“O vaiz ve alim zata benim tarafımdan selam söyleyiniz. Benim şahsıma olan tenkidini, itirazını başım üstüne kabul ediyorum. Sizler de o zatı ve onun gibileri münakaşa ve münazaraya sevketmeyiniz. Hatta tecavüz edilse de beddua ile de mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünkü daha şiddetli düşmanlar var. Elimizde nur var, topuz yok. Nur incitmez, ışığıyla okşar”. .. “Ben Risale-i Nur mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düstur-u hayatım olan şefkat itibariyle bir masuma zarar gelmemek için bana zulmeden canilere değil ilişmek, hatta beddua edemiyorum.” Bediüzzaman hazretleri hikmetli sözleriyle Müslümanlara böyle ders veriyor... Cenab-ı Hak ise şöyle buyuruyor: “Müminler arasında çirkinliklerin yayılmasını arzu eden kimseler için, dünyada da âhirette de gayet acı bir azap vardır.”
Başbakan Erdoğan kendisine her türlü hakareti, saygısızlığı ve bedduayı yapan kişilere karşı “Biz Müslüman’a lanetle emrolunmuş bir toplum değiliz, biz Müslüman’ın hidayetinin artması için dua ederiz, laneti için değil” diyerek bir erdem ve fazilet dersi verdi.
Geçen haftaki yazımda “Adavet ve düşmanlık insanın kendi kendini yiyip bitirmesine yol açar. Kin, nefret, düşmanlık, inad sadece toplumsal ayrışmayı tetiklemez, aynı zamanda kişisel psikolojiyi de olumsuz etkiler” demiş ve şöyle uyarmıştım: “Kem sözler toprak gibi kesiftir, başkasına sirayet etmemeli, toplumsal bir hastalığa dönüşmemeli. Fenalığa fenalıkla mukabele etmek, husumeti artırır, kin ve nefreti körükler, insanı hem azapta bırakır, hem de kaybet-kaybet sarmalına sürükler”.
Başbakan Erdoğan’ı artık herkes çok iyi tanıyor. Ne kirli oyunlara, tezgahlara, kumpaslara, meydan okumalara eyvallah eder, ne de toplumun birlik ve bütünlüğünü riske atacak söylemlere başvurur.
Milletin gönlünde taht kuran bir lider olarak gönüller yapmayı, ülkeye ve millete hizmet etmeyi siyaseten varlık sebebi görür.
Kirli oyunlar üzerine hayırlı işler bina edilemeyeceğini çok iyi bilir.
Korku üzerine sevgi toplumu inşa edilemeyeceğini çok iyi bilir.
Tehditle, şantajla, korkutmayla, karamayla, çamur atmayla, tertip ve tezgahla oluşan gücün milletin hayrına olmadığını çok iyi bilir.
Muhafazakar kitleyi hasım gibi gören kirli odaklarla, şer gruplarla, laikçi partilerle işbirliği yaparak yol yürünemeyeceğini çok iyi bilir.
Gayrı milli ve gayrı dini güç merkezlerinin ekmeğine yağ sürenlerin bu ülkeye fayda sağlayamayacağını çok iyi bilir.
Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir.
Amaca ulaşmak için her yolu mübah görenlerin nasıl hastalıklı anlayışlar ürettiğini çok iyi bilir.
AK Parti iktidarı, tam da milletin bu çarpıklıklarla mücadelesinin adıdır.
Biz uhuvvet dedikçe saldırganlaşanlara ve belden aşağıya vuranlara karşı sorumluluk duygusuyla bir kez daha üstadın sözleriyle seslenmek istiyorum:
“Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Aleviler! Çabuk bu manasız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizaı aranızdan kaldırınız. Yoksa, şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûp ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan, uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye mâbeyninizde (kutsal bağlar aranızda) varken, iftirakı iktiza eden cüz’î ‘(ayrılığı gerektiren küçük) meseleleri bırakmak elzemdir.”
Başbakan hangi düşünceden olursa olsun halkın her kesimine karşı kucaklayıcıdır, şefkatlidir, ülkenin birlik ve bütünlüğünü, toplumun kardeşlik ve tesanüdünü çok önemser. Ancak milletin selametini de, ülkenin istikbalini de, devletin bekasını da hiç kimsenin zarara uğratmasına izin vermez.