Yusuf Kaplan, Gülen Hareketi'ni o büyük felakete benzetti!
Yenişafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan bugünkü yazısında cemaate ciddi uyarılarda bulundu...
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-02-07 04:32:12
İşte Yusuf Kaplan'ın "Helâket sebebimiz olacak bir felâket!" başlıklı o yazısı:
Önce şu tespitin altını kalın harflerle çizmek zorundayım:
17 Aralık operasyonuyla birlikte karşı karşıya kaldığımız tehlikenin boyutlarının da, bizi ne tür çıkmaz sokakların eşiğine fırlatabileceğinin de farkında olmadığımız anlaşılıyor.
Tarihte daha önceki dönemlerde bir benzeri olmayan, benzerini yaşamadığımız büyük bir felâket var karşımızda. Helâket sebebimiz olacak bir felâket bu, üstelik de.
CEMEL VE SIFFÎN'DEN DAHA BÜYÜK BİR FELÂKET!
Gerek mahiyeti ve boyutları, gerekse tarihî bağlamı ve yol açacağı muhtemel sonuçlar bakımından, pek çok açıdan, Cemel ve Sıffîn vak'alarından daha büyük bir felâket bu!
Abartıyor muyum?
Böylesine kritik ve hayatî bir meselede abartmayacak kadar ne dediğini bilen, bu tür kritik meseleleri abartmanın ne kadar büyük bir vebal taşıdığının farkında olan biriyim.
Şunu bilelim, derim:
Karşı karşıya kaldığımız felâket, siyasî, ekonomik, stratejik tehlikelerle sınırlı olmayan; varoluşsal bir felâket:
Hem İslâm'ın ve İslâm dünyasının geleceğini tehdit edecek hem de meşruiyetini çoktan yitiren kapitalist küresel sistemin hegemonyasını uzatmasına imkân tanıyacak ölçekte büyük bir ontolojik ve küresel felâketten sözediyorum.
Düşünebiliyor musunuz: Meşrûiyetini çoktan yitiren kapitalist küresel sistem, hegemonyasını bizim beyinsiz(lik)lerimiz sayesinde tahkim edecek!
NEDEN, CEMEL VE SIFFÎN'DEN DAHA BÜYÜK BİR FELÂKET BU?
Yaşadığımız felâket, Cemel ve Sıffîn vak'alarından neden daha tehlikeli, peki?
Her şeyden önce, Cemel ve Sıffîn vak'aları, İslâm'ın gökkubbesinin muhkem bir şekilde kurulduğu bir zaman diliminde yaşanmıştı.
O vakitler, Müslümanlar, kendi gökkubbelerinin çökeceğine hiç bir zaman inanmıyorlardı.
Cemel ve Sıffîn vak'aları elbette ki, bizim tarihe girdiğimiz bir zaman diliminde yaşadığımız ilk büyük iki felâketti.
Sonuçları çok ağır oldu ama Müslümanlar, bu iki büyük felâketten ders almasını bildiler ve daha sonraki süreçte, bu ölçekte bir felâket yaşanmasının önüne geçtiler.
Şu an karşı karşıya kaldığımız felâket, gökkubbemizin çöktüğü, tarihten çekildiğimiz, İslâm'la kurduğumuz ilişkilerin yerle bir olduğu bir çöküş zamanında yaşadığımız bir felâket.
Daha da vahim olan nokta şu burada:
Tam da İslâm dünyasının bağımsızlığına kavuşma imkânlarına kavuştuğu ve küresel sistemin meşruiyetini yitirdiği bir zaman diliminde, Türkiye'nin her bakımdan güçlendiği, bir sonraki süreçte altın vuruş'u gerçekleştirmeye hazırlandığı ve İslâm dünyasının masum ve mazlum halklarının umudu olmaya başladığı kritik bir eşikte, büyük bir darbe yedik.
O yüzden, 17 Aralık'tan sonra yediğimiz darbe, sadece Türkiye'ye vurulan bir darbe değildir. İslâm'ı dönüştürmeye ve bitirmeye, İslâm dünyasının geleceğini ipotek altına alarak küresel sistemin ömrünü uzatmaya dönük bir darbedir.
MISIR, DÜŞTÜ...
Şu tespitlerim kulağımıza küpe olmalı:
İslâm dünyasının toparlanabilmesi için üç tarihî derinlik sahibi ülkenin her alanda ittifak yapmaları, ortak bir geleceğe doğru ortaklaşa yürüyebilmeleri kaçınılmazdır: İran, Mısır ve Türkiye.
Ancak Mısır, düşmüştür.
Mısır'ın toparlanabilmesi, biraz da, Türkiye'nin bölgenin yegâne gücü hâline gelebilmesiyle, dolayısıyla bölgede ABD, AB ve özellikle de İsrail hegemonyasına son verilebilmesiyle mümkündür.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!
SON VİDEO HABER
Haber Ara