya AK Parti iktidarına muhalefet eden herkesi kapsıyor.

Kurulan bu özdeşliğin doğru olmadığı ortada; çünkü Başbakan’ın kendisi de Hükümet de hızla devleti temsil kabiliyetinden uzaklaşıyor. İçinden geçtiğimiz süreç AK Parti hükümeti ile devleti hızla birbirinden ayrıştırıyor.

Bizim kültürümüzde devlet, tıpkı para gibi dolaşımda, el değiştiren bir varlık; zira tedavül ve devlet kelimeleri aynı kökten geliyor. Batı’da yaygın olan “state” kelimesi ise duran, sabit bir varlığı anlatıyor. Devlet (yani saadet) kuşu, bizde tabiatı gereği yükseklerde uçuyor ve sonra gelip birinin başına konuyor. Sonra kanatlanıyor ve ağırlığını taşıyacak başka bir yer arıyor.

Kudsiyet atfına ve bütün mitolojik tasvirlerine karşılık aslında devlet son derece basit ve sade bir varlık. Birlikte barış içinde yaşamak ve ortak ihtiyaçlarımızı görmek için böyle bir kuruma ihtiyacımız var. Önemli yetkiler ve ayrıcalıklar devrettiğimiz bu kurumun yetki verdiklerimiz tarafından suistimal edilmesini önlemek için mümkün olduğu kadar sıkı bir şekilde denetlememiz gerekiyor. Bu denetimi en etkili yerine getiren ise demokrasi. O da yetmiyor; demokrasi herkes yerine çoğunluğa dayandığı için bulduğumuz en ileri formül “hukuk yoluyla demokrasi”. Devrettiğimiz yetkilerin suistimal edilmediğine, ortak çıkar ve iyilik için kullanıldığına olan inancımız, devletin meşruiyetini oluşturuyor.

2002 yılına geldiğimizde devleti yönetenler toplumu laik-anti-laik diye iki kutba bölmüş ve kutuplaştırmışlardı. Ülke, finans sektörü yani devlet iktidarını kullananlar aracılığıyla soyulmuş ve ekonomi çökmüştü. Kürtler için devlet rızaya dayanan bir kurum olma özelliğini kaybetmişti. AK Parti iktidarı bu üç alandaki meşruiyet kaybını yavaş yavaş ortadan kaldırdı. Devletin ortak çıkara ve rızaya dayalı üstünlüğünü yeniden kurguladı. Taze kan pompalayarak, devletin meşruiyet açığını kapattı. Devlet kuşu konduğu yeri beğenmiş olmalı ki 12 yıl orada kaldı. Başbakan haklı olarak millî iradeyi, yani devlet iktidarını temsil etme yeteneği kazandı. Peki şimdi?

Siyasetin doğasında var: Güç bulduğu boşluğu doldurur. Erdoğan, meşruiyet kazandırdığı devleti, ustalık döneminde bu sefer kendi iktidarını kalıcı kılacak bir mekanizmaya dönüştürmek için fethetmeye girişti. Bu fetih, sağladığı meşruiyetin, yani yatırımın karşılığı idi. Devlet üzerinden havuz ve vakıflar aracılığıyla oluşturduğu “paralel ekonomi”, son üç yılda giriştiği fethin en stratejik alanı oldu. Başbakan çok güçlü; o kadar ki başkasından duyduğumuzda “ne cahil adam” diyeceğimiz lâfları, büyük bir cesaretle sıralıyor ve üstelik kalabalık bir kadro bu cahil cesaretine hikmetler aramaya girişiyor. Bu gücün arkasında sandıktan aldığı oy ve bu oya dayanarak kullandığı anayasal yetkiler mi var? Yoksa bu “paralel ekonomi”nin sağladığı araçlar mı? Cevabı bulmak için sonuca bakalım:

Devlet kuşu, yolunmadık tüyü kalmadığı için artık Başbakan’ın başı üzerinde uçmuyor.

SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara