Cüneyt Özdemir'in Radikal gazetesindeki "Cemaat bir değil üç operasyon bekliyor" başlıklı (31 Ocak 2014) yazısı şöyle:
Cemaatte, medya, vakıf ve farklı alanlarda bazı isimlerin kademe kademe bu operasyonlarla alınacağı endişesi hâkim.
Kaderin bir cilvesi yine çok ‘tuhaf zamanlar’dan geçiyoruz. Hangi birini örnek vereyim bilmiyorum. Mesela düne kadar Hanefi Avcı aleyhine manşetleri döşenen kimi basın yayın organlarının şimdi cezaevinin kapısında kuyruk olmasını mı? Ya da aynı gazetelerde düne kadar Hanefi Avcı aleyhine atılan manşetlerin, bugün lehine dönmüş olmasını mı? Veya düne kadar canla başla savunulan askeriyeye yönelik davaların bugün bizzat savunan isimler tarafından yerden yere vurulmasına mı şaşıralım, mazlumlar ve mağdurların bir kez daha yer değiştirmelerine mi?
O kadar çok dönüşüm hikâyesi ve örneği var ki hangi birini sayacaksınız.
Türkiye’de 5 dakikada değişiyor bütün işler.
Bu yüzden en iyisi bildiğiniz evrensel doğrulardan şaşmamak. Mesela 1996 yılından bu yana tandığım şu anda cezaevinde tutuklu bulunan Hanefi Avcı’nın duruşunda milim oynama yok. 18 yıl önce nerede duruyorsa bugün de hâlâ aynı noktada duruyor. Değişen o değil. Onu alkışlayanlar ve taşa tutanlar, o kadar. Zindanlar boşalırken, müebbetlik tutuklular Yargıtay sürecinde serbest kalırken gerçek tüm çıplaklığı ile ortada dururken Hanefi Avcı neden hâlâ tutuklu anlayan beri gelsin.
Hanefi Avcı’nın en son Sabah gazetesine verdiği röportajı eminim okumuşsunuzdur. Bu röportajda Avcı, 17 Aralık’taki yolsuzluk soruşturmasını eleştirerek kendisinin daha önce Enerji Bakanlığı’na yönelik yaptığı soruşturmadan örnek verip bu işin nasıl yapılması gerektiğini anlatıyordu. Bir soruşturma yapıldığının en azından bakanlığa genel olarak bilgisinin verilmesi gerektiğini söylüyordu. Yıllar var ki Hanefi Avcı ile görüşmedim. Sadece arada sırada bana yazdığı mektuplardan ve verdiği röportajlardan, zaman zaman da yakınlarının getirdiği selam sabahtan kendisi ile ilgili haberdar olabiliyorum. Yine de görüşlerini önemserim. Hanefi Avcı’nın bu röportajındaki bu sözleri kafama takıldı. Geçen gün tecrübeli bir emniyet müdürüne sordum. Bir gazeteci olarak çok basit bir şeyi merak ediyordum. ‘Bir yolsuzluk ve rüşvet ihbarında İçişleri Bakanı’nın, oğlunun, Başbakan’ın, onun da oğlunun adı geçtiği bir soruşturma teknik olarak nasıl yapılabilirdi?’
Daha da önemlisi ‘Türkiye’de resmi olarak bunu yapmanın yolu yöntemi ne olmalıydı’
Bildiğiniz gibi İçişleri Bakanı Muammer Güler görevinden istifa etti, oğlu hâlâ tutuklu cezaevinde, Başbakan Erdoğan’ın işadamları ile yaptığı çeşitli konuşmalar internette yayımlanıyor, oğlu Bilal Erdoğan’ın başında olduğu vakıfla ilgili başta muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nunkiler olmak üzere ortaya atılan son derece önemli yolsuzluk iddiaları var. Bu da yetmezmiş gibi 7 bakan hakkında fezleke hazırlanıp Meclis’e gönderildiği söyleniyor. Buna rağmen al takke ver külah paralel devlet iddialarının arkasında barikat kuran hükümet hâlâ ayakta.
Şimdi doğruya doğru soralım. Böylesine bir soruşturmanın normal şartlarda hayata geçirilmesinin imkânı var mıdır?
Polisiye olarak bu sistem içerisinde bunu yapmak mümkün müdür?
Emniyet müdürü dostumla uzun bir konuşmanın sonrasında benim edindiğim izlenim, ‘Hayır (bugünkü sistem içinde) bunları yapmak mümkün değildir.’ Böyle bir soruşturma Türkiye’deki sistem içinde ya en başından engellenir ya da bu soruşturmayı yapanlar en azından görevden alınıp sürgün edilir hatta meslekten atılır üstüne üstük yargılanırlardı.
Bildiğiniz gibi bugün bu soruşturmayı paralel yapı olarak adlandırılan cemaatin yaptığı iddia ediliyor. Soruşturma ile ilgili bakanların, başbakanların bilgilendirilmediği, UYAP sistemine girilmediği, aslında iddiaların da doğru olmadığı hatta kumpas olduğu öne sürülüyor. Sonuç; binlerce polis sürgün, yüzlerce savcının görev yerleri değiştirildi.
Ortaya atılan ciddi yolsuzluk iddiaları işin bir yanı, ancak diğer yanında da ortaya saçılan tapeler ve kimi dinleme kayıtlarına baktığınız zaman tatmin olamıyorsunuz. Son 5 yılda sahte deliller, tapeler, cd’ler yüzünden ‘efsane’ davalar tek tek çöküp, zindanlar boşalırken bu düzeyde sızdırmaların artık ‘alıcısı’ yok. Tamam rüşvetin, yolsuzluğun belgesini bulmak kolay değil ama bu tür 3. şahıs konuşmaları en azından ‘algıda’ dedikodunun ötesine geçemiyor.
Bu arada zaman geçtikçe cemaat ‘olağan şüpheli’ olarak kendi kendini mimliyor.
Farklı kesimlerle görüşmelerim sonrasında burada ilk kez okuyacağınız ilginç bir izlenimimi sizlerle paylaşayım. Bugün yarın cemaat kendisine yönelik bir değil üç ayrı operasyonun düzenleneceğini düşünüyor. Medya, vakıf ve farklı alanlarda cemaate yönelik isimlerin kademe kademe bu operasyonlarla alınacağı endişesi hâkim. Bu üç operasyon beklentisinde bir tedirginlikleri var ama garip bir şekilde korkuları yok.
Bu ruh hali de bana ilginç geliyor. “Sanırım bizim bilmediğimiz çok önemli bir şeyi biliyolar” diye içimden geçirmekten kendimi alamıyorum.
Başa dönersek. Kimi görüşlerini tartışsak bile soralım: “Zindanlar boşalırken Hanefi Avcı neden hâlâ tutuklu?”
Bunun doğru dürüst cevabını verebilecek tek bir kişi var mı?